Türkiye’nin hikayesi bir çok başka yere göre hafif seyretmişti. Elbette daha iyileri var. Çin gibi. Ölümler bulaşmalardan tahminen 25 gün sonra gerçekleşiyor. Bu elbette ancak bir ortalama olabilir. Yani kimileri on beş kimileri kırk beş günde ölmüş ya da iyileşmiştir. Testlerde pozitif çıkmadığı halde corona bulguları gösterip ölenler vardı. Bunlar günlük açıklamalara yansımıyordu. Bütün dünyada bu çerçevede ölüm istatistiklerindeki sapmanın açıklanan corona ölümlerini aşıyor olması doğaldı. Burada yani İstanbul’da artık ölüm istatistikleri olağan seyrine dönmüş bulunuyor. Hatta hala gerçekleşmekte olan corona ölümlerine göre vefat kayıtları ters yönde sapmış sayılabilir. Bu belki İstanbul’daki salgının diğer illerden daha önce kontrol altına alınmış olduğu anlamına geliyor olabilir. Her neyse biz tüm istatistikleri elde edemediğimiz için ancak tahmin yürütebiliyoruz. Konu hakkında konuşan herkesin durumu aynı. İster akademisyen olsun isterse bilim kurulundan olsun halka açıklanmış rakamlardan başka üzerinde analiz yapılabilecek her hangi bir veriye ulaşan kimse yok.
Ben bu anlamda insan iradesine kapalı olan günlük ölen sayılarını daha çok önemsiyorum. diğerleri irade faktörü içeriyor. Örneğin yakalanan vakıa sayısı gerçekte ne kadar vakıa olduğunu göstermiyor. Gerçekte var olanların içinden yakalaya bildiklerimizi gösteriyor. Günlük yakalanan sayı bizim test yaptığımız yerlerin dışında kaç tane daha vakıa olduğunu bilmemize yaramıyor Ancak bu rakamların gerçekte olanın belirli bir yüzdesi olduğunu var sayabiliyoruz. Bu rakamlardaki artma ya da azalmaları gerçekteki salgının hareketini izlemek için kullanmış oluyoruz. Burada bir yanılma payı oluyor. Örneğin test zincirinin içerisine girmeyen bir alanda yayılmalar oluyor olabilir ve biz bunu yakalamaya başladığımızda çoktan bir çok hayat kayıp sürecine girmiş olabilir.
Örneğin Türkiye’de daha hiçbir sokak yasağı olmadığı günlerde salgın tepe noktasındaydı. 21 Mart günü en yüksek sayıya ulaşılmıştı bile. O güne kadar toplam bildirilen ölüm 16 idi Ama o gün en büyük sayıdaki günlük bulaşmaya erişilmişti bile. Ve bunların hiç biri test yapılarak bulunamamıştı. Bu tarihten 25 gün sonra ölen 126 kişi bunu gösteriyordu.
Daha iyi anlaşılması için ülkede ilk ölüm yaşandığı güne bakabiliriz. O günden 25 gün sonra 1000 kişi ölmüştü. Bu bir kişinin öldüğünü gördüğümüzde aslında çoktan bin kişinin kaybedilmiş olduğunu gösteriyor.
Elbette o günlerde yayılma hızı yüksekti. Bugünlere de bakabiliriz. Bunun için en son ölen sayısı ile bundan 25 gün önceki ölen sayısına bakmalıyız. 3000 ve 4500 alınan önlemlerle orantı artık bin katı değil bir buçuk katı olmuş. Bundan sonra da böyle devam edildiğini var sayarsak bugün saptadığımız iki ölümün gerçekte toplam üç ölüm anlamına geleceğini hesaplayabiliriz. Bu durum şu anki önlemler çerçevesinde kalındığında hastalıkla rahatça mücadele edilebileceğini gösteriyor.
Yani fiziksel mesafe hijyen kalabalıktan korunma önlemi süreci yönetebilmek için yeterli. Bunların tamamen iptal olduğu bir aylık zaman diliminin ardından bir kişinin öldüğünü görürsek hemen hijyen mesafe ve kalabalık ortam kısıtlamasına geri dönmek gerekecektir. Bu geri dönüşe rağmen şimdiki gibi dört bin kişiyi daha baştan kaybetmiş olacağımızı da bilmek gerek. Bu da olsun istemiyorsak hijyen ve mesafe önlemini olay dünyanın gündeminden düşene kadar sürdürmek gerekecektir. Daha önce de fikir beyan etmiştim. sokak yasaklarının ve şehirler arası ilişkinin kesilmesinin yayılma sürecine belirleyici bir etkisi olmaz. Bunu Almanya zaten kanıtladı. Şu anki tavır çocuğunu uyuşturucudan korumak için bilinçlendirmek yerine sokağa çıkarmamaya benziyor. Ters bile tepebilir. Bu kadar sıkmak yerine hijyen ve mesafe önlemlerini alışkanlığa dönüştürmek daha önemlidir. Kalabalık ortamlarla ilgili olarak da havalandırma ve sterilizasyon teknikleri geliştirmek yeterli olabilir.
Elbette tüm bunların yanında esas olan takip sistemi olacaktır.Takip sistemi bu önlemlerle birlikte kalıcı bir başarıyı bile getirebilir. Gelelim aykırı varsayımlara.
Eğer gerçekten virüsün bazı tipleri olaydan sorumlu ise ki bu şu anda kabul gören bir fikir değil, bu durumda çeşitli yerleşimler arası ilişkinin kesilmesi gerçekten önemli olur.
Virüsün tüm tiplerinin yayılma potansiyelini aynı kabul edersek öldürücülüğü düşük olan tipin ön plana geçmesi ki bu ilk bulaşan virüs oranına bağlıdır, bu öldürücü olan tipin diğeriyle birlikte temizlenmesini sağlar. Yani iyi huylu olanın yanında kötü huylu olanın da yok edilmesi olanaklı hale gelir. Çünkü iyi huylu olan yayılma kanallarını aydınlatmış olur ve takip sistemi bu yol üzerinden diğerlerini de temizlemiş olur.
Şimdi mücadelenin başarıldığı bir aşamanın ardından ortama yüksek öldürücü virüs tipinin dahil olması olasılığını düşünelim. Bu durumda yayılma kanalları epeyce bir ölüm gerçekleştiğinde aydınlanmış olacaktır. Avrupa ve Amerika böyle bir durumla karşı karşıya kalmış olabilir.
Hatta Çin belki de kendisinde yayılmış olan tipin düşük öldürücülüğü sayesinde başarılı olmuş da olabilir. Çin çevresindeki doğrudan virüsü alan ülkelerdeki başarılar da bu gerçeğe dayanıyor olabilir. Tüm bunlar ileride aydınlanacak. Ama buradaki fantezilerimiz bir gerçeğe işaret ediyorsa bu tür virüslerle mücadelede anlık istatistik analizlerin öneminin artacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Son olarak İstanbul vefat istatistiklerinin normale dönüşüne ilişkin bir yorum yapmak istiyorum. Sağlık Bakanı bu karşılaştırmaların istatistik olarak anlamsız olduğunu beyan etmişti. Hatta son beş yıl içerisinde ölümlerdeki ortalama artışı bir önceki seneye ekleyerek beklenenin altında bir ölüm oluşunu ters yönlü bir kanıt olarak ifade etmişti. Gerçekten seçilen rakamlar yoluyla istatistik birbirine zıt sonuçlar üretebiliyor.
Neyse biz siyaset peşinde olmadığımız için gerçeği anlamak adına rakamlara bakıyoruz. Kendimizi aldatmaya da ihtiyacımız yok. Aslında son beş yıl içerisinde ülkede ölümler artmak bir yana hafifçe azalıyor. Bu TUİK tarafından haber yapılmıştı.
Ama Fahrettin Koca’da doğru söylüyor. Ölümlerin kış aylarına doğru toplanması gibi bir durum gerçekten de yaşanmış. Bakan bu durumu gözlemiş oluyor. Nedenini tahmin etmek zor değil. Öldürme oranı bir süredir yükselmiş olan grip kış aylarında özellikle en kalabalık şehir olan İstanbul’da kış ölümlerini belirgin bir biçimde yükseltiyor. Bu elbette bence böyle, sorumlular araştırma yapar gerçeği bulurlar. Yeni tahmin olarak İstanbul vefatlarının normale dönüşünü corona mücadelesine bağlamak istiyorum. Hijyen ve mesafe önlemlerinin başka bulaşıcı hastalıklara da engel olduğunu kabul edebiliriz. Tedbirli halin uzun süre devam edeceğini düşünürsek önümüzdeki dönemde toplam ölümlerde bulaşıcı hastalıklara bağlı ölümlerin azalmasıyla bir düşme gözlenebileceğini düşünebiliriz. Belki de yıl bittiğinde corona ölümleri telafi edilmiş kara bile geçmiş olabiliriz.
Hatta gelecek kış grip salgın yapmakta güçlük çekebilir ve bu sayede on bin kişi ölmekten kurtulabilir. Takipte olacağız.
Dr. Suat Kamil Aksoy