Yaşar Kemal?in Kırk Yıllık Sırrı! / Tek Kanatlı Kuş – Dağhan Dönmez

Büyük bir yazarın alamet-i farikası, okuru kendi tenhalığına sürüklemesi; daha önce hiç koyulmadığı bir yola düşürmesidir Bundandır her büyük kalemin mayasında, bir hayal mühendisi oluşu; bir inşacı! Yaşar Kemal de böylesidir işte. ? Alabildiğine bir dil kentinin inşacısı? O kapıdan içeri girdiğinizde, her şeyi kendine özgü bulursunuz. Her şey Yaşar Kemal?cedir! Bir Anadolu kokusu keser ki burnunuzu, koşmaya kır ararsınız.

Yoğurtçuların sokak aralarında çıngırak salladığı, bozacıların naralarıyla pencerelere kur yaptığı günlerdi. Günlerin geçtiği, takvim yapraklarının yırtılışından anlaşılırdı. El kadar bir çocuktum o tarihte ben. Çocukluğumun en kısa şortlu haliydi. Develer tellal, pireler berber idi. Evimizin küçük balkonuna, kanadı yaralı bir güvercin düşmüştü. Düşmek denmezdi böylesine, gayri resmi ilticaydı bu! Suyunu, ekmeğini verip; yarasını sardığımız kuşun ürkekliği hiç geçmeyecek gibiydi. Göz bebeklerini iri iri açarak, boynunu muntazaman sağa ve sola çevirerek yaptığı her mimik, korkunun izlerini taşıyordu. Sonraları bu kaygılı hale ?güvercin tedirginliği? adını verecektim.

Kuş, bir yandan yaşama tutunuyor; bir yandan ürkekliği elden bırakmıyordu. Mamafih korku, yaşamaya engel değildi. Korkunun denklemi, oldum olası ?nasıl yaşadığınla? ilintili olmuştu. Küçük güvercin, gün gelip de iyileşince; göğün davetkar maviliğine katıldı. Yarası iyileşmişti. Oysa korku, yaralarımızın en büyüğüydü.

Yaşar Kemal, ?Tek Kanatlı Kuş? adlı romanında benzer bir duyguyu işler. Korkusuyla beraber yaşamak! Usta yazar, romana dair bir söyleşide şu itirafı yapacaktır: ??Ben hep korkudan korktum. Korkudan çok korktum. Roman yazdığım zaman içimde bir korku istemezdim. O yüzden bu kitapta da korkuyu anlattım. Kayseri?de askerlik yaptığım kasabanın üzerinde büyük bir taş vardı ve bütün kasaba bu taşın üzerilerine düşeceğinden korkuyor, düşmesin diye taşı demir zincirlerle bağlıyorlardı. Madem korkuyorsunuz o zaman çekin gidin derdim. Seneler senesi bu korkuyu yazmak istedim.?

Gel gelelim çekip gitmedi kasabalılar; yüzleşmediler de korkularıyla. Öylece durdular. Giderek azalarak, kendi alanlarına çekilerek? Muhafaza ederek küçük dünyalarını, muhafazakarlaşarak belki de! Sorgusuz, sualsiz?

?Ha, deyin bakalım Yokuşluya mı gideceksiniz? Remzi Bey atıldı: Yokuşluya. Ankaraya, Ankaraya dedi Sadrettin Bey. Ankaraya git Remzi Bey, derhal tayinini yaptır başka yere. Yokuşlu yok. Melek Hanım başını kaldırdı, yarı alaylı: Nereye gitmiş acaba Yokuşlu? Lütfen bir çay daha. Çayınız çok güzelmiş Sadri Beyefendi. Kaçakçılar dedi Sadrettin Bey, kaçakçılar sağ olsunlar. Seylan çayıyla bizim çayları, bir de bulursam Hint çaylarını karıştırıp şu yayla güneşine seriyorum, çay, bir iyice güneşi, ışığı, kokuları yutuyor, ondan sonra? İşte böyle? Renge bak, renge! Evet, Ankaraya? Yokuşlu yok artık. Kasaba dağıldı.
-Ne oldu? Ne oldu?
-Ben de fazla bilmiyorum ama?
Karı koca ikisi birden: Ne olmuş? Ne olmuş?
-Fazla bir şey bilmiyorum ama Yokuşluya bir şey olmuş. Dağ çökmüş altında mı kalmış, bir şey mi olmuş, geçende birisi anlatıyordu. Bir şey olmuş işte. Remzi Bey bir çay daha??
(sayfa:19)

Şiirsel dille yazılmış, destansı bir romandır Tek Kanatlı Kuş. Efsanevi unsurlar taşır; bir o kadar da toprağa basar tabanı, gerçekçidir. Sebebi tam olarak bilinmeden terk edilen ve kimsenin girmeye cesaret edemediği Yokuşlu Kasabasının öyküsünü anlatır. Herkesin hayatında giremediği bir ?Yokuşlu? vardır aslında; bunu anlatır. Romanda, birdenbire gelişen bir olay örgüsünün içinde bulursunuz kendinizi. Bir bilmecenin çengeli, gelip şakağınıza dayanır. Neden kimse Yokuşlu?ya girmemektedir. Kasabaya atanan posta müdürünün durumu ne olacaktır.

Romanı okurken, Kafka?nın ?Dava? kitabını anımsadım. Kendini ansızın bir sorgulama süreci içinde bulan ve giderek bu gizemli davanın kölesine dönüşen Josef K.?nın hikayesi olan ?Dava?… Aslında kendi korkularına mahkum olmuştur K. Tıpkı bir müddet sonra Yokuşlu?ya ne olduğuyla ilgilenmeyen ahali gibi, suçunun ne olduğuyla ilgilenmez. Her gittiği yere ?davası? peşinden gelir.
Yaşar Kemal?in anlatımındaki ?korku? da Kafkavari bir korkudur. Türkçe?ye ?Aforizmalar? olarak çevrilen kitapta Kafka?nın şu sözü geçer: ?Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı.? (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, çev: Osman Çakmakçı, sayfa:15) Yokuşlu?nun da Dava?nın da hikayesi, kafesini bekleyen tek kanatlı kuşların hikayesidir. Kafes, onların hiç yenemedikleri korkularıdır.

Gazetecilerin, yazarların gece yarıları evlerinden alındığı, suçunun ne olduğunu bilmeden yıllarca hücreye kapatılan insanların gün be gün arttığı, yazılmamış kitaplara suç atfedildiği, muhalif olan herkesin susturulduğu, korkutulduğu; kadın, erkek, çocuk demeden herkese şiddet uygulandığı, yasakların ve kutuplaşmaların çoğaldığı günlerden geçiyoruz. Fikrimce, bugünleri anlamak adına mutlaka aynı cümle içinde geçmeli ve altı çizilerek okunmalıdır bu iki kitap!

Bakın usta yazar Yaşar Kemal, Posta Gazetesinden Nedim Şener?e verdiği röportajda ne söylüyor: ?Ben ilk kez 17 yaşında tutuklandım. Sonra 1950?de yine hapis yattım. Hapishanede çok şey öğrendim. En önemlisi de korkmamayı, korkuların üstüne yürümeyi öğrendim. Şimdiki zaman baskılardan ve korkulardan korkmamayı öğrenme zamanı. Başta gazeteciler olmak üzere herkes korkuların üstüne yürüsün. Çıkış ancak böyle mümkündür.?

Saygıdeğer okur, ?Tek Kanatlı Kuş? Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Yazarın, 1960?lı yılların sonunda yazdığı ve kırk yıldır hiç yayımlamadığı bu eser; naftalin kokusuyla raflarımızda yer almaya aday? 1952 yılında ?Sarı Sıcak? isimli ilk öykü kitabıyla edebiyat dünyasına adım atan yazarın bu kitabı da, ekim ayı içerisinde Yapı Kredi Yayınlarından 13. baskısını yaptı. Bu iki kitap da, usta yazarın kaleminden doyumsuz bir edebiyat ziyafeti sunacak sizlere. İyi okumalar!

Çünkü kitap, karanlığa gönderilmiş mektuptur!

Dağhan Dönmez
daghan_donmez@mynet.com

(Yaşar Kemal, Tek Kanatlı Kuş, Yapı Kredi Yayınları, sayfa:72)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir