Yazıma başlarken önce bu iki kavram üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum. Tarihte bu iki kavramı ürettikleriyle bağdaştıran, bu doğrultuda eser veren, estetiği siyasetten soyutlamayıp bilgi ve praksis alanlarıyla bağlantılı gören sanatçılar, yazarlar edebiyat tarihi içinde kalıcılıklarını kanıtlamışlardır. Bu isimlerin en başında Nâzım Hikmet, Bertolt Brecht, Peter Weiss gibi şair/yazarlar gelmektedir. Onlar estetik alanda yaratıcı olurken, siyasi alanda da mücadeleye pratik olarak katkı koyabilmişlerdi. Pek tabii ki estetik ve politik bir derdi olan şair/yazarların hedefi mevcut edebiyat akımlarını karşılarına alırken sırf şiir, roman yazmak değildi, onlar aynı zamanda mücadelenin estetiğini oluşturma peşindeydiler. Geçmişte ve günümüzde siyaset ve sanatı/edebiyatı/şiiri ayrı tutan, bu iki alanı birbirinden bağımsız gören sanat/edebiyat akımlarını incelemeyi sonraki yazılarıma bırakıyorum. Ancak şimdi estetik meseleler daima politik meselelerdir? diyen Peter Weiss?tan yola çıkarak estetik ve politikanın nasıl harmanlanabileceğine bir örnek göstermek istiyorum.
Ressam, rejisör, edebiyatçı ve tiyatro yazarı Peter Weiss?ın (1916-1982) baş eseri Direnmenin Estetiği?[1] (Alm. Die Ästhetik des Widerstands) estetik meselelerin politik meselelerden ayrılamayacağını gözler önüne seren bir roman. Bu romanda insanlık tarihindeki mücadeleler ve bunların birikimleri politik ve estetik açıdan tartışılır ve kolektif belleğe kazandırılır. Bu da sadece tarihsel ve politik olaylar üzerinden değil, -Weiss?ın romanını bu alanda avangard yapan bir özellik bu- sanat eserlerini direniş momentlerini içinde barındıran belgeler olarak okuyarak gerçekleşir. Dolayısıyla sanat sadece köleleştirme, tahakküm altında alınma momentlerini değil, direniş ve kurtuluş momentlerini de içinde barındırır. Direnmenin Estetiği?nde yorumlanan büyük sanat eserlerinde her iki moment aynı anda mevcuttur. Romanın başlığının da işaret ettiği gibi: direnmenin estetiği ancak ve ancak mücadelenin geliştireceği sanat ve kültür kavramlarıyla mümkündür. Sanat/edebiyat, romanda önemli bir konuma sahiptir ki bu da tarihsel gerçekliğin sanat yoluyla kapsanıp incelenmesidir. Bu bağlamda Weiss?ın estetik anlayışı, estetiğin gelenekseli, bir başka deyişle güzelin öğretisi, armoni, şekillenmişlik ve sonlanmışlık değil, aksine insan mücadelesine tekabül eden, siyasi mücadeleyi ve kültürel değişimi içinde barındıran daha yüksek bir bilinçlilik düzeyi, yani direnişin oluşturduğu sanat ve kültür kavramlarını içerir. Bu yüzden Weiss ?biz edebiyata, sanata, hangi biçimde olursa olsun ifadeye girişi, politik örgütlenmeyle eşzamanlı ele geçirmeliyiz? demektedir. Nitekim estetik sadece sanatsal kategorileri içermez, toplumsal ve siyasal birikimleri de kapsar.
Yazar sınıflı toplumların şiddet yapılarına, insanın insan üzerindeki tahakkümüne karşı çözüm olarak, sanat, bilim ve emeğin gücünü yerleştirir ki bunları simgeleyenler Dante, Rimbaud ve Marx gibi isimlerdir. Böylelikle sanat geçmişteki acılar, direniş ve özgürlük savaşımları hakkında tarihsel belleğin belgeleridir aynı zamanda. İncelenen sanat eserleri, farklı toplumsal formasyonlarda direniş ânının belgeleridir. Nitekim nasıl Dante?nin anlatıcısı cehenneme yolculuğunda tarihe şiirin gücüyle tanıklık ediyorsa, Weiss?ın Ben-anlatıcısı da böyle bir konuma sahiptir. Direnişin tarihine, sınıf savaşlarının tarihi olarak, belgeselci bir üslupla yansıtıp yorumlanarak tanıklık edilir. Ancak bu tanıklık sadece tanıklık etme amacıyla gerçekleştirilmez, aynı zamanda bu direnişleri unutulmaktan koparıp, onlara ses vermek içindir. Bu bağlamda ?Mnemosyne? ?sanatların anası?, hafızanın sanatsal üretimi olarak geçerlilik kazanır. Romanda Heilmann, Mnemosyne konusunda şöyle der:
?Mnemosyne?nin, sanatların anasının adı, bellek anlamına geliyor, dedi Heilmann. Bütün sanatsal ürünlerin içindeki varlığımız ve onlarda kendimizi bulmamız onun koruması altında. İçimizdeki kıpırtının ne istediğini kulağımıza fısıldayan da o. Bu zengin birikimi disiplin altına alıp cezalandırma cüretini gösterenler bize saldırarak bizim ayırt etme becerimizi mahkum ediyorlar demektir. Ukalaca salladıkları işaret parmaklarıyla her bir yapıtın çok anlamlılığını unutan sanat tarihçileri bana bazen çok itici geliyor, buna karşılık politik nedenlerden dolayı dayatmaya başvuranların ise sanatın özü hakkında en ufak bir fikirleri yok.? (Weiss 1998: 96)
Öte yandan siyaset, sanat ve bilimin işçi aileleri içinde tartışıldığı bölümlerde emek ve kültür arasındaki ilişki somut bir temele oturtulur. Örneğin Ben-anlatıcının babası, sanat ve emek gücü arasındaki ayrımı aşmaya çalışan bir işçidir. Ne de olsa ?sanat ve edebiyat, iş araçları ve makineler gibi üretim araçlarıydı.? (Weiss 1998: 433) Tartışmaların geçtiği mutfak masasının başında, Ben-anlatıcının babasının çıkış noktası Marx?ın emek üzerine yaptığı tespitidir: ?emek yaratıcı prensiptir, insan soyunun temelidir.? (434) Ben-anlatıcının babası sanat üretimi ve tarlada ve fabrikada yapılan iş arasında bir ayrım gözetmez. Emekçilerin araçları olarak ?tarlaları ekmek, meyveleri aşılamak, evler yapmak, bunlarla birlikte söylenen şarkılar, masallar?ı ?kendi kültürümüz? olarak tanımlar: ?kendi kültürümüz derken, bu başka bir şey, bu her şeyin temeli olan çalışmaktır?, ?bizim kültürümüz, bu taşımak, çekmek, kaldırmak, iç içe geçirmek ve bağlamak.? anlamına gelmektedir. (436-437) ?Bu kültür, dedi, birinin kesilmiş odunları istiflerken, tırpanı bilerken, ağı örerken, evin çatısını yaparken, makinelerin pistonlarını cilalarken gördüğümde, karşıma çıkmaktadır.? (437) Ancak bu işleri idealleştirmemek gerektiğini de söyleyen yine bu işçi babadır.
Bergama heykellerini ve antik toplumu tartışırken Coppi?nin annesi yapı işçilerinin perspektifiyle ?devasa taşlar? olarak gördüğü anıtı şu şekilde yorumlar:
?Biz pek az okuma yazma öğrendik, resimlere bakmak ise hiç düşünülmeyen bir şeydi. Çoğumuz için bu mermerden figürlerin devasa olmaktan başka bir anlamı yoktu, yıkıldıklarında ise, taşlardan yeni duvarlar inşa etmek zorunda kalan yapı işçilerini alakadar ettiği kadar alakadar eder bizi de. […] İşçiler için o taşlar yapı malzemelerinden başka bir şey değildi […] Bu yapıların bizim için sadece angarya ve eziyetle ve onlarla övünenlere karşı bastırılmış bir hiddetle bağlantılı olduğunu nasıl unuturuz […]? (Weiss 1998: 44-45)
Bu satırlar kuşkusuz Benjamin?in kültür hazinesi üzerine yaptığı tespiti çağrıştırır hemen. Nitekim ?[…] kültür hazinesi […] dehşete düşmeden düşünülemeyecek bir kökene sahiptir. Varlıklarını sadece onları yaratan büyük dehaların çabalarına borçlu olmayıp, o çağda yaşamış olan adsızların angaryasına borçludur.? (Benjamin 1977: 254) Dolayısıyla ?devasa taşlar?ın taşıyıcısı, işleyicisi olan ?yapı işçileri?nin bakışıyla bu ?taşlar? sanat eseri olmanın dışında aynı zamanda külfet ve eziyettir.
Weiss?ın Ben-anlatıcısı, direnen fabrika işçilerini anlatan Köhler?in resminde olduğu gibi, sanat eserlerinin tartışılıp yorumlanması üzerinden bilinçlenir. Sanat eserleri sadece tarihsel hatırlamaya, bellek kazanmaya hizmet etmez, aynı zamanda önemli bir eğitim ve tarihsel süreç hakkında bilgilenme aracı olarak da devreye girer. (Weiss 1998: 66-109) Kaldı ki, burada sadece gerçekçi sanatçıların eserleri incelenmez, bir dönem sosyalist gerçekçiliğin dekadan olarak gördüğü Joyce, Kafka, Schönberg, Stravinski, Klee ve Picasso gibi ?20. yüzyıl öncü sanatçıları? da bilgilenmelerinde araç olarak hizmet eder.
Direnmenin Estetiği geçmişte yaşanan mücadeleleri gün ışığına çıkarmak ve değerlendirmek üzere bu mücadelelerden kazanılan deneyimlerin ve sonuçların hem estetik hem de politik açıdan bilançosudur. Weiss?ın hedefi, tarihsel bir hafızanın kazandırılmasıdır ki bu sadece resmi tarih yazımının dışladığı konular üzerinden gerçekleştirilmez. Weiss?ın romanını biricik yapan burada Pergamon Sunağı?ndan başlayarak sanat eserlerinin gayri resmi bir tarih yazımında devreye sokulmasıdır. Weiss sanat eserlerini ?tersinden? tarayarak, bir başka deyişle sınıfsal okuyarak Marksist bir tarih yazımı geliştirir. Bir belge olarak sanat eserleri Weiss?ın romanında geçmişi bugüne taşıyan, insanlık tarihinde önceki savaşımları hatırlatan eserler olarak işlev görürler. Direnişi belleklere kazımak için işlev gören eserleri tartışırken Benjamin?in tarih kavramı üzerine teziyle de bağlantı kurulur. Bu da ?tehlike ânında birden parlayıveren anıyı ele geçirmektir.? (Benjamin 2001 [1940] 41) Böylelikle romandaki karakterler algılama güçlerini genişletip keskinleştirmek için sanat ve edebiyatı epistemolojik araçlar olarak devreye sokarlar. Direnişin tarihi sınıf savaşımlarının tarihi olarak belgeselci bir şekilde anlatılır. Direniş unutulmaktan kurtarılır ve kendi sesine kavuşturulur. Kaldı ki ?bütün sanatların annesi? (Mnemosyne) bellektir denirken burada sanat ve siyaset arasındaki sınır da ortadan kaldırılır.
Direnmenin Estetiği?nde geçmişi hatırlama ve ânı kavrama motifi üzerinden, tarihte yenilenlerle, bir başka deyişle ?isimsizler?le özdeşleşirken, aynı zamanda direniş estetiği ile de bağlantı kurulmaktadır. Sanat ve edebiyata dünyayı algılamanın bir biçimi ve toplumsal üretim olarak bakan Weiss romanını dünya tarihinde, iktidar ve ezen-ezilen ilişkisinin tül perdesini kaldırmak için yazmıştır. Bu bağlamda bir siyaset bilimci (Alfons Söllner) doçentlik tezinde Weiss?ın romanının bir siyaset bilimcisinin bile yapamayacağı gözlemler ve ayrıntılar konusunda şaşkınlığını ?Direnmenin Estetiği?nde birçok soruyu daha otantik, belki de bilimden daha ?objektif? yanıtlanmış buldum […]?(Söllner 9) sözleriyle dile getirecektir. Çünkü sanat eseri nesnelliği temel alan tarih yazımından daha çok şey ifade etmektedir. Nitekim ?direniş? olarak adlandırabileceğimiz bu çıkış noktası, yazarın praksisini de belirlemektedir. Hedef, ?mücadele eden estetik?i (Weiss 1981: 420) yaratmaktır. Bu hedef doğrultusunda yazar tarihteki direnişi temalaştırırken aynı zamanda bunları kolektif belleğe kazandırmaktır.
Benjamin, Walter. ?Über den Begiff der Geschichte? [1940]. Illuminationen: Suhrkamp, 1977.
Benjamin, Walter. Son Bakışta Aşk. Çev. Nurdan Gürbilek: Metis Yay., 2001.
Söllner, Alfons. Peter Weiss und die Deutschen: Die Entstehung einer politischen Ästhetik wider die Verdrängung: Westdeutscher Verlag GmbH, 1988.
Weiss, Peter. Die Ästhetik des Widerstands: Suhrkamp, 1998.
Weiss, Peter. Notizbücher 1971-1980: Suhrkamp, 1981.
[1] Türkçeye Turgay Kurultay/Çağlar Tanyeri çevirisiyle Kasım 2005?te kazandırılmıştır.
Yazan: Doç. Dr. Mediha Göbenli
Yazıdaki Resim: Dari Dawn
Okumayan sorgulamayan bir neslin çocukları olarak kesinlıkle okunmalı diyorum. Özellıkle star sistemin ve postmodernizmın etrafımızı duvardan kemik gibi sardığı bir dönemde toplumcu gerçekçı sanat eserlerine daha çok gereksinim var. Estetiğin ve politikanın ayrılmazlığını içice olduğunu gözümüze soka soka gösteriyor olması da ayrıca düşündürücü.