Soğuk bir kış günü İstanbul’da? Yollar kar, buz, trafik. Televizyonlar, radyolar, gazeteler söz birliği etmiş. ?Sokağa çıkmayın? diyorlar. Kar darbe mi yaptı acaba. ?Sokağa çıkmayın?, diyorlar yine. Hayır darbe filan yapılmadı. Uyarı verdi yine yollar, kaldırımlar, taşıtlar. Elbirliği yapmış, verdikleri açığı yamamaya çalışıyorlar. Neyin açığı bu? İnsana değer vermeyen bir sistemin açığı bu. Onu yamamaya çalışıyorlar.
Yolları, köprüleri, evleri, taşıtları insanı düşünmeden tasarlanan bir kent yaratıldı. Bu kent insanı değersizleştirdi. İnsan süklüm büklüm otobüslere, kaptıkaçtılara doluşturuldu. İş ile ev yaşamı arasında sıkışan bir nesneye dönüştürüldü. İnsani olmayan koşullara alıştırıldı. Sinsi sinsi alıştırıldı. Önce sesini yitirdi insan. Konuşmayı unuttu. Sonra sağırlaştı. Duymayı unuttu. Dokunmayı. Sevmeyi unuttu. Sonra değersizlikler değer oldu. Değerler değersizlik. Sapla saman birbirine karıştırıldı.
İğne İle Kuyu Kazmak
Sap ile samanın birbirine karıştırıldığı bu ortamda, değer yaratmak isteyen insanlar da vardır. Bu insanlar, iğne ile kuyu kazarlar. İğne ile kuyu kazan insanlardan biri de Berrin Taş’tır. Berrin Taş’ın yeni yapıtı, Değerler Kitabı Güzele Şarkı* yılmadan iğne ile kuyu kazan bir yapıttır. Değersizliğe karşı savaşım verilmektedir. Bu savaşım uzun soluklu bir savaşımdır. Berrin Taş bu savaşımın bilincindedir. Savaşım hep yolda olmayı gerektirir.
Yolcu şiiri; ?Hep yoldayım / yorulmayı unuttum?. Bu şiir Berrin Taş’ın yaşamıdır. Sürekli savaşım içinde olan bir şairdir Berrin Taş. Dinlenmeksizin çalışır. Değersizliklere karşı, değerler yaratmak için çalışır.
Ötelerdeki Sabah
Değerler Kitabı Güzele Şarkı yapıtının girişi şöyledir; ?Fırtınalardan sözcük sağarım / emziririm erdemin ak ışığıyla / ötelerde bekler sabah / günün kirli kusmuğundan / yıkanacak insanı?. Yaşamını, şiirini emeği ile yoğuran Berrin Taş’ı görürüz. Fırtınalardan sözcük sağmak, yaşama harcanan emektir. Bu emek, erdemin ak ışığıyla beslenir. Berrin Taş, yaşama değerler katmak ister. Yaşamını erdemle besler. Ötelerdeki sabah… İnsanı bekleyen bir sabah vardır. Ama bu sabah sıradan bir sabah değildir. ?ötelerde bekler sabah / günün kirli kusmuğundan / yıkanacak insanı?, bu sabah, insanı bekler. Günün kirli kusmuğundan sıyrılan insanı bekler. Buradaki kir, hem somut hem soyut anlamdadır. İnsan, bedenini olduğu kadar benliğini de temizlemelidir. İnsanın benliğini temizlemesi, değerler yaratması da insani birikimle olur. Bu birikimi yaratan sanattır, sanatçıdır. Bu anlamıyla şiir benliği temizler, değersizlikleri söküp atar.
Berrin Taş, insanın getirildiği durumu ?kusmuk? ile anlatır. Gündelik insan, bu kusmuğun içine girer. Bilerek ama çoğunlukla bilmeyerek kusmuğa bulanır. Günün içinde boğulur, kirlenir insan. Berrin Taş’ın ötelerde bekleyen sabahı, bu boğuntudan, bu kirden sıyrılıştır.
İnsan Sıcaklığı
Berrin Taş’ın işi insanla? İnsan için yazar, insan için sorgular. Mermer şiiri de, insanı sorgulayan şiirlerindendir. Şiirin ilk bölümü; ?Sabahı unutana / ağaçlar ne söyler / kurumuş dallar / güneşi anımsatmaz?. Berrin Taş şiiri, yaşama bölük pörçük bakmaz. Berrin Taş şiirinin en önemli özelliklerinden biri yaşama bütünlüklü, diyalektik bakışıdır. Mermer şiiri, sabahı unutana yazılmıştır. ?Sabah? imgesi Berrin Taş’ta doğanın diyalektiğidir. Doğanın kendini yenilemesidir. Ağaçlar, kuruyan dallar güneş ile yeniden yeşerecek. Yeniden canlanacaktır.
Sabahı unutmak ile güneşi anımsamamak doğaya yabancılaşmaktır. Berrin Taş; doğayı gör, doğaya yabancılaşma der. Çünkü doğanın devingenliği, diyalektiği insana yaşam sevinci verir. Doğa değişimi içinde barındırır. Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Yarının, bir yıl sonranın, bin yıl sonranın heyecanını duyumsamaktır yaşam. Sabahı unutan güneşi anımsamaz ama sabahı unutmayan bin yıl sonrayı düşleyebilir. Berrin Taş sabahı anımsar, sabahı anımsatır.
Mermer şiirinin ikinci bölümü; ?sevmeyi bilmeyene / insan ne söyler / bir içten gülücük / ısıtamaz soğumuş mermeri?. Berrin Taş’ın işi insanla dedik ya. İşte insan görüngüleri. İnsanın bilmesi gereken şeyler vardır. Sevmek bunlardan biridir. İnsan sevmeyi bilmelidir. Seven insan yapmacıklıktan kurtulur. Dolu dolu sever, dolu dolu güler, dolu dolu yaşar. Mermer bir insan tipidir. Duygularını yitiren insanın tipidir. Ne sevmeyi bilir, ne gülmeyi. İnsan sıcaklığını yitirdiğinden, soğuk bir nesneye dönüşür. Berrin Taş şiiri, insan sıcaklığını yitirenlere karşı yazılmıştır.
Kırmızı Gül
Berrin Taş, Kırmızı Gül şiiriyle acılarını dışlaştırır. Bu acıyı estetik bir biçimde dile getirir. Acı şairi, şiiri olgunlaştırmıştır. Acılarla yan yanadır yaşam. Ne acıya saplanır kalır. Ne de acıyı görmemezlikten gelir. Kırmızı Gül şiiri; ?Yakıp kavuran acılar / yalnız kodu beni / insanlar arasında / yabancıyım / kendi dilime / sözcükleri bana söylemiyor / gündoğumu şarkısını / açılıp kapanan ağızlar / zamanı öğütüyorlar / boşlukta yankılanan hava / uçup gidecek birazdan / yine de saklamalıyım / göğsümde kanayan / kırmızı gülü?. İnsan acılar yaşar. Zamanla bu acıların üstesinden gelir. Her acı bir iz bırakır yaşamda. Berrin Taş’ın yaşadıkları, ona bir şeyler katmış, onda bir iz bir bırakmıştır. Onun yaşadığı, onun kendisine, insanlara başka bir biçimde bakabilmesini sağlamıştır. İnsanlar arasında yabancılaştığını duyumsaması bundandır. İnsan aynı yerde, aynı insanlarla yaşarmış gibi gözükür. Ama öyle midir. Bir an gelir, insan yaşamı daha ayrıntılı görmeye başlar. Acılar bu süreci hızlandırır. Yani her bir deneyim, insanı bir yerden alıp başka bir yere götürür.
Berrin Taş acısını, kırmızı bir güle dönüştürmüştür. Acı ile sevgi iç içedir. Değersizliğin bu denli başını alıp gittiği bir ortamda insanın gerektiğinde acılarına da sahip çıkması gerekmektedir. Berrin Taş bundan ötürü acısını saklar.
Berrin Taş, gündelik yaşamda karşılaştığımız tipleri görür. Bu tipleri de şiirleştirir. Yeri geldiğinde över, yeri geldiğinde yerer. Bu tiplerden biri de, konuşmak için konuşan insan tipidir. Bu tiplerle sık sık karşılaşılır. Berrin Taş, bu tipleri duymaz. Görür yalnızca. Konuşmak için konuşanları, ?açılıp kapanan ağızlar? diye niteler. Bu tipler çevremizdedir ama etkisizdirler. Bu tipler yalnızca zamanı öğüten kurtçuklardır.
İnsan Dediğin
Berrin Taş, bilge şairdir demiştim, diyorum. Neden… Yaranı Gizle şiirinin ilk bölümü; ?Yaranı gizle / açık arar / insan dediğin / ayağın sürçtü mü / bundan kendine / övünç payı çıkarır?. Bu bölümü yazmak bilgelik ister. Günümüz insanının bilinç durumu anlatır. Bu bilinç durumunun yarattığı ?değer?, daha doğrusu yarattığı ?değersizlik?. Bu bölümü ister insan eleştirisi, ister sistem eleştirisi olarak ele alalım. Bu dizeler insanı sarsar.
Kagan, ?Bir sanatçının yaratımı, gerçek dünyanın özümlediği, tanındığı, değerlendirildiği, bilinçli kılındığı, yorumlandığı, öylelikle de manevi bir bildirimin ortaya çıktığı bir etkinliği ortaya koyar. Buysa, kendi içinde nesnel ve toplumsal-tarihsel olarak belirlenmiş bir içerik barındırdığı kadar, derinlemesine ve biricik, kişisel bir özellik de taşır.?(1) Şairin, sanatçının kişisel özellikleri yapıtına yansır. Yapıtları biricik yapanda budur. Berrin Taş şiirlerinde hem kendini, hem çağını yaşar. Yaranı Gizle şiirini ancak Berrin Taş yazabilir. Yaranı Gizle şiiri, Berrin Taş’ın kişisel özellikleri, sanatçı özellikleri, nesnel gerçeklikler ile çağının birleşimidir.
Bu şiirin üzerinde özellikle durmak gerekir. Çünkü bu şiir, yalın bir şiirdir. Yalın şiir yazmak kolay gibi gözükse de çok zordur. Yalın şiir, sorunsalı kapsayıcı bir biçimde ele alır. Dili anlaşılırdır. Şiir sorunsalını en güzel biçimde anlatır. Soruna bütünsel bakar. Berrin Taş’ın Yaranı Gizle şiiri, hem kapsayıcı, hem anlaşılır, hem de güzel bir şiirdir.
Bu şiir, yaratılan değersizlikleri eleştirir. Ayağın sürçmesinden, övünç payı çıkaranları yerer. İnsan neden bu duruma geldi, getirildi. Şiirin sorunsalı; insan neden, nasıl övünç payı çıkarmalı. İnsan ya açık arayan, birinin düşmesinden kendine övünç payı çıkaran bir nesne olmayı sürdürecek, ya da yeni bir yol bulacak. Yeni değerler yaratacak.
Yaranı Gizle şiirinin ikinci bölümü; ?mutluluk kördür / görmez mutlu kişi / karanlıktaki / sahte ışıltıyı / bilgiç bilgiç / dolanır ortalıkta / kendi bildiğini / başkaları bilmez sanır?. Berrin Taş, mutluluk yanılsamasını anlatır. Sistemin yarattığı mutluluk insanı körleştirir. İnsana kof bir özgüven verir. İnsan yanılsamasını sürdürür. Mutluluk bu anlamıyla bir tuzaktır.
Berrin Taş, gözlemleme gücünü bu yapıta iyice yedirir. Bunu şunun için söylüyorum. Şiirlerinde gündelik yaşamdan, insan tipleri verir Berrin Taş. Bu tiplerden biri de?bilgiç? tipidir. Bu tip ortalıkta gezinir. Herşeyi bilir. Her şeyi bilmesi yetmez. Kimsenin bilmediklerini de bilir. Daha doğrusu bildiğini düşünür. Berrin Taş ?bilgiç?i köşeye sıkıştırır, ortalıkta fazla gezinme der.
Buruk Gülümseme
Unutmadım şiiri, Berrin Taş’ın Peluşko’ya yazdığı şiirlerdendir. Peluşko’ya sevgisi, özlemi yansır şiire. İnsan yeri geldiğinde bir insan sesi arar. Bir insan gölgesi… Berrin Taş, ?Kimse beklemeyecek beni evde?, dizesiyle başlar şiire. Bu Peluşko’suna olan özlemidir. Berrin Taş, kızını özler. Ardından birlikte yaşanmışlıklar sıralanır… ? kaygılanmayacağım / ne giysileri / ne de okul harçlıkları için / içerden / keman sesi gelmeyecek / ne konsere gidelim diyecek / ne de sinemaya?. Peluşko için kaygılandığı günler… Keman sesleri… Konser gidiş dönüşleri… Yaşam koşuşturması.
Berrin Taş’ın bir yanı Peluşko’dur. Onu da yaşar. ?yine de / karşımda duruyor yüzü / unutmadım / bir bulutun ardındaki / buruk gülümsemeyi?. Peluşko yaşamının bir parçasıdır. Yüzü karşısındadır. Bir bulutun ardında, buruk bir gülümsemeyle…
Deprem
Berrin Taş’ın bu yapıtı, sistemin yarattığı değerleri yerle bir eder. Sarsar. Deprem şiiri, sistemin kabuğunu kıramayan insan ile bu kabuğu kıran insanı yanyana getirir. Bir yanda birikimli insan öbür yanda biriktiren insan vardır. İşte biriktiren insan; ?Umurumda bile değil / senin kusurların / toplamıyorum / bir bir sayarak / bir kutuda biriktirmiyorum / yerine getirilmemiş sözlerini?. Biriktiren insan, kusur arar. Birinin bir kusurunu göreyim de bu kusuru bir köşeye kaydeyim düşüncesiyle yaşar. Çok dikkatlidir. Aman kusurları kaçırmayayım kusur biriktereyim der durur. Bu bir yaşam biçimidir. Kusursuz yaşadığını düşünür. Oysa baştan aşağı kusurludur. Bu sistemin yarattığı tipik tiplerden biridir. Sistemde bu insan gibi kusur arar durur. Herşeyi kusursuz yaptığını düşünür. Oysa kusur sistemin kendisidir.
Birikimli insan; kayıt görevlisi, kusur arayıcısı değildir. Belli belirsiz sulara girmez. Yolu izi bellidir. Bilir gücünü. Yeri geldiğinde depremler yaratır. Yıkıp geçer. Silip süpürür. Birikimli insan küçük hesaplar peşinde koşmaz. Ufku dünyaya sığmaz, taşar. ?ben evreni kucaklıyorum / iğneleyici sözcüklerle / / yer sarsılacak birazdan?. Yer sarsılır. Zihinlerde depremler olur. Ufku dar, kusur biriktiricileri tuzla buz olur.
Döngü
Berrin Taş, yaşama, doğaya, evrene, yarına durağan bakmaz. Her şey cap canlı, kıpır kıpırdır. Yaşam kısır bir döngü değil, diyalektik bir döngüdür. Berrin Taş’ın Döngü şiiri, diyalektiğin kıpır kıpırlığını yansıtır. Döngü, diyalektiğin zihinde canlanışı, işselleşmesidir. Döngü’nün diyalektiğine bakalım; ?Gül / yeniler kendini / dikenleriyle / korur güzelliğini?. Gül, yenilemek, diken, güzellik, korumak. Bir nesneye bütünsel bakış. Bütünsellik diyalektiğin bir parçasıdır. Bir nesneye bütünsel bakış, ardından yaşama bütünsel bakışı getirir.
Doğanın, sabahın kendini yenilemesini yine bu bütünsellik içinde verir. Son vuruşu gece ile yapar. Şair geceye nasıl bakar; ?gece / yeniler kendini / gündoğumu şarkısını söyler / uzak yüzyıllara?. Gece günün bitişi değildir şairde. Yeni başlangıçlara gebedir gece. Gündoğumu şarkısını, uzak yüzyıllara ulaştıran umuttur gece. Gece bitişin değil başlangıcın simgesidir.
Bir Bilsen
İnsan, yanındadır. Karşındadır. Konuşur. Güler. Kahkahalar atar. Bu insanın görünen yanıdır. Bir de insanın görünmeyen yanı vardır. İç dünyası. Kendi dünyası. Saklandığı, sakladığı dünyasıdır. Berrin Taş, Leblebi şiiri ile bu iç dünyasını anlatır; ?Neleri saklıyorum bir bilsen / taş bağladım / sokağa açılan kapılarıma?. Bir bilsen neleri saklıyorum, der Berrin Taş. İç dünyamızda ne yangınlar, ne sancılar yaşanıyor. Biz bunu kimileyin kendimizden bile saklarız. Berrin Taş, saklı yanımıza dokunur.
Berrin Taş, Leblebi şiirini şöyle sürdürür; ?demir bir leblebi dolanıyor / şiir evimde / zıplıyorum / kimse çarpmasın ayaklarıma / başbaşayız yazgımla?. Bu durum, şairin, şiir yaratma süreçlerinden biridir. Demir leblebi, içindeki sıkıntıdır. Bunun dışlaşması gerekir. Bu süreç sancılıdır. Kimseye çarpmak istememesi bu sancılı süreçten ötürüdür. Şairin yaratım süreci, yazgısıyla başbaşa kalmasıdır. Bir anlamda da kendisiyle başbaşa kalmasıdır. Kendi sesine kulak vermesi, kendisini dinlemesidir. Şiir, şairin kendisiyle karşılaşmasıdır.
En Büyük Ceza
Berrin Taş, Sıfır şiiri ile insana yolculuğunu sürdürür. ?Düşmüşe vurulmaz / derdi annem / / düşmüşe / en büyük ceza / onu görmemektir / karşılaştığında bakışlarınız / işitmemektir / boşlukta yankılanan sesini / / yok sayılmak /dokunur her insana?. İnsan ne çok şey yaşar, ne çok şey görür. Bir zamanlar yediği içtiği ayrı gitmeyenler, gün gelir düşman olur. Gittiği yoldan dönenler olur. Dönüpte yerin dibine girenler olur. Düşenler… Kalanlar… İhanetler… Yaşam böyle bir sürgittir. Berrin Taş ?düşkün?lerden söz eder. ?Düşmüş?, düşünsel anlamda düşkündür. Düşküne nasıl mı davranılır. Düşkün ile ilişkiler sıfırlanır. Yok sayılır. Görmezden gelinir. Düşkün, insanın umutlarını alıp götürmek ister. O insanı sıfırlamak isterken, insan onu sıfırlar. Çünkü insanlık, düşkünlerin sıfırlayamacağı kadar güçlü bir olgudur.
Yitirme Çocukluğunu Kelebek
Şairler, sanatçılar çocukluğunu yitirmeyen yetişkinlerdir. Çocuk yanımız, temiz yanımız, meraklı yanımızdır. Merak insanı, insanlığı ilerleten en önemli etkenlerdendir. Çocuk yılmadan sorar, sorgular. Merak eder. Binbir türlü soru sorar. Saçma sapan… Gülünç… Doğru… Yanlış… çekinmez sorar. Yetişkin insan, gülünç duruma düşmekten korkar. Bilmez ama bilirmiş gibi yapar. Merak dürtüsünü yitirir. Şairler, sanatçılar ise yetişken çocuklardır. Merak dürtüsünü yitirmeyen yetişkinlerdir. Bilirmiş gibi yaşamayan, öğrenmek isteyen çocuklardır.
Berrin Taş’ın Kelebek şiiri meraklı yetişkinlerin şiiridir. ?Çocukluğunu yitirme / yüce dağlarda / yalnızdır kelebekler?. Yalnız kelebekler, şairleri, sanatçıları simgeler. Onların yeri yüce dağlardır. Dağ doruklarıdır. Şiirin ikinci bölümü şöyledir; ?oynamayı unutma / fırtınanın ardından / nasıl olsa / dinginlik gelir?. Berrin Taş, oynamayı unutma derken, koşullar ne olursa olsun sen yaratıcılığını sürdür der. Koşullara takılıp kalma. Koşullar bozulur, düzelir. Sen yitirme çocukluğunu, der.
Çöp
Berrin Taş Çöp şiirinde sorar; ?Çöp her zaman çöplükte midir /en gizli yerinde midir düşlerinin / çöp nerde yoğurur / çirkinleştirir güzelliğini?. Çöp nerdedir… Çöplükte mi, çöplüğe dönüşen düşlerde mi. Zihinlerde, düşlerde biriken çöp, insanın güzelliğini yerle bir eder. Güzellikler çirkinleşir. Şiir iz sürer;?çöplük taşımayabilir / kirlenmiş insanlığını?. Çöplük her türlü çöpü taşır da, kirlenen insanlığı taşıyamaz. İnsanlığın kirletilmesi, öylesine bir olgudur ki, çöplük bile kabullenmez.
Gün Dönümlerinde Ağlamak
Berrin Taş, akarını bulan şairlerdendir. Şiirinin akarı hep insandan geçer. Kış insana akar. ?Senin de saçlarına kar yağacak / gün dönümlerinde ağlayacaksın / yitirdiklerine / / boşuna böbürlenme çocuğum / kış geldi mi / bir daha gitmez?. Her geçen gün biraz daha yaşlanıyoruz. Yitirdiklerimizin sayısı artıyor. Gün dönümleri artıyor. Yitirdiklerimizi daha çok anıyoruz. Bu durum insanın kaçınılmazıdır. Yaşam ile ölüm… Ya da yaşamın diyalektiği. İnsan ölüme ne yakın ne uzaktır. Doğal olarak, yaş ilerledikçe bu diyalektiği insan daha iyi kavrıyor. Yaşamın diyalektiğini kavrayan insan olgunlaşıyor, bilgeleşiyor. Gün dönümlerinde gözyaşı döküyor. Bilgeleşmek biraz da insanın döktüğü gözyaşlarında saklı olsa gerek.
Bilge insan gün gelir öğütte verir. ?boşuna böbürlenme çocuğum / kış geldi mi / bir daha gitmez?, diyor Berrin Taş. Çocuk daha yaşamın ne olduğunu kavrayamaz. Böbürlenir. Oysa insan için kış geldi mi, bir daha gitmez.
Taş Taşımasan Da Yorulursun
Şair duyarlılığı… Sanatçı duyarlılığı… Herkesin duyarsız olduğu konularda, tam tersi duyarlı olabilmektir. Sıradanlığın dışına çıkabilmektir. Sanatçı bunu yapar. Dilenci şiiri, Berrin Taş’ın sanatçı duyarlılığını yansıtan şiirlerden biridir. ?Taş taşımasan da yorulursun / avucunu açma gelen geçene?. Dilenci nedir. Berrin Taş, ezberlenen tanımları yinelemez. Dilenci bir sokak emekçisidir. Yorulmak yalnızca bir işte çalışmakla olmaz. Yorulan yalnızca bir işin yükünü çekenler değildir. Sokağın yükünü çekenler de yorulur. İnsanın yükünü çekenler de yorulur. Dilenci yalnızca elini açan değildir. Kimi aşağılar, kimi küçümser, kimi dalgasını geçer, kimi acır, kimi çocuklarına gösterir. Gün boyu sokağın yükünü taşır. Kimse onun da yorulabileceğini düşünmez. Berrin Taş, dilencinin de bir insan olduğunu anımsatıyor. Anımsatıyor diyorum, çünkü çoğumuz onları görmezden gelir geçeriz. O görmezden gelmiyor. Dilencinin emeğini görüyor.
Küçük Burjuva… Seyirci Benlik
Küçük burjuva bilinci… Bu bilinç ne bir adım ileri gider, ne bir adım geri gider. Yerinde sayan raprapçılar topluluğudur küçük burjuvalar. İş söze kalınca mangalda kül bırakmaz ama iş eyleme gelince sıvışırlar. Belirli günlerde sokağa çıkarlar. Sözgelimi; yağmurlu, karlı, güneşli, rüzgarlı, sisli, az bulutlu, çok bulutlu, bulutsuz günlerde sokağa çıkamazlar. Geriye kalan günlerde sokağa çıkarlar. Berrin Taş, küçük burjuva bilincini Seyirci Benlik şiiriyle irdeler. ?Yağmur yağınca su alır şişer / hantallaşır narin gövdesi / adımları ufalır yürüyemez kısa yolları / bireyciliğin çukurunda eşelenir kapitalizmin insanı / tv karşısında caka satar seyirci benliği / / doğadan kopmak böler parçalar insanı?. Berrin Taş, küçük burjuvayı çok güzel değerlendirir. Küçük burjuva, bireycidir. Kapitalizmin kucağında debelenip durur. Ama bu boşu boşuna bir debelenmedir. Yaşamı caka satmak üzerine kuruludur. Bunu da ancak aptal kutusu karşısında yapabilir. Küçük burjuva benliği seyircidir. Yalnızca aptal kutusu karşısında değil. Yaşam karşısında da seyircidir. Küçük burjuvanın en büyük savaşımı, aptal kutusunun kumandası için verdiği savaşımdır. Bir de onu daha rahat izlemek için yaptığı yer kapma savaşımıdır. Bunu da küçümsememek gerekir. Bir günde iki savaşım verdikten sonra büyük olasılıkla yorgun düşecektir.
Küçük burjuva yaşam biçimi, kendine duvarlar örer. Bu duvarların içinde yaşar. Birçok şeyden rahatsızmış gibi gözükür ama rahatsız değildir. O kendi ördüğü duvarlar arasında mutludur. O dünya ona yeter. Doğadan kopuk, daracık bir dünya. Bu daracık dünya onu doğaya yabancılaştırır. Doğada yaşam diyalektiktir. Doğa kendini, yaşamı yeniler. Her kışın ardından bir bahar gelir. Ama küçük burjuva bilinci diyalektik değildir. Durağandır. Ona kendi duvarları yeter. Bundan ötürü küçük burjuva bilinci dört mevsimi yaşayamaz. Asla beşinci bir mevsimin de olabileceğini düşleyemez.
Kendini Bilmek
İnsan yaşamın neresindedir. Yaşamın farkında mıdır? Bunları yanıtlamalı insan. Berrin Taş Yücenin Issız Güzelliği şiirinde, kendini sorgular. Yaşamı sorgular. İlk bölüm; ?Şişirilmiş balon değilim / sabahın güzelliğini sömürmeye gelmedim / sivrilmiş dişlerimle kemirmiyorum aydınlığı / yalancının sahte ışığı kandıramaz gözlerimi?. Şişirilmiş balon. Çevremizde birçok şişirilmiş balon vardır. Bu balonlar ya patlar ya söner. Her iki durumda da yok olup gider. Çünkü ipleri başkalarının elindedir. Oysa insan yaşam iplerini kendi elinde tutmalı. Yaşama karşı, ben de varım diyebilmelidir. Şişirilmiş balon olmamalı. Berrin Taş, ben varım der. Yaşamın ipleri ellerindedir. Ne yaptığını, ne yapmadığını bilir. Kendinin farkındadır.
Şiirin ikinci bölümü; ?insanım ben / kurumuş yaprakları bile ezmedim / yüceltilmiş gelecekte / çiçek açmaktır dizelerim / yarına konuşuyorum acıtan sözcüklerle?. ?İnsanım ben?, diyebilmek bir kavgayı gerektirir. İnsanlığa adanmış bir kavga. Berrin Taş bu kavgayı yaşamın her alanında vermiştir. Bu dizenin ardında bir yaşam öyküsü vardır. Berrin Taş’ın yaşam öyküsü…
Kurumuş yaprakları ezmemek. Bu sanatçının duyarlılığıdır. Lambur lumbur yaşanılan bir dönemde, insanın insanı ezdiği, katlettiği, değersizleştirdiği bir dönemde, kurumuş yaprakları bile ezmemek bir değerdir. ?insanım ben?, dizesinin değeri bundan ötürüdür. Bireyciliğin, çıkarcılığın, bencilliğin hüküm sürdüğü bir çağda, kurumuş bir yaprağı bile ezmemek bir değerdir. İnsan olmanın gereğidir. Paranın, statünün, starların yüceltildiği bir dönemde insanı yüceltmek bir değerdir. Berrin Taş’ın yüzü de şiiri de insana bakar. İnsanı yüceltir.
Şairin ufku geleceği düşleyebilmelidir. Berrin Taş geleceğin düşünü kurgular. Şiirleri geleceğe uzanır. Dizeler çiçek açar. Sözcükleri yarını doğurur. Gelecek umuttur, düştür.
Berrin Taş, insandır. Şairdir. Kadındır. Berrin Taş yapıtlarında, kadın sorununu hep ele alır. Kadın sorunu şiirlerinde hep günceldir. Şiirin üçüncü bölümü kadın sorununu ele alır; ?hayatı çalınmış kadın / bende dinler yaralanmış benliğinin ezgisini / acıağacın gölgesine sığınır da karanlık gecelerde / bilmez rüzgar nereye sürükler / boş bir çuval gibi devinen gölgesini?. Hayatı çalınan kadın, kadınlar. Berrin Taş bu kadınların da şairidir. Karanlık gecelerde, yaşamda yalnızdır bu kadın. Sığındığı gölge acıağaçtır. Sığındıkları gölgede bile acıyı yaşarlar. Yaşam onları, ordan oraya savurur. Yaşamları, bedenleri onların değildir artık. Bedenine yabancılaşır kadın. Bedeni boş bir çuvalı çağrıştırır. ?Hayatı çalınmış kadın?, yaşadığı tüm olumsuzluklara karşın, acıağaç gölgesine sığınır, soluksuz bırakılır. Ama inatla yaşar. Berrin Taş şiiri, hayatı çalınan kadınlara yazılan bir ezgidir.
Yücenin Issız Güzelliği şiirinin son bölümü; ?insanım ben/ yetinemem ekmek kırıntılı bayat mutluluklarla / ödevim ulaşmaktır yücenin ıssız güzelliğine / yalnızlık kutsallaşır bu bitimsiz yolda / ses verir dağlar taşlar açılır gizli kapıları erdemin?. Berrin Taş, mutluluğun kırıntıları ile yetinmez. Bir şair olarak, önüne bir ödev koyar. Şairin ödevi; yücenin ıssız güzelliğine ulaşmaktır. Şair yaşamı güzelleştirmek ister. İnsana sunulanla yetinmez. İnsanın hak ettiğini arar. Bu arayış uzun, zorlu bir yürüyüştür. Bu yürüyüşün sonu insana erdemli bir yaşam sunmaktır. Şairin, sanatçının ödevi de; insana yaraşır, erdemli bir yaşam biçimini aramaktır.
Yıkılmam
Şair, sanatçı yapıtıyla gerektiğinde evrene meydan okuyabilir. Okumalıdır da. Berrin Taş, Yıkılmadım şiiriyle evrene meydan okur. ?Demirden terden ve çelikten yapılmıştır gövdem / ihanetin örümcek ağları kuşattığında dörtbir yanımı / yıkılmam / deler geçerim / demirden terden ve çelikten yapılmıştır gövdem?. Berrin Taş, evrenle boy ölçüşür. Sağlam bir kişiliği, sağlam bir duruşu olduğunu gösterir. Demir ile çelik onun sağlamlığını simgelerken, ter onun yaşama verdiği emektir. Berrin Taş’ın yaşamı, şairliği emek üzerine kuruludur. Çok çalışmış sağlam temeller atmıştır. Ne depremler, ne ihanetler görmüş, yıkılmamıştır. Yıkılmamak güç ister. Berrin Taş, evrene duyurur sesini.
Şiirin ikinci bölümü Berrin Taş’ın yeni savaşımlara hazır olduğunu gösterir. ?evler yapar köprüler kentler kurarım / nasırlaşmış ağrıyan sızlayan acıyan ellerime güvenirim / emeğim sırtımda hancer yarası kanattığında kalbimi / yıkılmam / hiç bıkmadan doğuran büyüten yaratan insanlığıma güvenirim?. Berrin Taş, şairin gücünü bilir. Şair evrenler yaratır. Kentler kurar. Bunu yaparken emeğine güvenir. Şair emekçidir. Elleri sürekli iş görür. Alışıktır elleri, acıya, ağrıya, sızıya. Şairin yaratıcılık sürecinde önüne engeller çıkar. O bu engelleri söküp atar. İnatla yaşar. İnatla yazar. İnsanlığa adanmış bir yaşamdır şairin yaşamı. Yaşam gücünü insanlıktan alır, insanlığa verir.
Yalaka
Berrin Taş, şiirlerinde ihanetin ayrı bir yeri vardır. Çünkü, yaşamın her alanında insan savaşım verir. Sistem ile sistemin yarattıklarıyla. Üstelik eşit olmayan koşullarda verilir bu savaşım. Buna bir de ihanetler eklenir. Gerçi ihanetleri yaşaya yaşaya, ihanete hazırlıklıdır insan. Berrin Taş Yalaka şiiri ile ihaneti sorgulamayı sürdürür. ?İhanet yalakanın uygun adımlarında saklıdır / gülümser yüzle size sevgilerini bildirir / ellerinizi tutar arkadaşım dostum hocam der / ihanet yalakanın uygun adımlarında saklıdır?. Yalaka tipini çizer Berrin Taş. Yalakanın adımları görünürde dört dörtlüktür. Davranışlarıyla bu uyum sürer. Gülümseme, sevgi sunumları, uzanan eller. Her türlü maskeyi takar yalaka. Ama ne yapsa, tanınır. Yalakalık ile ihanet kol kola gezer.
Berrin Taş ihanete ilişkin eleştirilerini sürdürür; ?ihanet pusuda bekleyen zehirli bir çiçektir / emeğin körpe fidanını kırar parçalar / acımasız tırnakları altında, dostluk yetişmez, arkadaşlık hırpalanır / ihanet yalakanın uygun adımlarında saklıdır?. Berrin Taş’ta ihanet zehirli bir çiçektir. Koklayana, dokunana, sulayana, emek verene zarar veren bir çiçektir. Yalnız kendisi zehirli değildir, zehir de saçar. Kendisi için harcanan emeğe saygı duymaz. Emekle yetiştirilen körpe fidanı kırıp parçalamaktan çekinmez. Yalaka ile insani ilişkiler geliştirilemez. Ne dostluk ne arkadaşlık kurulabilir. Beklenmedik bir an da tırnaklarını geçirir. Bunu yaparken bir an bile gözünü kırpmaz.
Güzele Şarkı
Berrin Taş, insanlık için güzel bir yaşam düşler. Hep yoldadır, hep güzelin ardındadır. Güzele Şarkı şiirinde bu arayışını dile getirir. ?Bırakın da söyleyeyim yaralı şarkımı / sesleneyim uzak yüzyıllara / konuşayım sabahın güzel sesiyle / bırakın da söyleyeyim yaralı şarkımı / bırakın / bırakın beni bugünde kalmayayım / yürüsün dallara su / coşkun ırmak nasıl taşarsa / aşarsa gövdesini su / bırakın / bırakın da süreklesin varlığım / çerçöpten oluşmuş köhne yemişi / güzeli arasın acemi ellerim / bırakın da söyleyeyim yaralı şarkımı?. Berrin Taş, çoskun akan bir ırmağa dönüşür. Yarası içinde büyür. Bu yara güzel bir dünyaya duyulan özlemdir. Sabahın güzelliği ile uzak yüzyıllara seslenir. Berrin Taş, güzellik arayışının ardına takılır gider. Bu yüzyılın şairi olduğu kadar, gelecek yüzyıllarında şairidir.
Berrin Taş’ın güzel arayışı, tüm engelleri yıkar. Varlığı ile günün köhneliğini yerle bir eder. Yaşam, ?çerçöpten oluşmuş köhne yemiş? olabilir. Şairin güzeli arayışı, tüm bu kiri, pası silip süpürecektir.
Güzele Şarkı, ritmini bozmadan sürer. ?bırakın / bırakın beni çekmeyin eteğimden /gitmek istiyorum geleceğe?. Berrin Taş’ı kimse durduramaz. O, bugünden yarını kurgulamıştır bile.
Şiir Yazmalı… Şakımalı…
Berrin Taş’ın güzeli arayışı… Ararken duyumsadığı coşku şiirlerine de yansır. Ağustos Sıcağına Şarkı şiirinde bu coşku sürer. ?Şiir yazmalıyım / söylemeliyim / sıcaklarla yorgun günü / ezilmiş yaprağını ömrümün / toz bulutunda yitirdiğim / coşkusunu yeni günün / acıtan serinliğin şarkısını / söylemeliyim?. Berrin Taş, bentlerini yıkar. Duyumsadığı herşeyi yazmak, herşeyi görmek ister. Sıcaklık, serinlik, toz bulutu, artık herşey şiirleşecektir.
Ağustos Sıcağına Şarkı şiirinin ikinci bölümü; ?bekle beni / gün ışıyacak birazdan / şakıyacağım / ışıl ışıl yanan geceden / sesleneceğim cam kırıklarına / sağaltmak için sevmeye giden yolu / şakıyacağım / sözlerden örülmüş şarkısını güzelin?. Berrin Taş, zihninde geleceği kurgular. Gelecek güzeldir. Bu güzellik. sevgiye giden tüm yolları onarır. Sevmek güzelleşir.
İnatla Şarkı Söylemek
Berrin Taş, Güzele Şarkı bölümünde geleceğe umutla seslenir. Dolu dizgin gider. Şiirler akıp gider. Yine De Öylesine İnatla şiiri, ölüm ile yaşam sevincini bir arada barındırır. ?Birdenbire yumacağım gözümü / sabahı beklemeden / baharı yazı kışı sonbaharı beklemeden / çiçeklerin açmasını / titreşen serinliği / yakıcı güneşi / ağaçları, kuşları, kelebekleri görmeyi beklemeden / birdenbire yumacağım gözümü / / kıvrandıran acılar son bulacak / dillerde yankılanacak benim amansız yazgım / / yine de öylesine inatla / o gün gelene dek / söyleyeceğim şarkımı / /söyleyeceğim yıldızlara karşı?. Berrin Taş’ın yaşama sevinci şiire yansır. Alacağı son soluğa değin yaşamı doya doya yaşamak ister. Ölüme inat şarkı söyler. Öbür yandan ölüme hazırlıklıdır. Yaşam ile ölüm iç içedir. Yaşamın bir adım sonrası ölümdür. Bu bütünlüğü kavrayan, ölüme hazırlıklıdır. Son soluğunda yıldızlara bakıp şarkı söylemesi de bundandır.
Doğanın Masumiyeti
Doğa yasaları vardır. Bu yasalar doğal yasalardır. Sözgelimi, dereler zaman zaman taşar. Yer kabuğu canlıdır, hareketlidir. Depremlere gebedir. Yeryüzünde fırtınalar olur, hortumlar. Bunlar doğanın yasasıdır. Doğal yasalardır. Devlet gibi mahkemesi de yoktur. İnsan doğayla uyumlu yaşarsa, doğa zarar vermez. Bu doğal yasaları dinlemez, doğayı görmezden gelirse doğa da insanı görmezden gelir.
Berrin Taş, doğa yasalarını görür. Bilir. Haziran Yağmuru şiiri, doğanın yasalarına değinir. ?Dünkü yağmurlar nereye gitti / derelerden çağlayarak / yuvarlanan sular / hangi fırtınanın habercisiydi / / hiç düne benzemiyor bugünkü günışığı / o hırçın çağlayış / yatağından taşan / bir hıçkırık mıydı / /ne kadar masum ve yıktığından habersiz doğa?. Doğanın döngüsü içinde, derenin yağmur sularıyla taşması olağandır. Bilinen bir durumdur bu. Ama buna inat dere yatağına bina kondurursan, küçücük bir dere bile o binaları alıp götürür. Dere yıkımın adı olur ama dere bundan habersizdir. Dere masumdur. Sorun, dere de değil, dereyi görmezden gelenlerdedir.
Berrin Taş… İnsanın Şairi
Berrin Taş’ın Değerler Kitabı Güzele Şarkı yapıtı, görünürde ince, az sayfalı bir yapıtmış gibi gözükebilir. Ama nitelik bakımından ağır bir yapıttır. İki el kaldıramaz bu yapıtı. Ancak elin tarihi, bilincin tarihi kaldırabilir bu yapıtı. Şiirlerin her bir dizesi, insan eli, insan emeği, alınteridir. İnsanı sorgular. Bölük pörçük bakmaz insana. Eksiğini de söyler, açığını da. Şiirlerinde ihanette vardır, aşkta, umutta.
Bu saydıklarımızdan öte Berrin Taş’ın yapıtında insana, insan emeğine saygı vardır. İnsanın, insan emeğinin yerle bir edilmesine inat, insan için şarkılar söyler Berrin Taş. Sistemin yarattığı değersizlikleri yıkar. İnsan için değerler yaratır yapıtlarında. İnsani değerler. İnsana, insanlığa inanır. Gücünü insanlıktan alır. İnsanlığa katar. Berrin Taş insan için yazar. İnsanı yazar.
Sokrates; ?sorgulanmayan yaşam, yaşam değildir?, demiştir. Berrin Taş’ın Değerler Kitabı Güzele Şarkı, Sokrates?in izinden gider. Sokrates, nasıl bir at sineği gibi Atina?nın yerleşik düşüncelerini alt üst ederse, Berrin Taş?ta Sokrates gibi, sistemin yerleşik düşüncelerini alt üst etmektedir.
(*) Berrin Taş, Değerler Kitabı Güzele Şarkı, İnsancıl Yayınları, İstanbul, 2011
(1) M.Kagan, Estetik ve Sanat Dersleri, Çev: Aziz Çalışlar, İmge Kitabevi, Ankara, 1993