Güzelin bilimi
Estetik, kendisini güzellik değerinin incelenmesine adamış bir felsefe disiplinidir. Ancak estetik disiplininin felsefe tarihindeki kurucusu ve isim babası Alexander Baumgarten, estetiği “güzelin bilimi” olarak nitelendirdiği için ben de onun tamlamasını alt başlık olarak kullanmakta sakınca görmedim. Baumgarten, estetik disiplinini estetik duyguyu ve estetik hazzı inceleyen bir bilim olarak tanımlamaktadır. Estetik çözümleme, estetik hazzı ve estetik duyumu incelemesiyle ampirik; ama estetik değer ve estetik yargıyı incelemesi bağlamında da mantıksal bir disiplindir. Baumgarten bu yanıyla estetiği, mantığın küçük kız kardeşi olarak nitelendiriyor. Estetik ve sanat felsefesi kategorileri birebir örtüşmezler; ancak inceleme ve sorun alanları önemli ölçüde kesişmektedir. Her iki kategori de sanat olgusu, güzellik ve güzel değeri, güzellik değerini belirleyen ölçütler, sanatsal yaratma, esin, sanatçı ve sanatsal üsluplar gibi konularla ilgilidir.
Geleneksel dilimizde Batık estetik kategorisi, “bediiyat” kavramıyla karşılanır. Osmanlı ve Türk kültür tarihinde bediiyat ile ilgili geçmişte kimi yayınlar, yapıtlar verilmiştir. Örnek olarak; Suut Kemal Yetkin, Cemil Sena Ongun, Nurullah Ataç ve Sabahattin Eyüboğlu’nun çalışmaları… Ancak Türkiye’de modem anlamda estetik disiplininin temellendirilmesinde kanımca, Prof. Dr. İsmail Tunalı’ran, Prof. Dr. Afşar Timuçin’in, Cengiz Gündoğdu’nun yapıtları ve yazılan; özellikle de Ahmet Cemal ve Cevat Çapan ustalarımızın çeviri ve yazılan belirleyici olmuştur. Bu önemli değerlerimizden “Prof. Dr. İsmail Tunalı” adı özellikle Türkiye’de estetik disiplininin temellendirilmesinde başat bir öneme sahiptir. Beşir Ayvazoğlu ise İslami bir epistemolojiden kalkan bir estetiğin temellendirilmesinde çaba göstermiştir (Aşk Estetiği, Beşir Ayvazoğlu).
Yazımda, Prof. Dr. İsmail Tunalı’ran Estetik ve Marksist Estetik adlı eserleriyle çevirisini yaptığı Aristoteles’in Poetika’smdan bahsedeceğim. Tunalı’nın aynca Grek Estetiği, B. Croce Estetiğine Giriş, Felsefenin Işığında Modem Resim gibi çok değerli eserleri de vardır.
İlkin, Tunalı’nın olgunluk eseri ve bütünsel bir estetik yapıtı olan Estetik adlı kitabını ele almak istiyorum. Yapıtın girişinde, öncelikle estetik çözümlemenin uğraşı alanı diğer felsefi alanlardan ayrıştırılıp belirginleştiriliyor. Sonrasında estetik bir bakışın temel karakteristiğinin ne olduğu vurgulanıyor: “Estetik bakışın temel karakteristiği onun çıkar gözetmez oluşudur.” Estetik bir yönelim, kişisel çıkar gözetmeyen bir bakıştır. Örneğin bir yağlıboya tablosundaki çıplak kadın resmi kişiye erotik bir çağrışım sebebiyle güzel geliyorsa, bu bakış kesinlikle estetik bir bakış sayılmaz. Bir yapıt, salt estetik öz niteliği dolayısıyla güzel sayılıyorsa gerçekten güzeldir. Bu temel ilkeyi felsefe tarihinde en kesin biçimiyle işleyen “Kant estetiği olmuştur. Kant, estetikte bu öznel ilgisizlik ve çıkar gözetmezlik bakışım ” disinterresse” kavramıyla karşılamaktadır. Tunalı, kitabın ilerleyen “estetik nesne” kavramından yola çıkarak sanat yapıtının varlığına ve öz niteliğine ağırlık veren estetik öğretileri incelemekte; sonrasında da estetik özneden yola çıkarak “estetik öznenin estetik nesneyi algılayışı” ve estetik öznenin estetik hazzı” konularını inceleyen estetik öğretileri çözümlemektedir. Estetik nesneden hareket eden öğretiler, estetik değeri nesnenin özerk varlığının belirlediğini var sayar. Özneden yola çıkan estetik öğretiler ise estetik değerin, estetik öznenin Remzi Kitabevi nesneyi algılayışında açığa çıktığını düşünürler. Estetik nesnenin önemim vurgulayanlar, örneğin bir heykelin başlı başına ve nesnel olarak güzel olduğunu ya da güzel olmadığmı düşünürler. Estetik özneye ağırlık verenlere göre ise heykelin güzelliği bir kişinin bu yontuyu algılayışında açığa çıkar. Tunalı’nın kitabmın son bölümü pek çok estetik kavram ve ölçütün tanımlanması ve sınıflandırılmasına ayrılmış; “Yüce” , “hoş”, “soyluluk”, “simetri ve dingin büyüklük” kavramları gibi.
Tunalı, Marksist Estetik yapıtında kuramsal politik bir indirgemeciliği, hamlaştırmaya gitmeksizin toplumcu bir estetiğin olanaklarını ve değerlerini araştırmış. Yine bir vulgarizasyon sığlığına düşmeksizin, gerçekçi ve toplumcu bir sanattan yana tarafgirliğini belli etmiştir. Çalışmanın ilk bölümlerinde Marksist estetik ve toplumcu sanat kavrayışı, Marksist felsefenin ve toplumcu dünya görüşünün bütünselliği içine konumlandırılmakta, diyalektik ve tarihsel maddeciliğin temel kavram ve bilgileri özetlenmektedir. Toplumsal olguları ve sanat yapıtlarım yorumlarken emekçi sınıfların çıkarlarının tarihsel görüş açısının bütününe yerleştiğini belli eden Tunalı, öte yandan da dönüp sosyalist ülkelerdeki sanatsal pratiğin yer yer sığlığım eleştirmekten de çekinmemiştir. Kitaptaki çözümlemelerden, sınırları çok dar çizilmiş, kalıplayıcı, indirgemeci bir “toplumcu gerçekçilik” anlayışının yetersizliğinin eleştirildiği anlaşılmaktadır. Anlatım yollarının bu denli çeşitlendiği çağımızda, sanatın ille gerçekçi olması zorunluluğu başlığım tartışmaya açmakta; Avusturyalı Marksist sanat kuramcısı Emst Fischer’e göndermeler yaparak toplumcu gerçekçilik yerine “toplumcu sanat” formülasyonunu önermektedir. Gerçekten de fantastik anlatımlı bir roman, film, çizgi film bile içeriğinde toplumcu bir sanat kaygısı ve duyarlılığım koruyabilir.
Bana sorarsanız kitabın en ilgi çekici bölümleri sonlarıdır. Bu bölümlerde yazar, geç kapitalizmin nesnel gerçekliği çarpıtan, tahrif eden ve sanat yapıtım insansızlaştıran koşullarım incelemektedir. Giderek daha da karmaşıklaşan toplumsal işbölümü ve pazar dolayımlamalarıyla emekçiyle emek ürünü arasındaki mesafe fazlasıyla açılmış, bu toplumsal gerçekliğin bir uzantısı olarak da bireyler topluma tümüyle yabancılaşmışta. Böylesine bir toplumsal gerçekliğin sanattaki yansımaları ise gerçeklik yitimi ve insansızlaşma olmuştur. Buna felsefeden örnekse, alınız Martin Heidegger, John Paul Sartre, Albert Camu; yazın dünyasmdan ve tiyatrodan örnekse alınız Kafka, Joyce, Samuel Beckett, yine Albert Camu, Faulkner… Toplumsal çarkın bütünsel işleyişini izleyemeyen güçsüz bireyin yalnızlık, çaresizlik, bırakılmışlık duygusu, karamsarlık, kötümserlik, insanın metafizik yalnızlığı ve lanetlenmişliği söylemi vb… Yapıtın tamamında vurgulandığı gibi, kanımca da çağımızın kültürel bunalımı ve insani krizi ancak bütünsel bir kavrayışı olanaklı kılan, uygun konumlandırılmış Marksist bir perspektifle doğru anlamlandırılabilir.
Son olarak, kısaca Prof. İsmail Tunalı’mn Poetika çevirisine değineceğim. Bilindiği gibi Yunan filozof Aristoteles’in Poetika yapıtı, sanat kuramı tartışmalarının temel referanslarmdandır. Yapıt günümüze, aslının bir fragmanı biçiminde eksikli olarak ulaşmıştır. Aristoteles, yapıtında kendi çağının sanat biçimleri ve sanat araçlarım sınıflandırır. Onun, genelde sanat için, özelde ise Yunan tragedyasına ilişkin dikkat çekici bir gözlemi vardır. Örneğin bir tragedya oyununda sergilenen temsili olaylar seyircide neden oldukları korku ve acıma duygularıyla onun duygu dünyasında bir arınmaya yol açar. Aristoteles bu psişik arınma yaşantısına eski Yunanca bir sözcükle “katarsis” demektedir. Ona göre sanat, dış gerçekliğin bir taklididir. Filozof, bu dış dünyanın sanatsal öykünülmesi kavramını da eski Yunanca bir sözcük olan “mimesis” ile karşılamaktadır. Aristoteles, sanat türlerini neye öykündüklerine, neyle öykündüklerine göre ayırmaktadır. Ayrıca uzun yüzyıllar tiyatro tarihinde kural sayılan üç birlik kuramı da bu yapıtta ilkeleştirilmiştir. Prof. Tunalı’mn Poetika çevirisi akıcı, yalın, kolay okunur bir Türkçeyle dilimize kazandırılmış. Poetika, dünya ekin birikimine meraklı her insanın mutlaka okuması gereken bir yapıttır.
*
Konu bağlamında başka okuma önerileri:
1- Estetik – 1 – 2 – 3. Cilt – Georg Lukâcs, Payel Yayınları
2- Çağdaş Gerçekçiliğin Anlamı – Georg Lukacs, Payel Yayınları
3- Sanatın Gerekliliği, Emst Fischer, Payel Yayınları
4- Aşk Estetiği – Beşir Ayvazoğlu, Ötüken Yayınları
5- Estetik – Afşar Timuçin, Bulut Yayınları
6- Sanat ve Sosyal Hayat – Georgi Plehanov, Sosyal Yayınları
Mert Sarı
Kitapçı – Kültür Sanat ve Kitap Tanıtım Dergisi Mart/Nisan 2013 sayısı