Varoluşçuluğun son temsilcilerinden Milan Kundera’nın, “Gülünesi Aşklar” kitabındaki, “Kolokyum” öyküsü herhangi bir kentteki, herhangi bir hastanenin, herhangi bir servisindeki personel odasında geçmektedir. Sözlük anlamı, “bilimsel bir sorunun ya da siyasal, ekonomik, diplomatik sorunların ele alındığı, tartışıldığı bilimsel toplantı” demek olan “Kolokyum”da, Dr. Havel ve Hastabakıcı Alzhbeta hastane nöbetindedirler, yani görevlidirler. Diğer üç kişi; Başhekim, Kadın Doktor ve Stajyer Fleisehman, biraz gevezelik etmek ve içebilmek için personel odasındadırlar. “Kolokyum” öyküsünde, karakterlerin kendilerine ait bir “Ben” olabilmeleri için, alacakları kararlar, Milan Kundera tarafından aşk üzerinden irdelenir. Personel odasında toplanan bu beş kişinin Kolekyum’undan nasıl bir bilimsel sonuç çıkacaktır?
Kavram olarak; “Varoluş özden önce gelir” yargısı varoluşçu akımın merkezini oluşturur. Bu merkez, bireyselliğin bütünü olarak görüldüğünde bir anlama kavuşur. Şöyle ki, bireyin varoluşu dışında gelişen ve yine bireyin özümsediği yapı “o” ile ifade edilir. Diğerlik ifade eden bu yapı; bağımsız edimler ve sorumluluk bilincini kapsayarak varoluş olarak tanımlanır. Yaftalar, roller, kalıplaşmış davranışlar, tanımlar veya diğer önyargılar kişi bazında toplumsal bir maske görevi görmektedir. İşte bu yapının içindeki dışa vurulamayan temel, “öz”ü oluşturmaktadır. Bireyin yaşantısının ne olduğu ve nasıl adlandırılması gerektiği ise “gerçek öz”ü oluşturmaktadır. İnsan varlığı, kendi değerlerine ve yaşamının anlamına karar veren ve bunları yaparken ortaya irade koyan bir üçüncü kişi olarak algılanır. Bu kavramın ortaya atılmasında Jean Paul Sartre’ın varoluşçu kuramları önemli rol oynamıştır.
Sartre’e göre varoluş, “insanın önceden belirlenmiş özü (kaderi) yoktur. Bu özü verecek bir güç (Yaratıcı) de yoktur. Bu durumda insan tamamen özgürdür. Özgür insan, özünü ve değerlerini de kendi oluşturacaktır. O ne olmak istiyorsa o olacaktır. Ahlaki bakımdan da davranışları bir güç tarafından belirlenmemiş olan insan, kendi ahlaki değerlerini kendi oluşturacaktır. Bu ahlaki değerleri oluşturma herkesi kapsayabilecek bir ahlak anlayışı değildir. Yani evrensel ahlak anlayışı yoktur.” Her zaman tek ve bireysel olan varoluş, kendi sorununu içinde taşır, dolayısıyla “varlık” anlamının araştırılmasını da içerir. Anlam zinciri insanın önündeki olanakların tümünü, öteki insanlarla ve nesnelerle ilişkilerinden oluştuğundan varoluş her zaman bir “dünyada var olma” halidir. Bir başka deyişle insan her zaman seçimini sınırlayan ve koşullandıran somut tarihsel bir durum içindedir.
Milan Kundera, öyküsünü bilimsel bir zemine oturtarak, hem karakterlerinin kendi “öz ben”lerini, hem de karşılarındakilere nasıl etki ederek, kendi “öz ben”lerine fayda sağlayabildiklerini irdelemektedir. Kolokyum’a katılan bu beş kişinin, ilişkileri, cinsellikleri, aşkları üzerinden varoluşları sorgulanmaktadır.
Alzhbeta: Dr. Havel’e umutsuz bir aşk ve cinsel arzu beslemektedir. Dr. Havel’in, Hastabakıcı Alzhbeta’ya, her gün irinli yaralarla cebelleşmesine, ihtiyarların buruş buruş olmuş kaba etlerine iğneler yapmasına, lavmanlarla uğraşmasına, hastaların sürgülerini boşaltmasına rağmen; nasıl olur da ısrarla bir vücut ve yalnızca bir vücut olmayı arzulamasını anlayamadığını söyler. Hastabakıcı’nın tüm bu yaptıkları, aslında onun bedensel doğasını metafizik boşluğu içinde doldurması gerekmemekte midir? Dr. Havel bu çelişkiyi anlamlandıramamaktadır. Başhekim ise, Dr. Havel’den farklı düşünmektedir. Zavallı Alzhbeta’yı neden inatla başından atmaktadır? Alzhbeta’dan daha çirkin kadınlarla ilişkiye giren biri değil midir? Dr. Havel, Başhekim’e davranışın gerekçesini; Alzhbeta’ın, arzusunu o kadar açık açık gösterdiğini ki, bunun da sanki bir buyruğa benzediğini, söyler.
Yorgunluğu alkolle harmanlanan Alzhebeta, Viyana’da bir sitriptiz kulübünde öğrendiği erotik dansını sergileyerek, kendi cinselliğinin fark edilmesini sağlamaya çalışacak kadar umutsuzdur. Dansın gerçek amacı ise Dr. Havel’i baştan çıkarmaktır. Alzhebeta durmadan kalçalarını kıvırıyor, Dr. Havel’in yere eğdiği çehresinin karşısında bedeninin üst kısmını fıkır fıkır oynatıyordu. Dr. Havel’in ilgi göstermemesi üzerine Alzhbeta, odadaki diğerlerine kadınca cinselliğini sergilemek için hayali soyunma rolü yapar. Gösteri o kadar acıklıdır ki; “Sizin sitriptize değil, bromüre ihtiyacınız var. Yoksa galiba sonunda ırzımıza geçeceksiniz,” diye tepki gösterir, Fleischman. “Sizin korkmanıza gerek yok. Ağzı süt kokanlar beni ilgilendirmiyor,” diyerek çok sert bir karşılık verir Alzhebeta ve tüm gece uyanık kalabilmek için Dr. Havel’den uyarıcı ilaç ister. Dr. Havel, bu gereksiz gösteriyi sonlandırmak için, Alzhebeta’ya uyarıcı yerine uyku hapları verir. İlaçlar etkisini hemen gösterir ve Alzhebeta yere yığılır, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar: “Hödükler. Sizi gidi hödükler. Bir bilseniz. Ama bir şey bildiğiniz yok,” der ve odadan çıkar. Uykusunu açabilmek için gittiği dinlenme odasında kahve hazırlamaya çalışır, alkolün verdiği ağırlığı atabilmek için de soyunur ve kendi vücuduna hayranlığından yatağa uzanır, uyuya kalır. Gazocağı, kahve suyunun taşmasından dolayı sönmüş ve kadını zehirlemeye başlamıştır.
Başhekim: En büyük başarısını, gençlik döneminde herkesle yatan bir kızla tanışmasını ve kızın sadece kendisi ile yatmayı kabul etmemesi olarak anlatır. Bu kız, tüm doktor arkadaşlarıyla, şoförle, aşçıyla, hatta ölü taşıyıcısıyla yatmasına rağmen Başhekim ile yatmayı reddediyordu. Başhekimin bu olay karşısındaki kuramı; “Erotizm yalnızca bedene duyulan arzu değil, buna eş ölçüde, onura duyulan arzudur. Bizden hoşlanan ve bizi seven, sahip olduğumuz bir yatak arkadaşı, bizim aynamız olur, önemimizin ve değerimizin ölçüsüdür o.” Başhekime göre, önüne gelenle yatan bu kız, kendisini reddederek, kendisine değer ölçüsü vermiştir. Hem de çok yüksek bir değer. Kadın Doktor ile illegal bir ilişkisi vardır. Yaşlılığının verdiği bir güvensizliğe sahiptir. Bu güvensizlik sonucu, sorumlusu olduğu hastanede tüm kontrolü elinde tutmaya çalışmaktadır.
Doktor Havel, çok yakın arkadaşı olduğundan, Alzhbeta’nın aşk ve cinsellik arayışını, Stajyer Fleischman’a yönlendirmek için çabalamaktadır. Doktor Havel’de bu konuda Başhekimi yalnız bırakmaz: “Bütün bu konuştuklarımız saçmalıktan başka bir şey değil; Alzhbeta’yı reddeden ben değilim, o beni istemiyor. Yazık! Fleischman için çıldırıyor o.” diyerek, genç stajyeri farklı bir deneyimin içine çeker. Başhekimin, “Biz gerçek bir mitolojik topluluğuz. Çünkü sen Diana’sın. Frijid. Sportif ve kötü karakterli,” diyerek, Kadın Doktoru etiketlemesi, sevgilisi ile aralarındaki gerek duygusal, gerekse cinsel sorunlar olduğunu gösterir.
Fleischman: “Ben kadınlara acırım ve onlara hiçbir zaman bilerek kötülük yapmam. Ama iradem dışında yaptığım bir şey beni ilgilendirmez, çünkü bu konuda elimden bir şey gelmez, dolayısıyla da bunun sorumlusu olamam,” diyebilecek kadar aşka ve ilişkilere uzaktır. Stajyer olmasından kaynaklı olarak, diğer doktorlar tarafından getir-götür işlerde kullanılmayı kabul ettiğinden, tanık olduğu konuşmaları da yanlış yorumlayabilmektedir. Kadın Doktora olan ilgisi, hatta ondan bir randevu alabilme olasılığını yüksek görür. Yaptığı hamleler Başhekimin gözünden kaçmaz. Hem Başhekimin, hem de Havel’in yönlendirmelerine açıktır.
Başhekimin, Fleischman’a söylediği: “İnsan yıllarca farkına vardığı şeylerden sorumlu olsaydı, alıklar her türlü hatadan peşin peşin arınmış olurlardı. Ancak, azizim Fleischman, insan bilmekle yükümlüdür. İnsan bilgisizliğinden sorumludur. Bilgisizlik bir hatadır. İşte bu nedenle hatanızı hiçbir şey bağışlatamaz. Size şunu söyleyeyim ki inkar etseniz de kadınlara karşı çok kaba davranıyorsunuz…” cümlelerinin ardındaki saklanan ise; Fleischman’ın “gerçek öz”ünü yadsımaya zorlamaktır. Varoluş, bizi biz yapan kendi benliğimizle aldığımız kararlarsa, Başhekim, Fleischman’ın kendi kendine alacağı kararların önüne geçerek, kendi gerçekliğini korumaya çalışmaktadır.
Başhekim: “Görüyorsunuz Fleischmancığım. Kadınlara acıdığınızı ileri sürüyorsunuz. Ama kadınlara acıyorsanız, Alzhebeta’ya niçin acımıyorsunuz? Bilmezlikten gelmeyin! Sizin için çıldırıyor o!”
“Ama sonuçta o benim değil Havel’in peşinden koşuyordu,” diye savunur kendini Fleischman.
“Komedi oynamayı bırakın,” dedi sertçe Başhekim. “Siz ilgilenmediğinize göre onun ne yapmasını bekliyorsunuz? Sizi tahrik etmeye çalışıyordu. Tek bir şey istiyordu, siz de kıskançlık kırıntıları uyandırmak.”
Dr. Havel: Kadın Doktorun, “Ve Havel de bir Don Juan. Yaşlı değil, ama yaşlanmakta. Alzhbeta’nın ayartıcı tutumu size bir buyruk gibi geliyor ve siz yattığınız kadınları kendinizin seçtiği yanılsamasını sürdürmek istiyorsunuz.” Yargısını çürütebilmek adına, kendisi adına acımasız bir özeleştiri yapabilecek kadar cesurdur. Başhekim ısrarla Havel’e, edilgin/ güvenilir bir dost olarak rol yüklemeye çalışmaktadır oysa: “Hadi canım! Havel ölümün kendisidir.” Havel, Don Juan’ı değil, kendini anlatmaya başlar ve çapkın bir erkek olarak ne kadar güvenilir olduğunu, Kadın Doktora gösterir.
“Don Juan’ın görünümündeki ardılı artık fetihler değil, yalnız koleksiyonlar yapıyor. Büyük fatih kişiliğinin yerine Büyük Koleksiyoncu kişiliği geçti, ne var ki Koleksiyoncu’nun artık Don Juan ile hiçbir ortak yanı yok. Don Juan trajik bir kişilikti. Yanılgısını omuzlarında taşıyordu. Keyifle günaha giriyor ve Tanrı ile alay ediyordu. Don Juan bir efendiydi, oysa Koleksiyoncu köle. Don Juan kuralları ve yasaları küstahça çiğniyordu. Büyük Koleksiyoncu ise alnındaki terden anlaşılacağı gibi kuralları ve yasaları uslu uslu yerine getirmekten başka bir şey yapmıyor. Büyük Koleksiyoncu’nun ne trajedi ile ne de dramla hiçbir ortak yanı yoktur. Felaketlerin tohumu olan erotizm, onun sayesinde, kahvaltı ya da akşam yemeği gibi, pul biriktirmek, pinpon oynamak ya da alışveriş yapmak gibi bir şey olup çıkmıştır. Koleksiyoncu erotizmi sıradanlık çemberine sokmuştur.”
Kadın Doktor, başka bir serviste olmasına rağmen “Kolokyum”un vazgeçilemez üyesidir. Başhekimle yattığını bütün hastanenin bildiği, otuzlarında hoş bir kadındır. Başhekimin, “Aziz meslektaşlarım, bildiğiniz gibi, bir erkeğin en büyük mutsuzluğu, mutlu bir evliliği olmasıdır. Hiç boşanma umudu yoktur bu erkeğin,” sözünü sık sık tekrarlaması, Kadın Doktorun metreslikten öte bir rolü olamayacağını söylemekte, ama kariyeri uğruna da Başhekimi terk edemeyeceğini göstermektedir. Başhekimin metresi olma avantajını kullanarak, erkek dünyasında kadınlık gururunu savunabilecek kadar da cesurdur. Örneğin Dr. Havel’e; “Sizin lanet olasıca kurnazlığınız bu: Kendinize dilenci muamelesi yapıyor, ama bunun için de tumturaklı sözler seçiyor, dilenciden çok prens gibi davranıyorsunuz. Siz yaşlı bir düzenbazsınız Havel. Kendinizi aşağılarken bile kibirlisiniz,” söylediği sert sözler, Havel’in Don Juan ve Büyük Koleksiyoncu yorumlarında kadın faktörünü görmemesine bir tepkidir. Ve “Tatminsiz kadınlar her zaman uğursuzluk getir,” diyecek kadar da kadın cinselliğini savunabilmektedir.
Alzhbeta’nın zehirlenmesi konusunda, Başhekim, “Ortaya bir felaket çıkmayacak biçimde düzenlenmiş bir intihar gösterisi,” derken, Havel, “İntihar nedeninin, onu reddetmesi olmadığını,” ısrarla tekrarlar:”Alzhbeta ile yatmayı istemeyen tek ben değilim ne de olsa. Hiç kimse yatmak istemiyordu. Alzhbeta’yı reddettiysem, özgür bir insan gibi davranmayı bilmediğim için. Çünkü, Alzhbeta’yla yatmamak bir moda. Ne var ki, moda benim için Alzhbeta’nın beyninden daha değerliydi.”
Her iki doktorun trajik kuramlarının karşısında, daha fazla sabır gösteremeyen Kadın Doktor, “Beyler!” diye sesini yükseltir. “Kuramlarınız kendi başlarına yeterince inandırıcı ve derin bir yaşam bilgisine tanıklık ediyorlar. Yalnız tek bir kusurları var. Gerçeğin zerresi bile yok bu kuramlarda. Alzhbeta intiharı düşünmüyordu. Alzhbeta, kendine kahve yapabilmek için su kaynatıyordu, derken uyuya kaldı. Su taştı ve alevi söndürdü. İyi bakın. Solgun renkli mavi üniforması yerde, ecza dolabının üstünde sutyeni sarkıyor, küçük beyaz külotu da aksi yönde duvarın dibinde. Bu da striptiz gösterisini kendine yaptığını gösteriyor ve Havel’in verdiği uyku haplarına yenik düşüyor,” diyerek, kadın dünyasının, kadın duygularının erkeklerin zannettiklerinden ne kadar farklı olduğunun ültimatomunu yüzlerine çarpar.
Milan Kundera’nın, “Kolokyum” metnindeki karakterlerin, kişiliklerini bilinçli ve kasıtlı olarak “hareket eden bir şeye” indirgemeleri mümkün görünmektedir. Bilincinde olmadan neden oldukları şeyler/ eylemler de kişiliklerinin bütününe aittir.
Başhekim ve Kadın Doktor, Havel’in yanından ayrılırlar. Yalnız kalan Havel, üstüne bir battaniye alıp, divanın üzerine uzanmıştı ki, pencere camına vurulduğunu duyar. Gelen Kadın Doktordur ve bir şekilde Başhekimin yanında ayrılmış, geri dönmüştür. Evine dönemediğini, kendini müthiş sıkıntılı hissettiğini, uyuyamadığını açıklamaya koyulur; Dr. Havel, onun kendisi ile yatmak için geldiğini hisseder ve bu düşüncesini bakışları ile Kadın Doktora da hissettirir. Kadın Doktor, “Elbette bana inanmıyorsunuz, çünkü benim buraya yalnızca sizinle yatmak için döndüğüme inanmışsınız,” der ve gerçekten yatmak için döndüğünü fark eder. “Kibirli Don Juan’sınız siz! Tabii, bir kadın sizi görür görmez, yalnızca o şeyi düşünür ve siz de istemeye istemeye ve tiksintiyle hüzünlü misyonunuzu yerine getiriyorsunuz,” diye devam eden Kadın Doktor, aslında gecenin geri kalanında neler olacağının özetini geçmektedir, fakat Havel’e karşı koyduğu yanılsamasını yaşamaktadır.
Dr. Havel’i nasıl kışkırtabileceğini bilen Kadın Doktor, “Benim zavallı Don Juancığım. Hiçbir şeyden korkmayın. Sizi rahatsız etmek için gelmedim. Ölümle hiçbir ortak yönünüz yok sizin. Siz her şeyi almıyorsunuz, çünkü bütün kadınlar kendilerini vermeye hazır değiller. Söz gelimi, ben, kendimi size vermeyeceğimi söylemeye geldim.” Oysa, Dr. Havel, kendisinin de söylediği gibi, Don Juan değil, Büyük Koleksiyoncu’dur ve Kadın Doktorun ne istediğini iyi bilmektedir. “Kibarca bir davranış doğrusu. Kendinizi vermemeniz ve bunu bana söylemeye gelmiş olmanız kibarca bir davranış. Haklısınız. Benim ölümle hiçbir ortak yanım yok (Büyük Koleksiyoncu çünkü). Yalnızca Alzhbeta’yı almamakla kalmıyorum, sizi de almayacağım.”
Şaşkınlığa düşen Kadın Doktor, “O zaman beni niye kabul etmiyorsunuz? Ben sizinle ilgilenmiyorum diye mi?” diye sorar. Dr. Havel gerekçelerini sıralar, “Siz Başhekimin metresiniz. O kıskanç biri ve incinebilir. Hayatımda bir hayli kadınla macera yaşadım, öyle ki bana erkeklerin dostluğuna daha fazla değer vermeyi öğretti. Erotizm saçmalığının lekeleyemediği bu dostluk hayatta tanıdığım tek değerdir.” Havel’in, çok eski bir numarayı tekrarladığını, Kadın Doktor nereden bilsin? “Kaçan Kovalanır!”
Kadın Doktor, Başhekimi aldatma gerekçelerini sıralar: “Bütün akşamı saçma sapan sözler yumurtlayarak geçirdi. Dost meclisini eğlendiriyor. Evlilikteki mutsuzluk üzerine çelişki laflar uyduruyor. Fleischman’ı işletmeye çalışıyor. Kendini yüce gönüllü biri gibi göstermek istiyor. Kendisi dazlak olduğundan, saçı olan herkesten nefret ediyor. Hep karşı konulmaz biri olduğunu kanıtlamaya çalışyor.” Havel, “Belki de Başhekim konusunda doğru bir teşhisde bulundunuz. Ama ben onu bunun için daha çok seviyorum ve ona hiçbir zaman kötülük yapamam, bu nedenle sizinle asla yatamam.”
Kadın Doktor, kendisinin de Başhekimi çok sevdiğini söyler. Ona acıdığını ve borçlu olduğunu. Onun sayesinde iyi bir mevkiye geldiğini. Ama onu aldatmadığını, başka aşklar peşinde koşmadığını; çünkü böyle bir şeye kalkıştığında, kendisini çekemeyenlerin Başhekime yetiştireceğini söyler. “Çünkü siz, Başhekime sadakatsizlik etmeyi göze alabileceğim tek erkeksiniz. Gerçekten onu seviyorsunuz ve ona hiçbir zaman kötülük yapmayı istemezsiniz. Kesinlikle ağzınızı sıkı tutarsınız. Size güvenebilirim…” Ve Kadın Doktor, Dr. Havel’in dizlerine oturup, giysisinin düğmelerini çözmeye başlar. Büyük Koleksiyoncu nedense kadınlar konusunda kendince yanılmadığını, yine kendine kanıtlar.
Yaftalar, roller, kalıplaşmış davranışlar, tanımlar veya diğer önyargılar kişi bazında toplumsal bir maske ikisi tarafından reddedilmiştir. Burada unutulmaması gereken şey de şudur ki; bu reddetme, ikisi arasında oluşan güvene ve sır saklamaya dayanmaktadır. İkisi de kendi evrenlerinin özgürlük kapısını açmıştır. Kendilerine ait “öz” bir değere kavuşmuştur. Dış etken, yani toplumun katı ahlaki yargılarının çizdiği bu dar çerçevede, gerçek bir varoluştan söz edilemez belki, ama kendi içinde tutarlı bir var olma durumunu Kundera’nın öyküsünde okuruz.
Üç hekim dün gece Kolokyum’un gerçekleştiği odada aynı döngüye başlamak üzeredir. Başhekim, Alzhbeta’nın intiharı hakkında kesinlemelerde bulunurken, Dr. Havel, arkadaşının metresi ile yattığı için pişmanlık hissetmektedir. Kadın Doktor; “Ben yeryüzünde bulunduğum için çok mutluyum,” diyerek, kendi tutarlı oyununu sürdürmekte, yaşadığı maceranın duyulmayacağını bilmektedir. Stajyer Fleischman ise, başka hiçbir kadında bu kadar soyluluk, bu kadar özveri ve bu kadar bağlılık bulamayacağını zannettiğinden; Alzhbeta’ya karşı kendini sorumlu hissetmektedir. Aşık olduğunu sanmakta ve neredeyse evlenme teklifi edecek kadar dış etkenlerden, yani Dr. Havel ve Başhekimin etkisinde kalarak odaya döner. “Alzhbeta’nın odasından geliyorum. Gerçekten de olağanüstü derecede dürüst bir kız. Her şeyi yadsıdı. Her şeyi üstüne aldı.”
Kadın Doktor, pencereye yaklaşarak, “Gene güzel bir gün olacağa benziyor. Gök masmavi. Siz ne diyorsunuz, Fleischman?” Yersiz bir atak yaparak, Alzhbeta ile evlenmeyi düşündüğünü söylemediği için, Fleischman kendisi ile gurur duyar. Fleischman, Kadın Doktorun mesajını alır ve ne anlama geldiğini kavrar; kendi serüveninin gaz kokusu ile kesildiği noktadan yeniden başlayacağını hisseder. Başhekimin kıskanç bakışları altında, Kadın Doktora gülümsemekten kendini alamaz. Fakat anlamadığı bir nokta var, metni dikkatle okuduğumuzda hissedeceğiz; Fleischman, Kadın Doktor ve Dr. Havel’in ilişkisini örten bir perde görevi üstlenmektedir. Stajyer olduğundan harcanması kolaydır. Başhekimin yerine geçecek olan Havel, Kadın Doktor’un seçeneksiz tek geleceğidir.
Kadın Doktor, Başhekim ve Dr. Havel karakterleri varoluş yolunda evrimlerini hemen hemen tamamlamak üzeredir. Özgür insanlar olarak, ahlaki ve inanç ya da toplumsal eylemlerini kendi özgür iradeleri ile oluşturmuşlardır. Alzhbeta’nın, Havel’e veya Fleischman’a duyduğu aşk/ cinsel arzu, kendi kaderinin daha önceden yine kendisinin toplumsal/ yaratıcı tarafından hesaplanıp kurgulandığını zannetmesinden ileri gelmektedir. Alzhbeta, Kolokyum’da bir nesneden öteye geçemez.
Kolokyum başka sonuçlara ulaşabilir mi? Bu dört kişi, aynı odada yeni bir Kolokyum’a başlar. Fleischman, bu oyuna daha olgun ve tecrübeli olarak döndüğüne inanmaktadır. Ardında, Alzhbeta’nın kendi uğruna intihar ettiği, ölüm kadar büyük bir aşkın olduğu yanılsamasındadır. Onu böyle şehvetle coşturan, Dr. Havel’in bahsettiği ölümün kendisi midir? Ona hediye edilen ölüm: cana can katan harika ölüm!
Bayram SARI
Meraklısına: Gülünesi Aşklar, Milan Kundera- Çeviri: Serdar Rifat Kırkoğlu- Can Yayınları-14. Baskı- s:246