Etiket: Metis Yayınları

Şiddetin Topolojisi – Byung-Chul Han “Şiddet kılıktan kılığa giren bir oyuncu”

“Geç modernitenin başarıya ve performansa odaklı öznesi, kendi dışındaki bir iktidar kurumunun baskısına maruz kalmadığı ölçüde özgürdür. Ama gerçekte bir kul kadar da özgürlükten yoksundur. Dış baskı nihayet aşıldığında, içerideki basınç devreye girer. Başarıya ve performansa odaklı yaşayan özne, bir depresyon geliştirir. Şiddet azalmadan sürmektedir. Yalnız ağırlık noktası içeri kaymıştır.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kara Arşiv (12 Eylül Cezaevleri) – Ali Yılmaz

12 Eylül 1980 darbesini takip eden yıllarda binlerce insan tutuklanarak, başta Mamak, Metris ve Diyarbakır olmak üzere tüm Türkiye’de bu amaçla yeniden düzenlenen cezaevlerine kapatıldı. Kapatılan insanlar hapsedilerek cezalandırılmakla kalmadılar; düşüncelerinden, inançlarından vazgeçmeleri için ağır işkencelere maruz bırakıldılar, öldürüldüler, sakatlandılar ve teşhir edilerek günah keçileri haline sokuldular. İçeridekilere yapılanlar, dışarıdakileri

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Gece”nin karanlığı aydınlatsın bizleri…

Aydınlık, karanlık, gece, gündüz, işçi, insan kelimeleri kendi anlamlarına gelmez artık bu dilde. Tıpkı bugün demokrasi, barış, savaş, olağanüstü hâl, seçim, millet, irade, sokak ve gazetecinin asıl anlamlarına gelmediği gibi… Bilge Karasu’nun 1975-1976 yılları arasında yazdığı, ilk basımı 1985 yılında gerçekleştirilen ve 1991 yılında “Pegasus Edebiyat Ödülü”nü kazanan Gece romanı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Akla Uygun Biçimde Nasıl Akıldışına Çıkılır

Akla Uygun Biçimde Nasıl Akıldışına Çıkılır Öyleyse akıl sahibi insana düşen, aklını korumak için yurttaş deliliğine tabi olmaktır. Filozoflar bunun yolunu bulduklarına inanırlar: Edilgen itaat olmaz, hak olmadan görev olmaz, derler. Ama bu dikkatsizce konuşmaktan başka bir şey değildir. Görev kavramının içinde hak kavramını içeren hiçbir şey yoktur ve asla

OKUMAK İÇİN TIKLA

Özgürleşme deneyiminin kalbinde bu doğru sözlülük ilkesi durur.

Doğru Sözlülük İlkesi İki temel yalan vardır: Doğruyu söylüyorum, diyen yalan ve Söyleyemem, diyen yalan. Kendi üzerine düşünen akıl sahibi varlık her iki önermenin de anlamsız olduğunu bilir. Birinci olgu, kendi kendini bilmemenin imkansızlığıdır. Birey kendi kendine yalan söyleyemez, sadece kendini unutabilir. “Yapamam” öyleyse kendini unutmayı ifade eden bir cümledir,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sartre: Burjuvaziyi kınamanın yasal bakımdan hiç bir manası yok

ABD’nin Vietnam’da izlediği politikanın şer olup olmadığını —şer olduğu konusunda birçoğumuzun en küçük’ bir şüphesi yok— yargılamak değil söz konusu olan: bu şerrin uluslararası hukuktaki savaş suçları kapsamında olup olmadığı. Amerikan emperyalizminin onun boyunduruğundan kurtulmak isteyen Üçüncü Dünya ülkelerine yaptığı acımasız saldırıyı kınamanın yasal bakımdan bir manası yok. O mücadele,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Vitrinler, hep bir bolluğa işaret eder. Ama bu bolluğu mümkün kılan, tükenen yer almaz vitrinde.

Seyredenin Görmediği (…) Vitrinler, hep bir bolluğa işaret eder. Ama bu bolluğu mümkün kılan, onu vareden, onun için harcanan, o sırada tükenen yer almaz vitrinde. Vitrin, teşhir ettiği malın bir emek ürünü olduğunu gizler bakan kişiden. Nasıl piyasa farklı emek biçimlerini eşitler ve malları soyut bir değişim değerine indirgerse, toplum

OKUMAK İÇİN TIKLA

Walter Benjamin: “Bir camekânda yaşamak kusursuz bir devrimci erdemdir.”

Walter Benjamin bir yazısında, Moskova’da kaldığı bir otelden söz eder. Otelin hemen bütün odalarının kapısının sürekli aralık oluşu dikkatini çekmiştir. îlk başta bunun rastlantı olduğunu sansa da, bu durumdan giderek tedirgin olur. Nihayet bu odalarda, hayatları boyunca kapalı bir mekânda kalmamaya yemin etmiş Tibetli rahiplerin kaldığını öğrenir. Bu “ahlaki teşhircilik”

OKUMAK İÇİN TIKLA

Asker Kaçağı / Savaşa Karşı Bilimkurgu Öyküleri – Philip K. Dick

Savaşa ve militarizme karşı bir öyküler derlemesinin bilimkurgu alanından seçilmesinin anlamı nedir? Edebiyatta bilimkurgu dışında da anti-militarist olunabilir kuşkusuz. Ancak bilimkurgunun büyük bir avantajı var: Gündelik yaşamımıza sorgulanmaz bir biçimde yerleşmiş olan savaşperverliği, militarizmi, üniforma, emirkumanda ve daya biçiminde bir parçamız olan askerliği doğası gereği, çok daha rahat bir biçimde

OKUMAK İÇİN TIKLA

Türkiye’de Anayasalar – Taha Parla

Parlamenter sistemden uzaklaşarak siyasi gücün tümüyle tek-adamda toplandığı bugünkü gidişatın temeli Taha Parla’ya göre 1982, hatta bazı yönleriyle 1961 Anayasası’nın ve bunlarda yapılmış muhtelif sahte “demokratik” değişikliğin yasama ve yargıyı zayıflatma, “yürütme”nin üstünlüğünü artırma, pekiştirme yönündeki eğiliminde yatmaktadır. Oysa sanılanın aksine “en kötü parlamenter sistem bile en iyi başkanlıktan daha

OKUMAK İÇİN TIKLA

Her Şeye ve Herkese Karşı Lacan

Yirminci yüzyılın en etkili düşünürlerinden olan psikanalist Jacques Lacan, 1930’lardan başlayarak ün kazanmış, Fransız düşüncesi üzerine etkisini ise en çok 1950-75 arasında göstermişti. Lacan, demokratik toplumların mümkün tek ufkunun, insanın karmaşıklığının bütün yanlarını anlamayı sağlayacak tek görüşün, Freud’un çıkışı olduğunu inatla savundu. Freud’un diğer mirasçılarından, psikanalizi klinik bir sınıflandırma toplamı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Adorno ve Horkheimer’in “İnsanlık Fikri” üzerine tartışmaları

(13 Mart, öğleden önce) HORKHEIMER— Her şeyin iyi olacağına inanmıyorum, ama her şeyin iyi olacağı fikri belirleyici bir önem taşıyor elbette. ADORNO— Rasyonaliteyle bağlantılı bir şey bu. İnsanlar her konuda hayvanlardan çok daha dehşet verici; buna rağmen, her şeyin başka türlü olabileceğini de sadece insanlar düşünü­yor.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Adorno ve Horkheimer’in “Ütopyacılık” üzerine tartışmaları

(25 Mart, öğleden sonra) HORKHEIMER— Burjuva arzuları metafizikle yaldızladığımız sanılmamalı. “Başka olan” dediğimiz şeyin ideolojik bir projeksiyondan başka bir şey olmadığı şeklinde bir itiraz yöneltilebilir. Toplumsal çıkarlar bakımından arzu edilir görünen ne varsa, “başka olan” statüsü kazanır ve tüm dünya tarihinin kar­şısına yerleştirilir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cioran’ın Var Olma Eğilimi: “Hiçlik kuşkusuz daha rahattı. Varlık’ta erimek ne kadar da zor!”

“Keşiflerimizin hemen hemen tümünü öfkelerimize, dengesizliğimizin azıtmasına borçluyuz” Bu cümleyle başlıyor Var Olma Eğilimi. Yine İnsan’dan bahsediyor E.M Cioran; var olma sancısı çeken insandan; tabii ki yine bize öğretilen bildiğimiz şekliyle değil, bize öğretilmemiş şekliyle, rutinimizi bozarak karşımıza çıkıyor.

OKUMAK İÇİN TIKLA