Kategori: İnceleme

Nazi faşizmine karşı ve Adolf Hitler’e karşı dolaylı yoldan bir isyandır satranç.

Zweig’in Büyülü Dünyasında Parlayan Son Yıldız: Satranç Yeryüzü en büyük satranç alanı ve tanrı en büyük oyun kurucudur. Kimileri piyon olarak yaratılmakta, kimileri şah ve kimileri de vezir olarak yaratılmaktadır. Yazgısına bir başkaldırıdır satranç. Nazi faşizmine karşı ve Adolf Hitler’e karşı dolaylı yoldan bir isyandır satranç. Nazi faşizmi döneminde, yakılan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Albert Camus: “Her yanımızı kuşatan ölüm, işkence ve savaş nutukları karşısında sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz.”

“Sevinç yaratacak sözcükleri bulmamız gerek” Albert Camus’nün en az ilgi gören yapıtları tiyatro oyunlarıysa en karanlıkta kalan tarafı da mektupları. Buradan, onun bütün yazışmalarının karanlığa gömülmüş anlamı çıkarılmasın, sadece gerek vârisleri, kızı Catherine ve oğlu Jean’ın mahremiyet gibi haklı bir nedenle hepsini yayımlamaya yanaşmaması gerek bazı mektupların şimdilik kayıplarda olması

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Çalışma”yı Nasıl Kavramsallaştırırdınız? A. Meriç Şenyüz

“Çalışmak” geçimimizi nasıl sağladığımızdan başlayıp kimliğimizi nasıl inşa ettiğimize kadar uzanan etki alanıyla hem tek tek bireyler olarak hem de bir bütün olarak toplumumuzun varoluşundaki merkezi olgulardan biri… Buna karşın bu merkezi olgunun doğası ve olgunun nasıl kavramlaştırıldığı üzerine yeterince kafa yorduğumuzu ya da Türkçe yazının bu konuda yeterli olduğunu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kapitalistin Yabancılaşması

Şu ana kadar yabancılaşma sanki öncelikle işçi sınıfına ait bir olguymuş gibi tartışıldı. Ancak, yabancılaşma insanlar ile canlı ve cansız doğa arasındaki bir dizi ilişki olarak alınırsa, o zaman proletaryada gözlemlenebilen birçok özellik, sadece birkaç değişiklikle diğer sınıflarda da bulunabilir. Proletaryanın yabancılaşması ve insanlığın geri kalanının yabancılaşması arasında Marx’ın gördüğü

OKUMAK İÇİN TIKLA

Pagoda’da Saklı Bir Kalp… – Elif Şahin Hamidi

Bugüne dek çocuklar için yazan, ayrıca birçok çocuk-gençlik romanını Türkçeye kazandıran Zeynep Alpaslan, bu kez yetişkinlere seslenen bir ilk romanla okurun karşısına çıktı. Zeynep Alpaslan ismini, çocuk kitapları ve çevirilerinin yanı sıra İyi Kitap ve Radikal Kitap’taki yazılarından biliyorum. Alpaslan’ın yaklaşık üç yıl önce yazmaya koyulduğu “Pagoda” isimli ilk romanı,

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Yalnız ölüleri ve öldükleri gün seviyorlar.” – Cemal Süreya

Puşkin’in bir sözü vardır; sanatçıların ancak öldükten sonra değerlendirildiklerini, bir bakıma bağışlandıklarını anlatmak isterken şöyle der: “Yalnız ölüleri sevmeyi biliyorlar.” Özellikle bizim toplumumuzda böyle bu. Orhan Veli Kanık ölümünün hemen ilk haftası içinde herkesçe benimsenmiştir. Yıllarca onun girişimine dudak bükenlerin, onunla eğlenenlerin, o girişimi değerlendirmeleri, içlerine sindirmeleri için bir hafta

OKUMAK İÇİN TIKLA

Turgut Uyar’ın tek tek şiirleri yoktur, şiiri vardır – Cemal Süreya

Şöyle deyince daha çok yaklaşıyorum onun şiirine: Turgut Uyar özellikle son yıllarda büyük bir şiirin ortasını yazıyor. Büyük bir gövdedir onun şiiri. Kımıldadıkça kendine benzer yeni gövdeler hazırlar, çoğaltır. Bir anıttan çok bir dirim belirtisidir. Bu yüzden kolay kolay tanımlanmaya gelmez: görülür, tanık olunur. Blok halinde bir izlenimler bütünüyle gireriz

OKUMAK İÇİN TIKLA

Can Yücel’in Şiirinde İroni – Cemal Süreya

“Zekânın iyi niyeti” diye özetleyebiliriz Can Yücel’in şiirini. Gerçi onun yapıtı birkaç çekirdek üstüne birden kuruludur, ama böyle diyebiliriz. 1950’de yayımladığı Yazma adlı kitabından sonra bir sürü dergi ve gazetede ortaya koyduğu verimlerle bu ada yakışır bir görünüm kazandı. İroniye dayanan bir şiir onunki. 1940’tan önce de şiirimizde, çok geniş

OKUMAK İÇİN TIKLA

Orhan Veli’nin Yanlışı – Cemal Süreya

Orhan Veli’nin kavgası edebiyatımızın en büyük kavgasıdır, buna inanıyorum. Bu kavganın yurdumuzdaki bütün şiir köklerini büyük büyük ırgalayan bir işlevi oldu. Irmağın yatağını daha doğal bir vadiye indirdi. Şiire kasket giydirdi, sivilleştirdi onu. Bugünkü şiir verimleri onun da verimleridir biraz.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Türk şiirinin N vitamini: Nazım Hikmet – Cemal Süreya

Nâzım Hikmet’in çıkışını kendinden önceki bir Türk şairine bağlamak oldukça güç. Oysa çağdaşı Necip Fazıl’a, bir yerde Yunus Emre’yi, bir yerde de Süleyman Nazif’i kök olarak almak mümkündür. Hatta Necip Fazıl’ı Nef’i’ye bile götürebiliriz biraz zorlayarak. Nâzım Hikmet için, söylesek söylesek, Pir Sultan Abdal’ı söyleyeceğiz. Bu da çok zayıf, hatta

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bir Cemal Süreya Yaşadı – Atilla Özkırımlı

Dergi çıkarmak bir tutkuydu Cemal Süreya için. “Edebiyatın nabzı dergilerde atar”dı çünkü. Dergilerde serpilirdi bir ülkenin edebiyatı. Bu yüzden hep dergilerde yaşadı Cemal. Ya bir dergi çıkararak ya da çıkaracağı bir dergiyi düşünerek. Oldukça geç katıldım ben Papirüs’e. Temmuz 1968’de. Sıradan bir kitap tanıtma yazısıydı ilk yazım. Şiirler, öyküler yayımlamıştım.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tolstoy’da Aktarım

Tolstoy’da Aktarım Tolstoy’un sanat hakkındaki düşüncelerini incelerken unutmamak lâzımdır ki Chto takoe iskusstvo (Sanat Nedir?) (1898) isimli eserini dini inançlarında bir buhran geçirdikten ve sade, içten bir dindarlığa vardıktan sonra yazmıştır. Tolstoy eserine, sanata verilen önemin, harcanan emeğin, zamanın ve paranın yerinde olup, olmadığı sorusu ile başlıyor. Yüzbinlerce işçi —marangoz,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Orhan Pamuk: Roman okurken kafamızda neler olup biter?

Romanlar ikinci hayatlardır. Fransız şair Gerard de Nerval’in rüyaları gibi, romanlar da, hayatımızın renklerini ve karmaşalarını gösterir ve tanıdığımızı hissettiğimiz kişilerle, yüzlerle, eşyalarla tıkış tıkış doludur. Roman okurken de, tıpkı rüya görürken olduğu gibi, karşılaştığımız şeylerin harikuladeliği bazan bizi öylesine çarpar ki, nerede olduğumuzu unutur; tanık olduğumuz hayali olayların içinde,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Blanqui: Beni ‘Yaşamak hakkınızdır’ demekle suçluyorlar.

Politikaya batmış çıkmış bir insan düşünün ki, 76 yıllık yaşamının toplam 37 yılını aralıklarla cezaevlerinde geçirmiş, devrim davası uğrunda yılmadan, usanmadan giriştiği eylemler yüzünden. Bu devrimci, Auguste Blanqui adlı (1805-1881) büyük devrimcidir. Ansiklopediler, ondan “Fransız politika adamı, Blanquisme denen silahlı eyleme dayalı ütopik sosyalist akımın kurucusu” olarak söz ederler.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kürek Mahkumu Şair!

İnsanlık tarihi boyunca idamdan sonra verilen en ağır ceza kürek mahkumiyetidir. “Forsa” ya da “ayağı bağlı” anlamına gelen “payzen” olarak da adlandırılan bu ceza, gemiciliğin gelişimiyle 20. yüzyılın ilk yarısında ortadan kalkar. Gemilerde kürek kuvvetine gereksinim duyulmaması, idam cezasının bile yanında kurtuluş olarak kabul edildiği forsalığı tarih sayfalarına gömer.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dostoyevski / Budala; İsa’ya az kala

Budala, (Henry Troyat’ın da ifade ettiği gibi) Dostoyevski’nin ilk büyük aşk romanıdır. Ne Suç ve Ceza’da Raskolnikov’un Sonya ile yaşadıkları, ne Kumarbaz’da Aleksey’le Polin’in arasında geçenler, ne Cinler’deki Nikolay Stavroin’e âşık olan Lizavetta’nın hisleri, ne de Karamazov Kardeşler’deki Dimitri ile Katerina’nın karışık ilişkisi, aşk olgusunun Budala romanında işlendiği kadar ön

OKUMAK İÇİN TIKLA

Trajedinin Başyapıtı: Marcel Proust – Bedriye Korkankorkmaz

Marcel Proust’un hayatını sanat yapıtına dönüştürme azim ve kararlılığı yazara kendimi yakın hissetmemi sağlıyor. Yoksa ilgilendiği ve kabul görmek için girmediği kılık kalmayan sosyete dünyası ile yakından uzaktan bir ilişkim olmadığı gibi merakım da yok o dünyanın yaşam biçimine dair. Yazına olan sevgimizle kucaklaştık onunla. Onun kendisini yaşadıklarından ikinci kez

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsanlık değeri ve erdem kavramı üzerine

Einstein’e göre, şu bu insanın değerini anlamak için kendi benliğinden ne ölçüde ve ne bakımdan sıyrılabileceğini aramak gerek. İnsanın kendi benliğinden ne denli sıyrılıp kopabileceğini anlamak için de, yanında yöresinde çevresinde yaşayan insanlarla olan ilişkilerinde ne ölçüde ödün verdiğine, verebildiğine bakmalı derim.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Savaş ve Edebiyat – Murat Belge

İnsanlık tarihine bakanlar, bakmayı seçtikleri açıya göre, bu tarihi kesintisiz bir değişim ya da sürekli tekrarlanan bir döngü olarak görmüşlerdir. Savaş da bu ikileme uygun bir olay. Belli bir uzaklıktan bakıldığında, insanlar hep savaşmışlar; ama daha yakından bakılınca, her savaş öncekilerden farklı. Aynı şekilde, insanların savaşı değerlendirmeleri de değişiyor zaman

OKUMAK İÇİN TIKLA