Tamamen tüketmek üzerine kurulu bir zamandayız. Televizyonlar, yazılı medya, sosyal medya insanların olabildiğince tüketmesi için elinden geleni yapıyor. Bu sadece maddesel bir tüketim olmaktan çoktan çıktı elbet. Duygularımız, insanla ve diğer canlılarla ola ilişkilerimiz ve aşklarımız da bu tüketimden olabildiğince etkileniyor, bir an içinde tüketilmek için varmış gibi yaşanıyor.
Onları sadece “sürdürmeye” çalışıyoruz. Sürdürmeye çalışmanın başlıca kuralı da “susmak” yani “sessizlik”. Yalan söylemekten farklı olmayan ve önünde sonunda patlamalara, yok oluşlara, kırılmalara ve ayrılmalara sebep olan bir karanlık sessizlik.
Gündüz Kelebeği romanının karakterleri de; aile sırları ve geçmişin karanlık izleri arasında kaybolmuş, aşkı yaraları sarmak yerine daha derin sessizliklere sebep olan bir hastalığa dönüştürmüş, kendini ve etrafındakileri mutsuz etmeye programlanmış o bildik insanları hatırlatıyor.
Dilek Neşe Açıker, Gündüz Kelebeği adlı romanında, iki “tutkulu” aşığın ilişkisinden, bir anne – oğulun ve iki arkadaşın ilişkisine kadar inişli çıkışlı, çoğunlukla çıkmaz sokaklara ve dik yokuşlara sapan bir ilişkiler yumağı sunarken aynı zamanda insan olmanın tüm defolarını da ortaya seriyor. Bunun için de dar bir mekân seçmiş. Genellikle romantik bir fenomen olan “ada” kavramını kendi içinde kapana kısılmış karakterlerin rol hapishanesi olarak tasarlamış.
Bu rol hapishanesindeki tutkulu aşkta insanı tüketir cinsten ve romanın başkahramanlarından İnci’nin duyguyu tarifi de bunu özetler nitelikte;
“… Hastalığın çaresi mikrobundan üretilir ya, aşk aynı böyle. Hem hasta ediyor hem de iyileştiriyor. Bir kere delirmeyegör, sonu yok iniş çıkışların. Nadiren yaşanan çıkışların kıymetini bilmek, doyasıya yaşamak gerek.”
Yazar ilk romanı Denizin Hikâyesi’nde olduğu gibi yine, deniz ve vapurlardan uzak duramamış. Bu kez vapur saatlerine ayarlı kavuşmaları ve ayrılıkları; dört tarafı sularla çevrilmiş kederlerin, mutlulukların ve takıntıların üstüne bir “sis” bulutu indirmiş. Sis de bu romanın metaforlarından birini haline gelmiş ve üstü örtülen, gizlenen her şeyin sembolü gibi hikâyeyi içine almış.
Romanın bir diğer özelliği ve aslından onu en çok yaşar kılan şey, kimi bir satır, kimi birkaç sayfa olsun hikâyeye girip kaybolan karakterler. Onlar bir sokağın pencerelerinden arada bir kafalarını uzatan ama o sokağa asıl karakterini veren insanlar gibi… Bordo Şapkalı Kadın ve Titreyen Kadın bunlar arasından en dikkat çekici olanları…
Son sözü yazara bırakmakta fayda var, işimize yarayacağına yüzde yüz eminim:
“Eğer önemli bir konuda karar alacaksan, geceleri yatağa uzandığında, o konuyla ilgili olabilecek bütün senaryoları aklından geçir. En iyisi, en kötüsü, en saçması fark etmez. Hangisini kurguladığında kendini mutlu hissediyorsan, hangisi gülmeni sağlıyorsa doğrusu odur.”
Önder GÖKSAL
Kitabın Künyesi
Dilek Neşe Açıker
Gündüz Kelebeği
Yitik Ülke Yayınları
Baskı Yılı: 2015
Sayfa Sayısı: 326