Le Guin?in Kadınları* – Elif Kutlu

Primatlardan bu yana ataerkilliğin hüküm sürmediği aşikâr. İlkel zamanlarda kadın erkek ilişkileri bugün olduğu gibi erkeğin iktidarıyla sonuçlanmazdı. Hatta kadın ve erkek arasındaki farklılıkların bu kadar belirginleştirilmediği de söylenebilir. Fakat zaman içinde, işbölümünün gelişmesiyle birlikte, kadının egemenliği elinden alınır. Gelişen işbölümü nedeniyle erkek özel bilgi gerektiren işler yaptığı için yeni zenginlik kaynaklarına sahip olur. Bu da erkeğin daha geniş topraklara ihtiyaç duymasıyla sonuçlanır. İş gücüne duyulan ihtiyaç artar. Böylece erkeğin servet arzusuyla kadının egemenliğine ket vurulur. Çeşitli alet, araç ve gerece duyulan ihtiyacın özel mülkiyete ve mirasa önem veren el sanatçılarını türetmiş olması da ataerkilliğin hüküm sürmeye başlama nedenleri arasında sayılabilir.2 Bu nedenleri biraz daha açıklamak yerinde olabilir. Zaman içinde mülkiyete sahip olmaya başlayan erkek, malını kendi öz çocuklarına bırakmak ister. Eskiden olduğunun aksine (kadının ortak olması) kadının başka erkeklerle ilişkisini yasaklar. Böylece kadın mutlak bir bağımlılık içinde yaşamaya başlar3. Özetle söylemek gerekirse özel mülkiyetle birlikte kadın da erkeğin özel mülkü haline gelir.

Hıristiyanlık ile birilikte kadın ?günahı yeryüzüne indiren, erkeği mahveden? bir ?mal? olarak görülür. Buna tuz biber eken bir diğer durum ise, Orta Çağ?ın kadına bakışıdır: bir kadının ?küçük bir günahı? bile affedilmez; evli bir kadının çocuğunu düşürmesi ölümle sonuçlanır; kadının aldatması asla hoş görülmezdi.4 Le Guin?in Yer-Deniz serisinin ilk kitabında5 kadının bu lanetlenmiş hali açıkça görülebilir. Serret, O Leydisi, Prenses El Farran; bu kadınların hepsi ?kötü?. Bir şekilde lanetlenmiş kadınlar veya bir erkeğe (Ged?e) her halükarda zararı olan; erkeği ?yoldan çıkaran/çıkarmaya çalışan? kadınlar. Bu nedenle erkekler etraflarında kadın görmek istemezler ve kadının yeri bir kez daha evi olur. Civanperçemi (Ged?in kadının kötü olduğu düşüncesini değiştiren kadın) ise erkeğin fikrini bir açıdan değiştirebilir; kadın ev işlerini yapar ve erkeği evinde ?evin içinde- bekler: ?kadınlar hiçbir şey yapmadan gideni izlerler.?6 Böylece şu sonuca varılabilir: Hıristiyanlık ve Orta Çağ ile birlikte kadın ?tehlikeli bir mal? olarak görüldüğü için iyiden iyiye eve kapatılır ve yapacakları sınırlanır: onun görevleri (yemek yapmak, çocuk yapmak/bakmak, ev işleri vs.) ve yeri (evi) bellidir. Bunun dışına çıktığında ölümle cezalandırılacağının bilincindedir.

Bu bilinç kadının kuşaklar boyu aktarılacak bilincini oluşturur. Annenin kızına öğrettiği en önemli şey ?hazinesini? koruması gerektiği olur. Koruması gerektiği şey onun için bir ?tabu? haline gelir; bununla ilgili hiçbir şey öğrenmemelidir; zamanı gelene kadar ya da Tanrılara sunulana kadar7. Kadının vajinası zamanla öğrenebileceği bir labirent olarak karşımıza çıkar. Bu labirentte kaybolmamak için her şeyi öğrenmeyi ve onun için yapılacak ritüelleri beklemek zorundadır. Çünkü yaptıkları isimsizler tarafından izlenmektedir ve yanlış atacağı her adım isimsizler tarafından cezalandırılacaktır. Orta Çağ?ın hüküm sürdüğü bu süreçte Tanrı kutsal kitapta kadının yapması gerekeni söylemiştir: ?zina günahtır.? Bu nedenle cezalandırılacak kişi ?erkeği baştan çıkaran? kadın olacaktır. Atuan Mezarları?nın Arha?sı da kutsal güçlerin emrinde olan rahibeler (Thar ve Kossil) tarafından bu bilinçle yetiştirilir. Fakat Arha karşısına çıkan farklı düşüncelerden etkilenir. Arha?yı etkileyen, onun gözünü açan, ilk kişi Penthe?dir. (Penthe burada tüm ilahi güçlere ve etkilemelere karşı kendi başına düşünebilen kadının imajıdır. Penthe, alacağı cezalara/yiyeceği kırbaçlara rağmen gerçekleri görebilen ve bunu açıkça söyleyebilen kadındır. Penthe, bir adım sonra özgürlüğüne yol alabilecek kadındır.) Arha?nın özgürlüğe adım atmasını sağlayacak diğer kişi ise bir erkektir (Ged). Arha içinde bulunduğu hapisten bambaşka bir kadın olarak çıkar: O artık Tenar?dır.

Arha?nın Tenar?a dönüşmesi, eve hapsedilen kadının sanayi devrimiyle birlikte, kamusal alana çıkmasına benzetilebilir. Kadının özgürlüğü sağlanmıştır; kadın evin dışına çıkar ve erkekle eşit şartlara sahip olur. Kadın özgürlüğün yükünü zamanla omuzlarında hisseder: ?öğrenmeye başladığı şey özgürlüğün yüküydü. Özgürlük ağır bir yüktür, ruhun yüklenmesi gereken büyük bir sorumluluk. Kolay değildir. Verilen bir armağan değil, yapılan bir seçimdir; bu seçim de zor bir seçim olabilir. Yol, yukarıya, ışığa doğru çıkar; ama yüklü yolcu oraya hiçbir zaman varamayabilir.?8 Engels?in söylediğinin aksine ve/veya kadın kamusal alana çıkarak özgürleşmez; aksine iki kez köleleşmiş olur: Bir yandan üretimi, diğer yandan yeniden üretimi sağlayan kadın. Tenar/ kamusal alana çıkan kadın her ne kadar özgürlüğe attığı adımların sarhoşu olacaksa da bu adımlar onu -hemen- özgürlüğe götüremeyecektir. ?Ayaklarından, boynundan zincire vurulmuş? kadın, zincirleri çözüldüğünde ?gözlerini ışığa kaldırır. Gördüğü nesnelere gözleri kamaşarak bakar.?9 Bu kamaşma kadının evine/mağaraya geri dönmesine sebep olur. Böylece kadın bu kez Goha olarak karşımıza çıkar.10

Goha, öğrendiklerinden ve öğrenebileceklerinden vazgeçerek sadece bir erkeğin karısı (Çakmak?ın karısı) olarak yaşamını devam ettiren; özgürlüğe giden yolda omzundaki yükü taşımakta zorlandığı için evine geri dönen kadındır. Karşımızda yine aynı imge durur: yeniden üretime (çünkü kadının ?doğası? ev işlerini yapmaya uygundur) ve evine (çünkü ?ev, pisliklerden uzak, temiz ve masumdur?11) hapsedilmiş kadın. Lenin?in sözleriyle ?bütün kurtuluş yasalarına karşı kadın eskisi gibi ev kölesi olarak kalıyor, çünkü onu mutfağa ve çocuk odasına zincirleyen ve üreticilikten adeta barbarca uzak, ayrıntılarda kalan, sinir bozucu, köreltici, küçültücü bir çalışmayla yaratıcı gücünü telef eden ev idaresinin küçük işleriyle ezilmekte, boğulmakta, köreltilmekte aşağılanmaktadır.? Öyleyse bu durumun aşılması için çözüm yolları üretilmelidir. Kadının bugünkü konumunu aşılması için üç şekilde (birincisi tekrar Tenar?a dönüşen Goha, ikincisi Tehanu (Therru), üçüncüsü ise bir ?mal? gibi prense hediye edilen prenses Sesserakh?ın dönüşümü) yol alınabilir.

Goha, kendisine sunulan özgürlük/ öğrenme yolundan vazgeçerek evlenmeyi, bir yuva kurmayı, çocuklarına bakmayı tercih eden bir kadın. Bu imge, belli bir eğitimden geçerek iyi bir konuma ulaşacakken evlenip her şeyi bırakıp ?ev kadını? olmayı seçen/ seçmek zorunda kalan kadın imgesine bezer: ?onun kitaplarını umursamıyordum. Bana ne yararları vardı? Ben yaşamak istiyordum, bir erkek istiyordum, çocuklarımı istiyordum, yaşamımı istiyordum.?12 Oysa ?yaşamayı? seçen bu kadın zamanla yapması gerekenler listesinden sıkılır. ?Kadın işleri?ni yapması gerektiği yüzüne vuruldukça, gözlerinin kamaşmasıyla çektiği acının daha az olduğunu anlar. Üzerinde eskiyen mutfak önlüğünü çıkarır ve kocasının/ babasının/ abisinin/ oğlunun yemek beklediği masanın üzerine atar. Böylece ?kapılarını kilitleyip yaşadığı evinden? kendi rızası ile dışarı çıkar; gözlerinin kamaşmasından mutluluk duyar. Kadın bu kez evinin dışına çıkarken, yaşadıklarının farkındadır. Bu nedenle bu kez adımları daha sağlamdır. Söylentilere kulak asmaz, Tenar gibi, yaşamak istediği hayatı yaşamaya başlar. Onu görünmez kılmaya çalışanların (kapitalizm, patriyarka) farkındadır; bunlarla mücadele içindedir.

Tehanu, tacavüz gibi bir şiddetle karşı karşıya kaldığı için ?ailesi tarafından- sindirilmeye/ yok edilmeye çalışan kadındır. Bu kadın imgesi toplumumuzda sık sık karşılaşılan töre cinayetlerini anımsatır. Genel olarak tecavüz mağduru bu kadınların, ?kirlendikleri? için ?ailesi tarafından- yok edilmeleri gerektiği düşüncesi hüküm sürer. Öldürülemedikleri süreçte de bu ?ayıplarının? kapatılması için ya evin dışına çıkarılmazlar ya da daha sinik yaşayabilecekleri, kusurlarının gözlenemeyeceği işlerde çalıştırılırlar. Oysa Tehanu ona yapılanların etkisinden kurtulamazsa da, öğrendikleri ve öğrenecekleriyle yaşadıklarının üstesinden gelebilen bir kadın; bir ejderha-kadın. Tehanu, diğer ejderha-kadınların kaygılarını paylaşır ve bilen, öğrenen kadın olarak patriyarkayı suçlar:

Biz ejderhaların sadece bu dünyanın rüzgârında mı uçtuğumuzu sanıyordunuz siz? Her türlü mülkiyet hakkından feragat ederek sahip olduğumuz hürriyetin akılsız bir martınınkinden farksız olduğunu mu düşündünüz? Diyarımızın sizin zengin adalarınızın kıyıcığındaki birkaç kayadan ibaret olduğunu mu? Siz yere, siz denize sahipsiniz. Ama biz güneş ışığının ateşleriyiz, biz rüzgâra bineriz! Siz toprağı sahiplenmek istediniz. Yapacak ve muhafaza edecek şeyler istediniz. Ve aldınız da. [A]ma hakkınıza razı olmadınız. Sadece endişeleriniz yerine özgürlüğümüzü istediniz. Rüzgârı istediniz!13

Tehanu, onun gibileri görünmez kılmaya çalışan patriyarkanın bu ?tamahkârlığının? farkındadır; bunlarla mücadele içindedir.

Lebannen?e ?hediye edilen? Seserakh ise tabularla büyütülmüş, bir hediye paketinde (feyag14) saklanan, evleneceği erkek dışındaki erkeklerin ?namahrem? olduğu dayatılan, babası tarafından ?barışı sağlamak için- prense hediye edilen bir kadın. Seserakh yaşadıklarından kaygı duyuyor: ona göre hiç tanımadığı bir adamla evlenmesi onun özgürlüğünün elinden alınması anlamına geliyor. Bu kadının imgesi, para için satılan/ evlendirilen; kadın doğduğu için herhangi bir eğitim almayan ve ?evinin kadını, çocuklarının anası? olmak için yetiştirilen kadınları anımsatıyor. Yetiştirilme tarzından dolayı yeniliğe kapalı, etrafındaki insanlardan korkan ve onlara güvenmeyen, öğrendiklerinin dışına çıkamayan bu kadın tanıdığı insanlar aracılığıyla gerçekleri görmeye başlar. Kadınların yaşadığı baskının bilincinde olmaları önemlidir. Radikal feminizmin deyişiyle ?kız kardeşlerin birliği? burada önem kazanır. Tabuların, cahilliğin, eğitimsizliğin vs. arasında büyüyen kadınların diğer kadınlarla ortak bir bilici paylaşması da kadının öğrenmesine, gözlerinin açılmasına/ kamaşmasına yarayacaktır. Seserakh zamanla ?Tenar ve Tehanu?dan öğrendikleri sayesinde- kadın olmanın ne demek olduğunu öğrenir ve içine gizlendiği/ gizlenmek zorunda olduğu giysiyi çıkarıp, atar; kadın olarak ayakta durmak için ?patriyarkaya karşı- mücadeleye başlar.

Kadının üzerindeki baskıyı sindirmek yerine, bu baskıyla mücadele etmesi onun özgürlüğüne giden adımlardan biridir. Kadın işlerine/ evine/ yeniden üretime sıkıştırılan, tecavüze uğrayan, başlık parası için evlendirilen/ satılan, dayak yiyen, töre cinayetine kurban giden vb. kadınların, diğer kadınlarla ortak bir bilinçle hareket etmesi, yaşadıkları baskının farkında olarak bunu aşmaya çalışması önemli. Çünkü bu farkındalık kadının özgürlüğüne giden yolda bir adım daha atılmasını sağlayabilir. Böylece patriyarka tarafından kadına dayatılan ikincil konum daha sorgulanır hale gelir.

Yazan: Elif Kutlu

Notlar
(1) *Elif Kutlu, Kocaeli Üniversitesi, Felsefe Yüksek Lisans öğrencisi
(2) Agust Bebel, Kadın ve Sosyalizm, çev. Sabiha Zekeriya Sertel, Ankara: Toplum Yayınevi, 1974, s.34.
(3) A.g.e., s. 36.
(4) A.g.e., s. 53.
(5) Ursula K. Le Guin, Yerdeniz Büyücüsü, çev. Çiğdem Erkal İpek, İstanbul: Metis Yayınları, 2006.
(6) A.g.e., s.163.
(7) Ursula K. Le Guin, Atuan Mezarları, çev. Çiğdem Erkal İpek, İstanbul: Metis Yayınları, 2006.
(8) A.g.e., s. 146.
(9) Platon, Devlet, çev. Sabahattin Eyuboğlu, M. Ali Cimcöz, İstanbul: İş Kültür Yayınları, 2002, s. 184.
(10) Ursula K. Le Guin, Tehanu, çev. Çiğdem Erkal İpek, İstanbul: Metis Yayınları, 2003
(11) Aksu Bora, Kadınların Sınıfı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2010, s. 59.
(12) A.g.e, s. 51.
(13) Ursula K. Le Guin, Öteki Rüzgar, çev. Çiğdem Erkal İpek, İstanbul: Metis Yayınları, 2004, s. 209.
(14) Seserakh?ın vücudunun/ teninin herhangi bir yerinin görünmemesi için giydiği giysi.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here