Albert Einstein, “Neden Sosyalizm?” (Why Socialism?)

Einstein, makalesini 1949 yılında, Soğuk Savaş’ın başlangıcında, ABD’deki anti-komünist atmosferin ifade özgürlüğünü kısıtladığı bir dönemde yazmıştır. Bu makalede Einstein, kapitalist sistemin temel sorunlarını ele almış ve bu sorunlara karşı bir çözüm olarak sosyalizmi savunmuştur. Bu makalesinde ana hatlarıyla şunları demek istemiştir: 1. Kapitalizmin Temel Sorunları Einstein’a göre, kapitalizmin en büyük kötülüğü

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yapay Zeka Bireyin Potansiyelini Açığa Çıkarır mı? Fırsatlar ve Riskler

Yapay zeka (YZ), günümüzün en dönüştürücü teknolojilerinden biri olarak hayatımızın her alanına sızıyor. Eğitimden sağlığa, sanattan iş dünyasına kadar pek çok alanda YZ’nin etkilerini görüyoruz. Peki, bu güçlü teknoloji, bireyin potansiyelini gerçekten açığa çıkarır mı? Yoksa beraberinde yeni kısıtlamalar ve riskler mi getirir? Bu soruyu, YZ’nin sunduğu fırsatları ve potansiyel tehlikeleri inceleyerek

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Normal”in Çarpıklığı: Türkiye’de Yozlaşmış İlişkiler ve Ahlaki Değerlerin İfşası

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Ben Deli Miyim?” romanında Şadan ve Kalender Nuri’nin “deliliği” aracılığıyla toplumun “normal” kabul ettiği ama aslında yozlaşmış ilişkilerini ve ahlaki değerlerini ifşa etmesi, edebiyatın keskin bir gözlemidir. Türkiye toplumunda da, dışarıdan bakıldığında “normal” veya “kabullenilmiş” gibi duran, ancak aslında derin bir yozlaşmayı ve ahlaki erozyonu barındıran pek

OKUMAK İÇİN TIKLA

Delilik, Ahlak ve Varoluş : Hüseyin Rahmi’nin Romanlarından Hareketle

Hüseyin Rahmi’nin romanlarında karakterlerinin sorduğu sorular, onların içinde bulundukları durumu, toplumsal normlarla çatışmalarını ve kendi içsel dünyalarındaki çalkantıları yansıtır. Günümüze dair bol tartışmalı bir çok tartışma konusu da önerirler. 1. “Ben Deli Miyim?” Romanı: Ahlak ve Gerçeklik Arasındaki İnce Çizgi “Ben Deli Miyim?” romanının ana karakteri Şadan, roman boyunca sıkça “Ben

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Geri Zekalılık” Tanısı ve “Sokaktaki Geri Zekalılık”: Kavramları Ayırmak Gerekir Mi ?

“Geri zekalı” kelimesi, günlük dilde yaygın olarak kullanılan, ancak bilimsel ve etik açıdan son derece sorunlu, aşağılayıcı ve damgalayıcı bir ifadedir. Bu kelime, hem klinik bir tanıyı (“zihinsel yetersizlik” veya “entelektüel gelişimsel bozukluk”) hem de toplumsal bir gözlemi (“sokaktaki geri zekalılık”) ifade etmek için kullanılsa da, bu iki kullanımı birbirinden

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yapıcı ve Doğru Bir İletişime Dair Örnekler ?

Karşı tarafı suçlarken “geri zekalı” demek yerine, daha yapıcı ve doğru bir iletişim için kullanabileceğiniz ifadeler, tam olarak neyi kastettiğinize ve hangi bağlamda konuştuğunuza göre değişir. Bu ifade, hem bilimsel bir tanı olan “entelektüel gelişimsel bozukluk” ile karıştırıldığı için etik dışıdır hem de iletişimi tamamen tıkadığı için verimsizdir. İşte ne

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hakaret, Aşağılama, Nefret Söylemi ve Tahakküm İlişkisi: Dilin Karanlık Yüzü

Dil, iletişim kurmanın en güçlü aracı olmasının yanı sıra, maalesef ki hakaret, aşağılama, nefret söylemi ve tahakküm ilişkilerini pekiştirmek için de kullanılabilen keskin bir silahtır. Bu dört kavram, birbiriyle derinden bağlantılıdır ve bir toplumda veya bir ilişkide zarar verici güç dinamiklerinin nasıl işlediğini anlamak için anahtar rol oynar. 1. Hakaret ve Aşağılama:

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hayatın İkinci Yarısı : James Hollis’in Jungiyen Psikolojiye Dair Temel Savları

James Hollis’in temel savları, büyük ölçüde Carl Jung’un analitik psikolojisi üzerine inşa edilmiştir ve özellikle yaşamın orta yaş ve sonrası dönemine, yani “hayatın ikinci yarısı”na odaklanmaktadır. Yazara göre, bu dönem bireyin ruhsal gelişiminde kritik bir dönüşüm ve derinleşme fırsatı sunar. İşte yazarın Jungcu psikoloji açısından temel savları: Özetle, Hollis’in Jungcu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kelimeler, Bağlam ve Güç İlişkileri: “Otistik”ten Erillik–Dişilliğe

Birini aşağılamak için “otistiksin” demek; ➡ Ayrımcıdır, cehalet içerir, dışlayıcıdır. ➡ Burada otizm, bir kusur veya eksiklik gibi konumlandırılır. ➡ Kimliği, hakaret aracına dönüştürür. “Otistik olmak benim kimliğim” demek ise; ➡ Güçlendirici, kapsayıcıdır. ➡ Deneyimi sahiplenir, görünür kılar. ➡ Hakaret gibi kullanılan kelimeyi geri alır, onu özsaygının bir parçası hâline

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bizim Yerimize Karar Verenler: Görünmez Ellerin Hayatımıza Müdahalesi

Hayatımızın çoğu, bizim seçmediğimiz tercihlerle biçimleniyor. Üstelik bu kararları verenleri tanımıyoruz bile. Bu sadece “tesadüf” ya da “gündelik hayatın a” değil — bu, iradenin sistematik olarak devreden çıkarılmasıdır. Senin Adına “En Doğrusunu” Bilenler Bilmiyorsun Diye Seçme Hakkını Elinden Almak En tehlikeli bahane şudur: “Senin yeterince bilgin yok, o yüzden biz

OKUMAK İÇİN TIKLA

Acılarımızla Yüzleşmek Mümkün Mü ?

James Hollis’in “Finding Meaning in the Second Half of Life” adlı eserinde “acıyla yüzleşme” kavramı, bireyin yaşam yolculuğunda kaçınılmaz olarak deneyimlediği psikolojik ve ruhsal sıkıntıların anlamını kabul etmesi, sorgulaması ve bu sıkıntılar aracılığıyla dönüşüm geçirmesi sürecini ifade eder. Bu, yüzeysel rahatlıktan veya semptomları bastırmaktan ziyade, derinlemesine bir içsel hesaplaşmayı ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

İçsel Doğruluk Arayışı Ruhsal İhtiyaçlarımızı Karşılar Mı ?

James Hollis’in “Finding Meaning in the Second Half of Life” adlı eserinde “içsel doğruluk arayışı” kavramı, bireyin yaşamının ikinci yarısında karşılaştığı derin ruhsal ihtiyaçları ve dönüşüm çağrılarını ifade eden merkezi bir temadır. Bu arayış, dışsal beklentiler ve edinilmiş kimliklerin ötesine geçerek, kişinin özgün benliğine ve ruhunun gerçek amacına ulaşma sürecini

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Gündelik Yaşamın Psikopatolojisinden Doğan Yeni Mitler Bize Yaşam İçin İpuçları Verebilir Mi ?

James Hollis’in “Finding Meaning in the Second Half of Life” adlı kitabının Sekizinci Bölümü, “Gündelik Yaşamın Psikopatolojisinden Doğan Yeni Mit” başlığını taşımaktadır. Bu bölüm, modern insanın ruhsal durumunu, toplumsal kurumların ve kültürel eğilimlerin bireyin anlam arayışları üzerindeki etkilerini ve yaşamın ikinci yarısında ortaya çıkan içsel çağrıları derinlemesine incelemektedir. 1. Freud’un

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Sorun sen değilsin. Sorun, seni yabancılaştıran düzen.” mi ?

“İnsan yalnızca üretim araçlarından değil, kendi öz varlığından da yabancılaştırılır.” — Karl Marx 📌 Anlamsızlık mı hissediyorsun? Her gün bir şeyler üretiyor ama ona bile dokunamıyorsan, bu yabancılaşmış emeğin doğal sonucudur. “İnsan, artık kendine ait olmayan bir hayatı yaşar.” — Erich Fromm 📌 Değersizlik mi çörekleniyor içine? Çünkü bu sistem

OKUMAK İÇİN TIKLA

İdea Jeneratör: Kalite ve Güvenin Adresi

2005 yılında kurulan ve %100 aile şirketi olarak faaliyet gösteren İdea Jeneratör, sektörde kalite ve güvenin simgesi haline gelmiştir. Jeneratör üretiminde uzmanlaşan firma, İstanbul Tuzla’daki 4.000 m² kapalı ve 2.500 m² açık alana sahip modern tesislerinde yüksek performanslı jeneratörler üretmektedir. Ürünlerini yalnızca yurtiçine değil, üç kıtada 70’ten fazla ülkeye ihraç eden İdea

OKUMAK İÇİN TIKLA

İdea Jeneratör: Kalite ve Güvenin Adı

2005 yılında kurulan ve %100 aile şirketi olarak faaliyet gösteren İdea Jeneratör, jeneratör sektöründe kalite ve güvenin simgesi haline gelmiştir. İstanbul Tuzla’daki 4.000 m² kapalı ve 2.500 m² açık alana sahip modern tesislerinde üretim yapan firma, yüksek standartlarda ürettiği dizel jeneratör ve diğer ürünleriyle hem yurtiçi pazarında hem de uluslararası arenada öne çıkmaktadır.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Boethius’un “Felsefenin Tesellisi” adlı eserinde talihi neden değişken olarak görür?

Boethius, Felsefenin Tesellisi (Consolatio Philosophiae) adlı eserinde, Fortuna’yı (talih veya şans) değişken ve kararsız bir güç olarak tasvir eder. Bunun temel nedeni, insan hayatındaki dışsal ve geçici nimetlerin (zenginlik, iktidar, şöhret, bedensel hazlar vb.) istikrarsız ve güvenilmez olmasıdır. Boethius, bu görüşünü şu şekilde temellendirir: 1. Fortuna’nın Doğası: 2. Dışsal Nimetlerin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Why does Boethius view fortune as changeable in his work “The Consolation of Philosophy”?

In his work, Consolation of Philosophy (Consolatio Philosophiae), Boethius portrays Fortuna (fortune or chance) as a changeable and unstable force. The fundamental reason for this is that external and temporary blessings in human life (wealth, power, fame, bodily pleasures, etc.) are unstable and unreliable. Boethius bases this view as follows:

OKUMAK İÇİN TIKLA

Boethius çima di berhema xwe ya “Teselîya Felsefeyê” de bextê wekî guhêrbar dibîne?

Boethius di berhema xwe ya bi navê Teselîya Felsefeyê (Consolatio Philosophiae) de, Fortuna (bext an şans) wekî hêzek guhêrbar û nearam nîşan dide. Sedema bingehîn a vê yekê ev e ku bereketên derveyî û demkî di jiyana mirovan de (dewlemendî, hêz, navdarî, kêfên bedenî, hwd.) nearam û ne pêbawer in.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Black Swan Filminden Yola Çıkarak: Ego ve Süperego Özdeşleşmeleri Hayatımızı Nasıl Şekillendirir?

🔹  Nina neden “mükemmel olmak zorundaydı”? → Bu bir süperego özdeşleşmesi. Annesi eski bir balerin. Nina’nın yerine kendi hayalini gerçekleştirmek ister gibi davranıyor. Sürekli “disiplinli ol, zarif ol, hata yapma” mesajları veriyor. Nina da bu “kusursuzluk” idealiyle özdeşleşiyor. Onun için hata = utanç. Süperegonun katı sesiyle bütünleşmiş. 🔹  “Ben balerinim”

OKUMAK İÇİN TIKLA