Kimi zaman bir savaş bir kentin, bir ülkenin kaderini değiştirir, kimi zaman bir tek kişi koca bir ailenin…
Kentlisi-köylüsü, varsılı-yoksulu, din hocası, söz sahibi bankacısı, gazetecisi… Her birinin bir nedenle ötekinin yaşamına girdiği, onu değiştirdiği günümüz Türkiyesi… Ve bir roman kahramanı gibi öne çıkan pırıltılı Boğaziçi?nde, Bosnalılar Yalısı.
Ser verip sır vermeyen uğursuzluklarına günbegün inanılan Boğaziçi Yalıları? Gün içinde lodosun renkten renge savurduğu denizin köpükleri bahçesini yalar Bosnalılar Yalısını? Ve Leyla; yasemin, manolya kokularını içine çekerek tüm gün hamağında uzanıp yaprakları, bulutları seyreder. Leyla tüm yaşamını bu yalıda geçirmiş bir paşa torunudur; bir Osmanlı asilzadesidir. Özel hocalardan dil, nota dersleri alarak yetiştirilmiştir. Bir yandan da Cumhuriyet kadınıdır o, geçiş dönemlerine tanık olmuştur. Dedesi öldükten sonra anneannesiyle bir süre yalıda yaşadıktan sonra artık güçleri yalının masraflarını karşılamaya yetmez ve bahçedeki müştemilatta yaşamaya devam ederler. Boğaziçi Yalıları da kentin kaderi gibidir sık sık el değiştirir. Tıpkı İstanbul?un tarihi gibi. İstanbul?un kaderini belirleyen işgal günlerinde bu ailenin kaderine değişmiştir. İngiliz işgal subaylarından biri Osmanlı Paşasının kızına aşık olur ve bu iki genç her şeyi göze alırlar. Paşanın kızının hamile olduğu anlaşılınca ortalık karışır. İki tarafta olaya sert yaklaşır ve paşanın oğlu İngiliz Subayını öldürür. Bebeği dünyaya geldikten sonra paşanın kızı yatağında ölümü bekler artık, ölmek ister. Paşa kızı öldükten sonra torunun nüfusuna geçirir ama olan biten her şey duyulmuştur. Bu bebek Leyla?dır. Anneannesi torununu özenle yetiştirir; her konuda bilgili ve hayata karşı dirençli. Ne var ki dedikodular yüzünden okula gidemez. Anneanne torununu yalının duvarları arkasında bir asilzade olarak korunaklı yetiştirir. Leyla yalı dışında bir hayat tanımaz, hocalar gelir gider. Anneannenin ölümünden sonra yaşamı yalnız geçer. Elinde sadece aile albümleri ve anneannesinden kim bilir kaç kez dinlediği aile hatıraları. Tanıma fırsatı olmadığı annesi, dayısının resimlerine bakarak tüm gün aile ile anılarını bir ibadet gibi uzandığı hamağında tekrarlar.Yıllar geçer ve artık yaşlanmıştır. Yalı tekrar el değiştirmiştir.Yalının yeni sahipleri Leyla?yı evinden atarlar. Bu olayla Leyla hiç tanımadığı dış dünyayı tanır. Farklı insanlar, farklı ilişkiler.
Almanya?da doğup büyümüş aile ilişkileri kötü hip-hop ?çı Rukiye, uşaklık kaderini değiştirme ihtirasıyla yanıp tutuşan ve oğlunu tam bir İstanbullu gibi yetiştiren Ali Yekta Bey, bu üç farklı kişilik olaylar gelişirken birbirlerini tanıyacaklar ve yaşamlarında etkileri olacaktır. Yazar bu üç ayrı kişiliği ve yaşamı güzel bir İstanbul romanında buluşturuyor. Romanda İstanbul?un geçiş süreçlerini de olay örgüsü içinde işliyor. İnsan ilişkilerinin aşkın zaman içinde nasıl şekil değiştirdiğini de görüyoruz. Ne hissettiğini tam tanımlayamayan tutkuyla bağımlı olduğu karısının elinde kendi sonunu getiren erkekler. Aşkın ne olduğunu anlamaya çalışırken sıradan ilişkilerde savrulan kadınlar. Oysa Leyla?nın bildiği tek aşk, yüzünü bile görmediği yan yalıdaki Nejat?la akşam saatlerinde karşılıklı parmakları ucunda uçuşan notalarla birbirlerine seslenişleriydi
Leyla yaşamının son günlerinde o asil varlığıyla mekânsal zorunlulukta Rukiye?nin ve arkadaşlarının yaşamına ışık tutar. Onun yaşamıda artık eskisi gibi olmayacaktır. Roman bir mektupla son bulur.
Yazının Yazarı: Remziye Serap Ekim
Yazarın Yazıları
- Merhaba umudun, hayalin ve geleceğin sembolü ?Beyaz Gemi?, ben geldim! Cengiz Aytmatov
- Şairler Şehri, Buket Uzuner, “kendi başına düş kuran bir kitap olsun diye yazdım bu kitabı.”
- Zola?nın ?Meyhane?si
- Nam-ı Diğer Kaptan: Selim İleri
- Türk müziğini ayağa kaldırıp, frak giydiren adam; Münir Nureddin Selçuk
- Boşlukta Sallanan Adam: Saul Bellow
- Varsıl doğa içinde yoksul insanlar!
- İki Yeşil Su Samuru: Buket Uzuner
- Yedi Kapılı Kırk Oda, Murathan Mungan
- Leyla?nın Evi / Zülfü Livaneli
Kitabın Künyesi
Leyla’nın Evi
Zülfü Livaneli
Remzi Kitabevi
Baskı Tarihi: Mayıs 2006
271 sayfa
Zülfü Livaneli’nin Hayatı (d.20 Haziran 1946’da Ilgın, Konya)
Türk özgün müzik sanatçısı, politikacı, yazar ve yönetmen
Tam adı Ömer Zülfü Livanelioğlu?dur. Aslen Artvin Yusufelilidir. Ankara Maarif Koleji (TED) mezunudur. Daha sonraki tarihlerde ABD Fairfax Konservatuarı’nı bitirmiştir. Zülfü Livanelioğlu bağlama çalmayı teyzesi Nazmiye (Türeli) Yücel’in eşi olan eniştesi Turhan Yücel’den Ilgın’da yaşadığı yıllarda ve yaz tatillerinde öğrendiğinde, eniştesi Turhan bey’in hayatını değiştirecek bir sermayeyi kendisine hediye ettiğinden haberi yoktu.
Zülfü Livaneli, müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül aldı ve eserleri Joan Baez, Maria Farandouri, Maria del Mar Bonet, Leman Sam gibi onlarca yerli ve yabancı sanatçı tarafından yorumlandı. Kültür, sanat ve politika alanında Türkiye?nin önemli isimlerinden birisi olan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 300’e yakın besteye ve 30 film müziğine imzasını attı.
Türkiye’den ansızın ayrılarak İsveç’e sürgün yıllarında bulaşıkçılık dahil muhtelif işlerde çalışan Livaneli’nin en büyük arzusu bir gün Türkan Şoray ile tanışabilmek ve o zaman Türkiye’de suçlanan kişilerin uğrak yeri haline gelen İsveç’te bulunan ünlü yazar, gazeteci veya şairlerle karşılaşabilmekti.
Bugüne kadar üç uzun metrajlı film yönetti: “Yer Demir Gök Bakır”, “Sis” ve “Şahmaran”. Valencia Film Festivali’nde “Altın Palmiye” ve 1989’da Montpelier Film Festivali’nde “Altın Antigone” ödülüne layık görüldü. “Sis”, “En iyi Avrupa Film Ödülü”ne aday gösterildi. Sanatçının filmleri Türkiye, ABD, Fransa, Almanya, İsviçre, ve Japonya’da gösterime girdi ve BBC, WDR, İspanya, Kanada ve Japon televizyonları gibi birçok televizyon şirketine satıldı.
Ekim 1986’da Cengiz Aytmatov’un daveti üzerine Federico Major, Yaşar Kemal, Arthur Miller ve diğer ünlü sanatçı ve düşünürlerin katıldığı Kırgızistan ve daha sonra Wengen, Granada ve Mexico City’de toplanan Issyk – Kul Forumu’nda yer aldı.
Livaneli, Elia Kazan, Jack Lang, Vanessa Redgrave, Arthur Miller, Mikhail Gorbaçov gibi ünlü kişilerle birlikte dünya kültürünün ilerlemesi ve dünya sanatlarının gelişmesine katkıda bulunmak üzere çalışmalarda bulundu.
1996 yılında Paris?te merkezi bulunan UNESCO (Birleşmiş Milletlerin Eğitim Kültür Bilim Kurulu) tarafından büyükelçilik verilen sanatçı Livaneli, 1978 yılında yaptığı “Nazım Türküsü” adlı albümde Nazım Hikmet’in şiirlerinden bestelediği şarkıları bir araya getirdi.
“Arafat?ta bir çocuk”, “Geçmişten Geleceğe Türküler”, “Sis”, “Orta Zekâlılar Cenneti”, “Diktatör ile Palyaço”, “Sosyalizm öldü mü”, “Engereğin Gözündeki Kamaşma” ve “Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm” ve “Mutluluk” ve Leyla’nın Evi kitaplarının yazarı olan Livaneli, hâlen Vatan Gazetesi’nde köşe yazarlığına devam etmektedir. Sanatçı uluslararası kültür çevrelerinde tanınmakta ve saygı görmektedir.Ömer Zülfü Livaneli Ülker Hanım’la evlidir ve bir kızı vardır.
Edebiyat Alanındaki Ödülleri
1997 Balkan Edebiyat Ödülü Engereğin Gözündeki Kamaşma Kazandı
2001 Yunus Nadi Roman Ödülü Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm Kazandı
2006 Barnes & Noble Yeni Büyük Yazarları Keşif Ödülü Mutluluk Kazandı
Elinize sağlık.
Teşekkür ederim
EMEĞİNİZE SAĞLIK
Zülfü Livaneli’ye teşekkür etmek lazım. Eser çok güzel.
Bence çok kötü bir kitap. Livaneli’nin kitapları hakkında duyduğum güzel eleştirilerden dolayı merak ettim okudum ama dili kullanması bile bence çok basitti. Bir kitapta Osmanlı’dan birşeyler bulmak istiyorsanız bugün ile anlatılan en güzel kitap Ayşe Kulin bence. Livaneli’nin bu kitabından sonra diğer kitaplarını okuyacağımı hiç sanmıyorum.
Bence güzel bir kitap ama mutluluk daha güzel