Eduardo Galeano: Borcu olmayan insan, uzaylı bir yaratık gibi.
Küreselleşme, püreselleşme Birkaç yıl öncesine kadar, borcu olmayan adam erdem, dürüstlük ve çalışkanlık timsali olarak görülürdü. Bugünse uzaylı bir yaratık gibi.
OKUMAK İÇİN TIKLAOkuyun, ama yutmayın, çiğneyin.
Küreselleşme, püreselleşme Birkaç yıl öncesine kadar, borcu olmayan adam erdem, dürüstlük ve çalışkanlık timsali olarak görülürdü. Bugünse uzaylı bir yaratık gibi.
OKUMAK İÇİN TIKLAİnsanın ruhsal, duygusal, ille de düşünsel bilinmezliğini bilinir yapmak hiç kuşkusuz ki imkânsız. Çocukluğumdan kalan bir merakla bu imkânsız duygunun peşinden koşuyorum soluk almadan.
OKUMAK İÇİN TIKLAWATERLOO: DÜNYANIN YAZGISINI BELİRLEYEN AN Napoléon, 18 Haziran 1815 Yazgı hep güçlülerden ve zorbalardan yanadır. Tek bir kişiye yıllar boyu kul köle olur. Sezar, Büyük İskender ve Napolèon’lara olduğu gibi; çünkü o, kendisine benzeyen, kendisi gibi ele avuca sığmaz insanları sever.
OKUMAK İÇİN TIKLACAMUS 1930’da Albert Camus, Cezayir Üniversitesi takımının kalesini koruyan melekti. Çocukluğundan beri kaleci olarak oynamaya alışmıştı, çünkü orada ayakkabılar daha az eskiyordu. Fakir bir ailenin çocuğu olan Camus için sahalarda koşmak bir lükstü. Her gece büyükannesi onun ayakkabılarının tabanını kontrol eder, eskimiş bulursa onu döverdi.
OKUMAK İÇİN TIKLAHAKEM Hakem, yaptığı işin tanımı itibariyle keyfidir. Hiçbir muhalefete imkân vermeden dikta rejimini sürdüren aşağılık bir tirandır o. Bir aktörün hareketlerini andıran hareketlerle tartışmasız otoritesini konuşturan koskocaman bir cellattır aynı zamanda.
OKUMAK İÇİN TIKLAAşağıdaki bölümler, cansız bedeni Ararat Dağı’nın bayırlarında bulunmuş olan gezeteci John Smith’in not defterinden alındı. Smith’in çalıştığı gazete onun özel bir görevle Küçük Asya’ya gönderildiğini doğruluyor, ama bu görevin niteliğini açıklamayı reddediyor.
OKUMAK İÇİN TIKLAYASALAR SORUNU ÜZERİNE Yasalarımız bilinmez herkesçe, bizi yöneten o küçük soylular grubunun elinde bir sırdır. Bu eski yasalara tıpatıp uyulduğundan kuşkumuz yok hani, ama bilinmeyen yasalara göre yönetilmek gene de enikonu rahatsız edici bir şey.
OKUMAK İÇİN TIKLAKeşiflerimizin hemen hemen tümünü öfkelerimize, dengesizliğimizin azıtmasına borçluyuz. Tanrı’yı bile –kafamızı kurcalıyorsa– içimizde değil cinnetimizin dış sınırında buluruz, tam da öfkemizin onunkiyle burun buruna geldiği, çarpıştığı, bizim için olduğu gibi onun için de yıkıcı bir karşılaşmanın olduğu noktada.
OKUMAK İÇİN TIKLAHayvanlar en eski edebiyatın içindeydiler, çok uzakta değildiler zaten: Aisopos hikâyecikleriyle insanlık durumlarına ilişkin metaforlar için zengin bir kaynak sundular. Ama Batı dünyası, sözgelimi Çin uygarlığından veya Hindulardan farklı olarak insanlarla hayvanlar arasındaki ilişkiyi “dostluk” ile “ahlâki kayıtsızlık” arasında uzanan bir yelpaze üzerine dağıttı.
OKUMAK İÇİN TIKLAYıldırı Sade’ın çağdaşı olan Saint-Just, onunkilerden farklı ilkelerden yola çıkmakla birlikte, sonunda cinayeti doğrular. Saint-Just, Sade’ın karşıtıdır kuşkusuz. Markinin tanımı “Ya zindanları açın ya da erdeminizi kanıtlayın,” olabilirse, Konvansiyoncununki, “Ya erdeminizi kanıtlayın ya da zindanlara girin,” olur. Ama her ikisi de bir yıldırıcılığı yasaya uydurur, yalnız bu yıldırıcılık haz düşkününde
OKUMAK İÇİN TIKLAZindan derindir, taştır; gerçi zemin (ki o da taştır) tam anlamıyla geniş bir çember sayılamaz ve bu olgu her nedense bir kıstırılmışlık ve onun yanısıra bir bitimsizlik duygusu çağrıştırır ama yapının biçimi hemen hemen kusursuz bir yarıküredir. Ortadan bir duvar geçer; çok yüksek olmasına karşın bu duvar mahzenin üst kısmına
OKUMAK İÇİN TIKLAAşk ile cinayet arasındaki benzerlikten söz ettiğimde genellikle tepkiyle karşılandım. Kimse, büyülü bir güzellik, olağanüstü bir heyecan, insanın içini titreten bir esriklik, çılgınca bir coşku olarak tanımlanan aşk gibi “yüce” bir duyguyu, cinayet gibi vahşeti, şiddeti çağrıştıran, insanın karanlık yönününü açığa vuran bir eylemle benzeştirmek istemedi. Sözlü olarak karşı çıkmayanlar,
OKUMAK İÇİN TIKLAYAZARIN SORUMLULUĞU Dostoyevski der ki: «Her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur.» Bu söz, gün geçtikçe doğruluk kazanıyor. Ulus topluluğu insan topluluğuna biraz daha katıldıkça, her insan ulus topluluğunda biraz daha kaynaştıkça, her birimiz gittikçe daha geniş ölçüde sorumlu oluyoruz. Nazi rejimine karşı koymamış her Almanı bu rejimden sorumlu saydık.
OKUMAK İÇİN TIKLASAVAŞIN SONU Herkes bayrak assın denmişti, asmadılar. Savaş, umursamazlık, bunaltı İçinde bitti. Günlük yaşantıda hiçbir şey değişmemişti. Radyonun ağız kalabalığı, gazetelerin şişman puntoları bizi inandırmıyorlardı bir türlü. Barışın düpedüz gerçekleştiğine inanmak için bir mucize, göklerden bir belirti bekler gibiydik. Sıkıntılı bir yaz ikindisinde cılız bir top öksürüyordu. İnsanlar köprülerden, yollardan
OKUMAK İÇİN TIKLA1. “Sonunda şövalye ruhlu biri çıkıp “Akla Karşı Manifesto”yu kaleme aldı. Türkiye’de tek bir gerçek deli bulunmadığını, Türk delilerinin sorununun delilik yoksunluğu olduğunu kanıtladı.” (s.9) 2. “Bugün, dev taşlar gibi yığılmış olguları, önemli şeylerle ilgilenenlere bırakıyorum. Beni çeken yalnızca aralarındaki fısıltı. Belli belirsiz, saplantılı…Kayalar dolusu olguyu eşeleyerek elde edilen bir
OKUMAK İÇİN TIKLA1. “Pek çok insan hayata bakar, ama onu yaşamaz. Onların gördükleri hayatın kendisi değil, sadece gölgesidir.” (s.1) 2. “On beşime geldiğimde karşılıksız bir aşka tutuldum ve bunun acısıyla bir ton sirke içerek romantik bir yoldan intihar etmeyi düşledim. Aşkımdan intihar etmenin beni mezarımda uçuk ve ilginç, solgun ve şiirsel göstereceğini
OKUMAK İÇİN TIKLAGöç yollarında her varlık ve değerlerimiz kırılan kanatlar gibi bir bir eksilir bizden; istemesek de o yolculuğa bir güç bizi zorlar ve kafilelerle çıkarız yollara,ufkun görünmez çizgisine doğru çıkınımızda sadece umut taşırız; ancak bunun gerçek olup olmadığını da asla bilmeyiz, buna rağmen o yükü sırtlamak zorundayız,
OKUMAK İÇİN TIKLADeğişen insan anlayışına paralel olarak özgürlük kavramı da yeni bazı özellikler kazanmıştır. Bugün, kullanılmayan, kullanılma olanağı taşımayan özgürlüğe özgürlük demiyoruz artık. Onun için “Türkiye’de özgürlük var mı?” sorusunun yanı sıra “halkımız özgürlüğü kullanıyor mu?” sorusunu da yöneltmek gerçekçi bir davranış olacaktır. Halkımız özgürlüğü kullanıyor mu?
OKUMAK İÇİN TIKLAhayat denen dramanın görkemine yakışan bir sona ulaşıyoruz azra. gölgelerimiz çoktan terkettiler bizi. bu şehirde zararlı hayatlar ve sızmış zamanlar peşindeyim. uyuyan geceye perdelerini indirmiş bir sinemanın ışıkları yanıyor aniden. birbirinden uzaklaşıp kendi yollarına giden iki insanın yitik hayatlarını anlatıyor bu film.
OKUMAK İÇİN TIKLAPazar öğleden sonraları aylarca uzasaydı, ter dökmekten kurtulmuş, ilk talihsizliğinin ağırlığından sıyrılıp hafiflemiş olan insanlık nereye varırdı? Yanmaya değer bir deneyim olurdu bu. Tek eğlencenin suç olacağı; sefahatın yürek temizliği, naranın melodi, sırıtmanın şefkat halinde görüneceği mümkünden de öte. Zamanın sınırsızlığı duygusu her saniyeyi dayanılmaz bir azaba, bir idam sehpasına
OKUMAK İÇİN TIKLA