Bir eski Acem şairi:
«Ölüm âdildir» ? diyor.
?
Biliyorum,
ölümün âdil olması için
hayatın âdil olması lâzım, diyorsunuz…
Nazım Hikmet
Ve ertesi gün hiç kimse ölmedi?
Sonsuza dek yaşamak, başka bir deyişle ölümsüzlük, insanların yüzyıllardır hayalini kurduğu, peşine düştüğü bir ütopyadır. Kuşkusuz ölüm, her canlı için hayatın bitişini ifade eder. Yeri ve zamanı belli olmaksızın, ölümle buluşacağının bilincinde, dünyada bu gerçeği bilerek yaşayan tek canlı türü insanlardır. Ölümle tanışıldığında yani kaybedilen bedenlerle yüzleşildiğinde ise bu gerçeği bilmemenin daha iyi olacağına inanan yine insanlardır. Akıl ve bilinçle acısına karşı koymaya çalıştığımız bu gerçeklik, bir gün aniden yok olsa ne yapardık acaba? Ölüm olmasa ve bizler öleceğimizi değil de,hiç ölmeyeceğimizi bilerek yaşasak acaba dünyada neler olurdu?
Kurguda ve yaratıcılıkta sınır tanımayan, okuyucusunu çoğu zaman adı bilinmeyen şehirlerde gerçekleşen inanılmaz olaylarla buluşturan Jose Saramago, ?Ölüm Bir Varmış Bir yokmuş? kitabında daha önce hiç işlemediği bir konuyu ölümsüzlüğü ele alır. Adı belirsiz bir ülkede, yedi ay boyunca, ölüm öldürmekten vazgeçer ve insanları büyük bir kaosla baş başa bırakır.
Ölüm bunları yaşamaktan evladır?
Adı belirsiz bir ülkede hiç kimsenin ölmez oluşu, yeni yılın ilk günü gazetelere ?yeni yıl yeni hayat? başlığını attıran bu olay, aynı zamanda büyük bir sevinç kaynağı olur. Sonunda insanların yıllardır özlemini duydukları olay olmuş ve ölümsüzlükle tanışılmıştır. Ölüme meydan okuyan, ama ölmek ve ölmemek arasında kalan bedenler, çevresindekileri ve kendilerini sonsuz bir acıya mahkum ederler. Bakıma muhtaç, açık yaralarla ölümü bekleyenler şimdi ölmeyi değil, iyileşmeyi bekliyorlardır. ?Kırılgan bedenler boşlukta asılı kalmış gibidir, ancak yaşamları bu tarafa, ölümün, kendine özgü, kim bilir ne tür bir kaprisle ördüğü, incecik bir iplikle bağlıdır.?Yeni yılın başlangıcından beri hiçbir ölüm kaydının olmadığını gören hükümet ve kral, gelişen durum karşısında ne yapacağını şaşırır. Ölümsüzlük yaşamı kolaylaştırmaktan çok zorlaştırmış, artan nüfusla birlikte, bedenleri paçavraya dönen insanları bakıma muhtaç bırakmıştır. İnsanlar artık öyle bir noktaya gelir ki, onlar için ölüm bunları yaşamaktan evladır.
Jose Saramago?nun tüm kitaplarında olduğu gibi burada da muzipçe yerden yere vurulan yönetici sınıflar, bir kez daha basiretsiz kalarak, ölümsüzlüğün yarattığı karmaşa karşısında çözüm bulmaya çalışır. Hükümet, kral, levazımatçılar, mafya ve huzurevleri ile aranan çözüm, çoğu zaman daha büyük çözümsüzlüklerle son bulur. Ta ki ölüm, genç bir kadın bedeninde ete kemiğe bürünerek geri dönünceye kadar.
Ölmek ya da Ölmemek?
?Ölüm nesilden nesil?e aktarılan bitmeyen bir miras gibi yaşanan tekdüze bir süreçten ibaretti en azından Ademle Havadan beri bu böyle sürüp gitmekteydi. İnsanlar her ne kadar ölümle er yada geç karşılaşacaklarını bilseler de yine de sıranın onlara asla gelmeyeceğini düşünerek hareket ediyorlardı.?sh.129
Ve bir gece yarısı ölüm, öncesinde eflatun bir zarfla haber yollayarak geri döndü. 62.850 kişinin aynı anda ölüşü halkta büyük bir çöküntü yarattı. Ölümsüzlüğün getirdiği karmaşaya çözüm aranırken, gerçekleşen ani ölümler karşısında çaresiz kalındı. Ölümün varlığını unutan insanlar, günler sonra buna da alıştı.
Romanda ölümden çok yaşlılığı işlemeye çalıştığını söyleyen Saramago?ya göre,mesele ölmek ya da ölmemek değildi, irdelediği ölüm ve ölümsüzlük ironisiyle toplumun kendisiydi.
Ölüm ha vardı ha yoktu?
Oldukça ilginç bir şekilde, zarif bir kadın bedeninde dönen ölümle birlikte aslında toplumda değişen pek de bir şey olmadı. Saramago?nun dediği gibi, belki yaşamak için lazım olan şey ölümdü. Binlerce yıldır yaşayan medeniyetleri bekleyen yine aynı son değil miydi?
Hepimizin yaptığı belki biraz bu, sonu belli, ama bir o kadar da belirsiz, bir yolculuk. Yaşamak, hiç ölmeyecekmiş gibi yada yarın ölecekmiş gibi. Sonuç olarak, ölüm ha vardı, ha yoktu?aslolan yaşamaktı.
ÖLÜM BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
José Saramago, Çeviren: M. Necati Kutlu, Merkez Kitaplar, 2007, 208 sayfa
Makalenin Yazarı: Canan Koçak