Etiket: Tahir Ürper

Birgül Oğuz’un “HAH” adlı öykü kitabından “Dur” adlı öyküsüne dair – Tahir Ürper

?Eylül güneşi, ipekli mor perdenin ardında ikindi ayı gibi kararsız ve soluk, asılı kaldı.? Asılı kalan yaşanmamışlığın derin acısı aslında. Henüz gülümseyişler tazeyken, yasa düşen bir bedenin yorgunluğu? Kalkıp gitmeli, görmemeli taziye evlerini! Mümkün mü bu? Eve düştüğünde keder ?yerinden edilmiş bir kavme benziyor?

OKUMAK İÇİN TIKLA

Uludere – Tahir Ürper

Uzun gecelerin meskenidir Uludere. Yalnızlığı boldur. Düşler kendini bırakır sessizce insan ovasına. Onun içindir ki dengbêjleri çoktur. Her şeyin üstüne stranları vardır. Saatlerce üzüm bağları üstüne stran dinlediğimi hatırlarım mesela. Hele ki yaralı aşıkların üstüne söylenen şarkılar, başka diyarlara dağılan umutlara dair kılamlar çok söylenir. Herkes Uludere?de bir gece kalmalı,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Virginia Woolf’un Deniz Feneri’ne dair – Tahir Ürper

Virginia Woolf, Deniz Feneri adlı romanında bana göre ilginç bir yazı tarzı denemiş. Bazı cümlelerinde yazarın sesi karakterin sözüne karışıyor, bazı cümlelerde ise karakterin sesi yazarın sözüne karışıyor. Yazarın böyle bir yazı tarzını benimsemenin nedeni ne olabilir? Çağrışımlarla romanını kuran Woolf, okuyucunun zihnini bulandırmaya, anın yaşama zevkini okuyucuya tattırmamaya, karmaşık

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Jar” adlı kitaba dair – Tahir Ürper

Issız bir kasabanın ortasında yaşayan insanların hikâyelerini anlatmak, yaratıcı yazar olmayı seven yazarların işi olması beklenir. Birde düşle beslenilmiş hikâyelerin peşi sıra anlatma derdi de varsa, o zaman sıçratır her yere mürekkebini yazar. Anlatmak değildir asıl olan. Asıl olan nasıl anlattığındır hikâyeyi. Her birey farklı anlatır derdini. Süsler, mübalağa eder,

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Anayurt Oteli”ne dair – Tahir Ürper

Kendini yalnızlığa mahkûm etmiş bir adamın, havasız kasvetli bir otelin içinde kendi iç dünyasıyla baş başa kalma acısını, kahrını ve çaresizliğini dışa vurma hikâyesini insanın yüzüne çarpması, doğrusunu isterseniz karamsar bir hava dağıtır içimize. Var olma mücadelesi midir bireyin kendi içine hapsolma durumu? Var olma mücadelesi midir bireyin kendi iktidarını

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Bulantı” – Tahir Ürper

?Yalnızdım, ama bir kente yürüyen ordu gibiydim.?* Bazı eleştirmenler Sartre?nin Bulantı romanının kahramanı Antoine Roquentin?in hastalıklı bir karakter olduğunu belirtirler. Değerlerin altüst olduğu o dönemin Avrupası?nda Nazi faşizminin karabulutlarının altında düşünme yetisini kaybetmemek elde değildir. Milyonlarca insanın gözünü kırpmadan ölüme gitmesi karşısında hangi vicdan sağlam durur, hangi kişilik bu durum

OKUMAK İÇİN TIKLA

Mirin (Ölüm) – Tahir Ürper

(Kürtçe Bilmeyenler İçin Not: Bu yazının Türkçesi yazının sonunda yeralmaktadır.) Behr, dilê mirov de xweşî, tênetî û bêdengî peyda dike. Lê belê behra ku kal û pîrên ji xerîbîyên de hatin e; dibe goristan. Gora xweyî gundên kavilbuyî; gundên şewitîyî û gundên kilamên qedexekirî diveşêrin. Gava mirov pêncî salên xwe

OKUMAK İÇİN TIKLA

Budala’ya Dair – Tahir Ürper

Prens Mışkin, her karşılaştığı karakterle kendinden bir şey kaybedecek ve hayatın; bedeninde,ruhunda bıraktığı izlerin derinliğini daha da açacak ve “budalalığın” doruk noktasına varacaktır.Yaşamın bütün bu durumlarında çevreyle oluşturduğu ilişkinin bir sorgulama alanı oluşturduğu görülür.Bu sorgulama bilincin içinde idrak etme kabiliyetiyle acının,intikamın her türlüsüyle yüzleşmeyi ve dışa vurmayı sağlar. Aslında Prens

OKUMAK İÇİN TIKLA

Şeytan – Tahir Ürper

Güneş yeni batmıştı. Dağın doruklarından hayatımın kederli çizgilerini seyre dalmıştım. Kan Çizgisi: Bir çocuk masumuyetinde kendimi dünyanın kurtuluşuna vermiştim. Her şey benim düşündüğüm gibi olmalıydı. Yaşam, benim yüzdüğüm nehirlerde akmalıydı. Bahar, benim sevdiğim, kokladığım çiçeklerde yaşanmalıydı. Sevdalar, benim yüreğimden geçen sözcüklerin anlamında yaşanmalıydı. Ve bütün bunlar adına kan akıttım; başka

OKUMAK İÇİN TIKLA

Charles Dickens’in “Kasvetli Ev” romanının hatırlattıkları – Tahir Ürper

Mevsim kış. Sisli bir havanın karamsar gölgesinde kendimi; hatıralarımda kalan; küçük, uzak, soğuk, dağlarla çevrili, düşlerin saklı olduğu bir şehrin mahkeme arşivinde; doğudan pis kokulu rüzgarın esemediği dört duvar içinde; binlerce maktulün, tanığın, sanığın, hikayenin içinde kentin karmakarışık mahkemelerinde yeniden yaşadığımı hissediyordum; Charles Dickens’in “Kasvetli Ev” romanını okuduğumda. Derler ki

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kırmızı ve Siyah üzerine bir inceleme – Tahir Ürper

Stendhal? ın Kırmızı ve Siyah romanında baş karakter olan Julien, bir mağaraya çıkar ve orada gece geç saatlere kadar kalır. Gecenin sessizliği dinginliği onu, karanlıkta yanan bir ışığın tüm çevresini aydınlatma umuduna kaptırır. Bulunduğu dağın yüksekliğinden Fransa?nın zengin kentlerine bakması, tutkunun yolculuğuna başlama işareti ve isteğidir aslında. Julien,başka dünyaların insanı.

OKUMAK İÇİN TIKLA