Belleğini Yitirmeyen Şair? Kemal Özer – Mustafa Özmen

?Dostluklar kurulsun insanlar gülsün / Son bulsun savaşlar kimse ölmesin? Nesimi Çimen

2 Temmuz sönmeyen yangın
Sivas? 2 Temmuz 1993? Madımak Oteli? 33 aydın, yobazlarca katledilir. Hem de güpe gündüz… bir şehrin orta yerinde? devletin valisinin, polisinin, askerinin gözleri önünde. Onlar yalnızca 33 insan değil 33 ayrı yaşamdı. Kiminin kitaplarını üst üste koyduğunda boyunu aşardı. Kimi üniversiteyi kazandı ama hiçbir zaman gidemedi. Kimi 12 Eylül faşist darbesinde Mamak?taydı? Kimi yazar, kimi şair, kimi oyuncuydu.

Kimdi bu 33 kişi. Kemal Özer bu insanların dünyalarına giriyor. Tanıdıklarıyla, tanımadıklarıyla 33?ü sayı olmaktan çıkarıyor. Canlanıyor 33 insan? 2 Temmuz, bir anma gününün ötesine geçiyor. Kemal Özer ?Temmuz İçin Yaralı Semah /Yangın Şiirleri? (Yordam Kitap, İstanbul, 2008) adlı yapıtla 2 Temmuz?u anıyor. Belleklerimiz zayıf, çabuk unutan ya da unutturulan bir topluma dönüştürüldük. Kemal Özer unutmuyor. Anımsatıyor. Biz de bu yapıta ilişkin değerlendirmemizi bir temmuz ayında değil başka bir ayda yapıyoruz. Bellekleri taze tutuyoruz.

Sunu, Kemal Özer?in kendini diriltmesi, kendisiyle beraber toplumsal bir diriliğin hayata geçmesidir. Sunu, bir kavganın hazırlığıdır. ?Dilini düğümleyen sessizlikti bunca yıl / söyleyecek olduğun sözü çünkü / damarlarında taşımalıydın ey ozan, / ve daha sen uyanmadan sona ermeliydi gece / ilk dize daha eline kalemi almadan / kaldırmalıydı uykudan seni / / Ancak o zaman bakabilirdin yüzüne / bir yangından payına düşen o derisi / isle kararmış, o benzi küle kesmiş sabahın, / her ağız sussa bile ancak o zaman / göze alabilirdin konuşmayı, belli belirsiz / bir ürperti kalsa bile alevlerden geriye // Çözüldü işte düğüm, söz hazır dile gelmeye.? Sanatçının topluma karşı sorumlu olduğunu dile getiriyoruz. Kemal Özer, Sunu ile bu sorumluluğu alıyor. Herkesin sustuğu yerde şair, konuşmaya hazırdır. Bir savaşımın öncüsüdür şair. Kemal Özer?in yangınla yüzleşme zamanı gelmiştir.

Kemal Özer, Sivas Buluşması adlı şiiriyle, biz neden Sivas?taydık, sorusunu yanıtlar. Kemal Özer, Pir Sultan Abdal?a gider. Pir Sultan gibi sınavdan geçecektir. ?(?) / biri taş, biri taştan daha ağır / susmak mı konuşmak mı, hangisi?? Kemal Özer susmayacak, konuşacak, sözler dile gelecektir.

Katharsis
Lukacs günümüz için ?katharsis?i şöyle tanımlar: ?Katharsis öğretisinin Aristoteles?teki biçimiyle yalnızca tragedyaya, korku ve acıma duygulanımlarına uygulanması, estetik yazınında yaygın bir gelenektir. Buna karşılık bize göre katharsis kavramının kapsamı çok daha geniştir. Estetiğin önemli tüm kategorilerinde olduğu gibi bu kategoride birincil olarak sanattan yaşama değil, ama yaşamdan sanata geçilmiştir. Katharsis, toplumsal yaşamın sürekli ve önemli bir öğesi olduğu, bu niteliğini de koruduğu için, yansıtılmasının sanatsal yaratma sürecinde hep yeniden ele alınan bir konu olması zorunludur; ama katharsis bununla da kalmayarak, gerçekliğin estetik aracılığıyla yansıtılmasının biçimleyici güçleri arasında yer alır.?(1) Kemal Özer?in yapıtında katharsis vardır. Bu katharsis acınma duygulanımlarını aşar. Yaşam tüm gerçekliğiyle şiire yansır. Şiirin kaynağı yaşamdan gelir. Sanat, yaşamın estetize edilmesidir. Temmuz İçin Yaralı Semah / Yangın Şiirleri, yaşanan toplumsal acının, estetik bir biçimde sanata yansımasıdır.
Kemal Özer’de katharsisi görelim. ?Oğlundan Öksüz Kalan Ananın Şiiri? adlı şiire bakalım.
?Ağaç desem ağaca assam sazını / hangi dalın kıvrımına güvensem // Yol desem yola sorsam nerdedir/ kimden gelir kime gider // Rüzgarı eğlesem suyu yormasam / yaramın azmasına küskün kalmasam // bilen oydu hangi diken nereme / dokundukça kanatırdı acımı // hangi özlem kimin için duyulur / kimi yoksun kılar kendi canından // hangi ana ölür ölür dirilir / kendi oğlundan nasıl öksüz kalırsa // Bilen oydu ölse bile sözü yere indirmez // hangi ozan kucağına sazı alınca.? Bir annenin acısının dışavurumu? Anne bir oğuldan öksüz kalır. Yola verir acısını, rüzgara. Ama şunu bilir anne, oğul ölse bile sözünü esirgemez. Çünkü oğul bir ozandır. Ozanlık geleneğinde, saz ele alındı mı, gerektiğinde dünyayı karşına alırsın. Anne durumu çok yalın anlatır. Ama bu bir gelenektir. Pir Sultan Abdal?dan günümüz ozanlarına değin süren güçlü bir gelenek. Ruhi Su?lar, Feyzullah Çınar?lar, Mahsuni Şerif?ler, Nesimi Çimen?ler, Muhlis Akarsu?lar, Hasret Gültekin?ler bu geleneğin son dönem akla hemen gelen isimleri? Annenin acısı yalnızca acı olarak kalmıyor, bir geleneğin sözcülüğünü yapıyor.

?Artık Ne Semahları Ne Çocukları Seyredebilirim Diyen Babanın Şiiri? adlı şiirde de katharsisi görüyoruz. ?Tanımak demekti semah dönmeler / tanımak demek ayaklar altında / döne döne sınandığını dünyanın / savunmak demekti tohumda uyananı / rüzgarda bekleyeni başaklarda devşirmek / Ayaklar ayakları çoğaltırdı/ eller ellerde açılıp kapanırdı / soluklar kanatlanıp uçardı göğüslerden / deyişler deyişlere değdikçe hızlanırdı / biçilenler doğrulurdu biçildikleri yerden / Daha neler öğrenecekti kimbilir / semah dönen bu çocuklardan bu yürek / birer kırlangıçtılar ilkyazın habercisi / her biri bir yolculuk olacaktı gökyüzü denizine / kurtulup çıksalardı yalazın öksesinden.? Şiir dünyayı tanıyan bir semahla başlar. Semah yaşama yeni bir anlam katar. Acılarıyla sınanır insan. Yitirilen kızların, oğulların ardından dikelecektir insan. Şair, yaşamın canlılığını tohumun uyanışıyla verir. Yaşam, yitenlere karşın tüm canlılığıyla sürer. Baba, semah dönen çocukları kırlangıca benzetir. Kırlangıç, özgürlüğü simgeler. Kırlangıçlar, kışı bahara çevirmek için gitmişlerdi Sivas?a. Karanlığı aydınlığa çevirmek için. Bu şiirde babanın acısı, özgürlüğe dönüşür.

Yol arkadaşları? Yol erleri?
Yol Erleri bölümünde, Kemal Özer yitirdiği yol arkadaşlarına seslenir. ?Adım Metin Olsun? ile başlıyor bu bölüm. Metin Altıok?a özlem.
?Tutanağı Yazılırken? şiiriyle Asım Bezirci?yi anlatır. ?Neyinden tanırım / gülüşünden belki / boynu biraz yana eğik / biçilmeyi bekleyen o bir sap ekin / Neyinden tanırım / rüzgar çıkıp da götürmezse / boşalmaya hazır o bir tutam bulut / Neyinden tanırım / göze görünmez adımlarla / sabrı yürüyüşünden // Haksızlığı gözyaşıyla sorgulayıp / öfkeyi gösterişsiz yaşayışından / boyunca oğullar yetiştirir gibi / her kitabıyla biraz daha çoğalışından // Halkın ekmeğini yoğurmaya / adanmış ellerinden belki de / tutanağı yazılırken sorsalar / neyinden tanırsın Asım?ı.? Gülüşünden tanınmak. Temiz yüzlü, temiz gülüşlü bir insan Asım Bezirci. Boyunca kitaplar yazan, dev adam. Çalışkan. Bu çalışkanlığın ötürü olsa gerek arkadaşları ona karınca adını takar. Kemal Özer için kitabın en zor bölümü, Yol Erleri bölümü? hepsi arkadaşıydı? En son hangi toplantıda bir araya gelmişlerdi? ne konuşmuşlardı? sözleşmişler miydi bir daha buluşmak için bilinmez? Ama zordur değerli arkadaşları bir arada yitirmek.

Devam ediyor Kemal Özer. Behçet Aysan, ?seni ölüme yakıştırmak zor Behçet?. Uğur Kaynar, son dizeleriyle; ?Öldüğümde / doğduğum yere gidiyorum / yıllarca süren bir hasret / ve bilinmezliği / işte öylece yeniyorum?. Muhlis Akarsu? Erdal Ayrancı? ?Ceza Evinden Yola Çıkan Gemi? şiiriyle, Erdal Ayrancı?nın Mamak Cezaevinde yatarken, kullanılmayan bir kapıdan yaptığı gemi maketini anlatır. Gemi demir kapıları, dört duvarı aşar sözcük denizinde sonsuzluğa doğru yol alır. Nesimi Çimen? Asaf Koçak?

Ömrü Kısa Kelebekler bölümünde, genç yaşlarında yitirdiğimiz insanlardan söz eder. Sehergül? Gülsün? Handan? Carina? Nurcan? Gülender? Koray? Murat? Ahmet? Serkan? Kelebekler uçup gider?
Kemal Özer, şunları bir daha düşündürttü. Birbirinden değerli aydınlarımız katledildi. Onlar o gün orda oldukları için katledilmediler yalnızca. Katledilmek istenen bir düştü. İnsani bir dünya düşleyenlerin, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya düşleyenlerin kırımıydı 2 Temmuz. Biz hem bu değerli insanları, hem de onların düşlerini canlı tutmak zorundayız. Ne yapılabilir diye çokça düşündük. Bu katliamın yıldönümünde bir araya gelenlerin şundan kuşkusu yok; ne yasalar, ne de devletin adaleti bu yangını söndürebildi. Bu yangını yine bizler söndürebiliriz. Sözgelimi; Asım Bezirci?nin kitaplarını yurdun dört bir yanına ulaştırabilmeliyiz. Behçet Aysan bir isim olmaktan çıkmalı. Bir şair diye not düşülmemeli fotoğrafının altına yalnızca. Kitapları her yere ulaşabilmeli. Uğur Kaynar?ın, Erdal Ayrancı?nın kitapları basılmalı. Onlar düşleriyle yaşadılar. Düşleri ortada kalırsa, öldükleriyle kalırlar. Bu düşünce birçok kez dile geldi. Bir de biz dile getirelim dedik. Ama dile getirmekle yetinmeyip, zaman zaman yitirdiğimiz bu değerli insanların yapıtlarına Mavi Defter?de zaman zaman yer vereceğiz. Bellekleri hep diri tutmaya çalışacağız.

Taşlara suç işletenler
Engels, ?İlk çakmak taşı insan eliyle bıçak haline getirilinceye kadar, öyle dönemlerden geçilmiştir ki, bizce bilinen tarihsel dönem, onunla karşılaştırılınca önemsiz görünür. Ama asıl adım atılmıştı: el serbest duruma gelmişti ve artık durmadan yeni beceriler kazanabilirdi. Böylece kazanılan daha büyük esneklik (souplesse) kuşaktan kuşağa geçiyor ve artıyordu.?(2) İnsanın taşı yontması? taşa biçim vermesi? insanın, insanlığın yolu açan süreç. Ama günümüz insanı tarihten koparıldığından, dünü olmayan bir nesneye dönüştürüldü. İnsanlık tarihinde önemli bir yeri olan taş, 2 Temmuz 1993?te ne duruma getiriliyor. ?Yazılmayana Şiir? adlı şiirde ?(?) İkisi otel çalışanıydı bildiğin / ikisi de yakmaya gelenlerden / taşlara suç işletenlerden belki?? Şair taşa suç işletenleri yargılıyor. Taş, taşı yontan el. Bir yandan insanlığın önünü açarken, öbür yandan insanlık düşmanlarınca insanın önünü kapatan bir nesneye dönüşüyor.
Kemal Özer, yürüyüşü sürdürür. ?Son Söz Yerine? şiirinde; ?Her biriniz birer andaç / adınızla anılacak bundan sonra / söz vermek için yazılan bu şiirler // Mayısta açan gül adınızla anılacak / alanlara çıkan ses, anımsatan özlem / yarım bırakılmış bir yaşamı // Zaman adınızla anılacak Temmuz geldiğinde / yerinden oynayan ana yüreği / kapının her çalınışında // Adınızla anılacak körün gözünden / perdeyi kaldıran o alev / utancın yüzü yanıp durdukça // Birer adım olacak her biriniz / biri bitse bile bir başka yürüyüş için / yeniden başladıkça bu yaralı semah?. Kemal Özer?in Temmuz yürüyüşü? Sivas?ta, yitirdiğimiz değerlerin düşlerinin sürekliliğidir. Biri bitse bile, başka bir yürüyüş başlayacaktır.

Susmayan tanık
Kemal Özer?in şiirlerine baktıkta susmayan bir tanık görürüz. Belinski şair için şöyle der; ?Hiçbir şair, ne kendi ıstırapları, ne de kendi mutluluğu sayesinde, kendi başına, kendi kendine büyük bir şair olup çıkar. Kendi ıstırapları ile kendi mutluluğu toplumsal yaşama, tarihe kök saldığı, böylelikle de kendisi toplumun, çağın, insanlığın bir parçası ve sözcüsü haline geldiği için, her büyük şair büyüktür.?(3) Kemal Özer?in, kendi benini aşar. Toplumsal sorunları irdeler. Sorunların üstüne üstüne gider. Kitaplarında da bu tanıkları görebiliriz. Sözgelimi ?Oğullarımız Savaşmasın Diyen Anaların Söylediği? şiirinde Kemal Özer?in tanıklığı dile gelir. ?Sen orda başlarsın söylemeye, ben burada / bir ağızdan konuşmasak da söylediğimiz bir // bırakın bir sevda köprüsü olarak kalsın / şu gökkuşağı, şu yürekler yüreğe akan karanfil??(4) Annelere kulak verir şair. Bitmesini ister savaşın. 80 darbesi yansır şiirlerine? ?Yarıda Kalan? şiiri; ?Araya hiçbir şey girmemiş gibi / sürüp gider mi yeniden / yarıda kalan söyleşi / birbirine bağlanır mı sözcükler / anımsar mısın ne dediğimi / hışmı geçince karagünlerin.?(5) Kemal Özer, yakın tarihin şiire dönüşmesidir. ?Temmuz İçin Yaralı Semah / Yangın Şiirleri? de tanıktır. Sivas kırımının tanığıdır. Bu anlamıyla ele alırsak, Kemal Özer?in şiirleri irdelemek, Türkiye?nin yakın tarihini irdelemek anlamına gelir. Kemal Özer bir yanıyla çağının tanıyken, öbür yanıyla geçmişten geleceğe insanlığın yılmak bilmez sözcüsüdür.

Mustafa Özmen

(Mustafa Özmen, 1979 Sivas-Zara doğumlu. 2001 yılından beri İnsancıl Atölyesi, şiir ile felsefe seminerleri katılımcısı. Yazıları İnsancıl Dergisi ile www.mavidefter.org da yayınlandı.)

Kaynaklar:
1) Georg Lukacs, Estetik III, Çev: Ahmet Cemal, Payel Yayınevi, İstanbul, 1988, s.19-20
2) Friedrich Engels, Doğanın Diyalektiği, Çev: Arif Gelen, Sol Yayınları, Ankara, 1991, s.188
3) M. Kagan, Estetik ve Sanat Dersleri, Çev: Aziz Çalışlar, İmge Kitabevi, Ankara, 1993,s.379
4) Kemal Özer. Oğulları Öldürülen Analar, Yordam Kitapları, İstanbul, İstanbul, 1995, s.51
5) Kemal Özer, Araya Giren Görüntüler, Yordam Kitapları, İstanbul, 1994, s.73

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir