Otistik Çocuklardaki Temel Patoloji ve Savunma Mekanizmalarındaki Nesne İlişkileri

Otistik çocuklardaki temel patolojinin ve savunma mekanizmalarının nesne ilişkileri üzerindeki etkilerini detaylı bir şekilde ele alalım. Bu analiz, otizmin dinamiklerini ve tedavi zorluklarını anlamak açısından kritik öneme sahiptir.

Temel Patoloji ve Nesne İlişkilerine Etkisi:

Kaynak metne göre, otizmin çekirdeğinde yatan sorun, normal gelişimdeki “primal kendilik”in sağlıklı bir şekilde “deentegre” olamayıp bunun yerine “parçalanmanın” (disintegration) baskın gelmesidir. Bu durum, kendiliğin sert, katı ve negatif kalmasına yol açar. Bu temel bozukluk, çocuğun dış dünyayı ve içsel imgeleri organize etme veya dışlama yeteneğini ciddi şekilde etkiler ve nesnelerle (hem içsel hem de dışsal) bütüncül bir ilişki kurmasını engeller.

Bu deentegrasyon ve entegrasyon patolojisinin nesne ilişkileri üzerindeki temel etkileri şunlardır:

  1. Kendilik ve Nesne Sınırlarının Bulanıklığı ve Parçalanması: Çocuğun kendiliği, dış dünyadan ve diğer kişilerden sağlıklı bir şekilde farklılaşamaz. Bu, nesnelerin çocuğun kendiliğinin bir uzantısı veya parçası gibi deneyimlenmesine yol açar. Kaynak, bu nesneleri “otistik” veya “kendilik-nesneleri” (self-objects) olarak adlandırmayı tercih eder. Bu nesneler, ayrı varlıklar olarak değil, çocuğun kendi ihtiyaçlarına hizmet eden araçlar olarak görülür.
  2. Nesnelerin Bütünlükten Yoksun Algılanması: Kendiliğin parçalanması, nesnelerin de parçalar halinde algılanmasına katkıda bulunur. Bir nesne, çocuğun yalnızca o anki ihtiyacını karşılayan işlevsel bir parçasıyla ilişkilidir, nesnenin bütünü veya kendine ait bir “iç ve dış” dünyası olduğu algısı gelişmez. Örneğin, bir kişinin eli veya kolu, çocuğun kendi amaçları için manipüle ettiği bir nesne parçası olabilir.

Savunma Mekanizmaları ve Nesne Manipülasyonu/Yok Edilmesi:

Temel patolojiden kaynaklanan bu bozuk nesne ilişkileri, spesifik savunma mekanizmaları aracılığıyla daha da belirgin hale gelir.

a) Negatif Halüsinasyon: * Kaynak, negatif halüsinasyonu, “kötü” (bad) nesnenin “kitlesel bir inkâr yoluyla egoyla ilişkiden aktif olarak çıkarılması” olarak tanımlar. Bu, dehşet verici veya çocuğun gereksinimlerine uymayan nesnelerin yok sayılması, zihinsel olarak ortadan kaldırılması eylemidir. * Nesne İlişkisine Etkisi: Otistik çocuğun, kendilik-nesnesi gereksinimine tam olarak uymayan herhangi bir nesneye ilgisini kaybettiği ve ona sanki yokmuş gibi davrandığı gözlemlenir. Bu davranış, negatif halüsinasyonun bir tezahürü olarak görülebilir; yani uyumsuz veya tehdit edici algılanan nesneyi algısal olarak ortadan kaldırma girişimidir. En hasta çocuklarda bile sürekli terör halinin görülmemesi, dehşet verici yıkıcı nesnelerle bir şekilde başa çıkıldığını düşündürür ve Rodrigué, “kötü” nesnenin negatif halüsinasyonla ele alındığını öne sürer. * Örnek: Alan vakasında, annesinin hastaneye yattığında (kardeşinin doğumu) ortadan kaybolması gibi acı verici durumların sanki hiç yaşanmamış gibi ele alınması, negatif halüsinasyona benzer bir süreçtir. Dış dünyanın zulmedici “şeytanlarla” dolu olduğu varsayılan çocuklarda, bu “şeytanlar” (kötü nesneler) negatif halüsinasyonla bilinçsiz hale getirilerek idealize edilmiş iyi içsel dünya korunmaya çalışılır.

b) Yansıtmalı Özdeşleşme (Projective Identification): * Bu mekanizma, istenmeyen içsel durumların, duyguların veya parçalanmış kendilik kısımlarının bir başkasına (veya bir nesneye) yansıtılması ve ardından o kişinin/nesnenin kontrol edilmeye çalışılmasıdır. Kaynak, bunu terapistin “sintonik karşı-aktarımı” (syntonic countertransference) üzerinden anlamaya çalışır; burada çocuk, içsel durumlarını terapiste yansıtır ve terapist bu durumları deneyimler. * Nesne İlişkisine Etkisi: Parçalanmış ve kendiliğin ana gövdesine entegre olamayan içsel durumlar (şiddet, öfke, korku) dış nesnelere yansıtılır. Dış nesneler, bu yansıtılan içeriğin taşıyıcısı haline gelir. Çocuk, kendi saldırganlığını veya dehşetini dış nesnede (örneğin annede veya terapistte) deneyimler ve bu dışarıdaki tehlikeye karşı savunmalar geliştirir. Bu, nesnenin kendine özgü bir varlığı olduğu algısını daha da zedeler; nesne, çocuğun içsel “çöp kutusu” veya “ayna”sı gibi kullanılır. * Örnekler: * John vakasında, nesneleri çiğneme ve parçalama eğilimi, ağzını açıp kollarını terapiste doğru uzatması, bedenin veya dürtülerin parçalanıp yansıtılmasına örnektir [Kaynak belirtilmemiş, ancak daha önceki tartışmalarımızda bu örnek John’un saldırganlığı ve bedensel duyumlarla ilişkili olarak geçti]. John’un el hareketleri ve mannerizmleri, “annesine yönelik kendi şiddetli saldırılarını savuşturmak için tasarlanmış büyülü eylemler” olarak yorumlanır; bu saldırılar, yansıtmalı özdeşleşme yoluyla “annesinin ona yönelik potansiyel saldırıları” olarak hissedilir. Yani, kendi saldırganlığını yansıtıp dışarıdaki annede tehlike olarak algılar ve bu tehlikeye karşı savunma geliştirir. * Terapistin karşı-aktarımı, yansıtmalı özdeşleşmenin terapötik ortamdaki bir örneğidir. John’un terapistin kafasına “kızgın sesler koyduğu” (projekte ettiği) ve terapistin çığlık atmak istediği duygusunu deneyimlediği durum, çocuğun kendi içsel durumunu (öfke, çığlık atma isteği) terapiste yansıtmasına örnektir [Kaynak belirtilmemiş, ancak bu da önceki tartışmalarda karşı-aktarım bağlamında geçmişti]. * John’un bazı yorumlara “parmaklarını kulağına sokup ovalayarak” tepki vermesi, sözcüklerin nesne haline geldiği ve çocuğun bunları çıkarmak veya yok etmek istediği şeklinde yorumlanır. Bu, dışsal “kötü” nesnelerin (terapistin “kötü” olarak hissedilen sözleri) yansıtmalı özdeşleşme yoluyla içselleştirilip sonra dışarı atılma veya yok edilme çabasıyla ilişkili olabilir.

c) Nesnelerin Manipülasyonu ve Yok Edilmesi: * Otistik çocuğun nesne ilişkisinin belirgin bir özelliği, nesnelerin kendi gereksinimlerine tam olarak uyması gerektiği ve uymadığı takdirde ya ilgisini kaybedip yokmuş gibi davrandığı (negatif halüsinasyonla ilişkili) ya da öfke veya paniğe kapıldığıdır. Bu, nesneyi kendi içsel durumunun bir uzantısı olarak kullanma eğilimini gösterir. * Kaynak, otistik çekirdeğin kalıcı olması nedeniyle, gelişimsel baskıların normal deentegrasyon yerine “parçalanmaya” (disintegration) yol açtığını belirtir. Bu savunma sistemlerinin egemenliği, biriken şiddet ve düşmanlığın dışa vurulmasına yol açar. Bu şiddet, nesnelerin manipülasyonu veya yok edilmesi şeklinde tezahür edebilir. Kaynak, kendiliğin katı entegrasyonu ve parçalanmış kısımları nedeniyle çocuğun “‘dışsal’ nesneleri kendi ‘primal kendiliği’ gibi ele aldığı ve nesneleri ve beden imgesinin parçalarını primal kendilik gibi ele aldığı veya hatta onları yok ettiği” belirtilir. * Örnekler: John’un nesneleri çiğneme ve parçalama eğilimi bu “yok etme” dürtüsüyle ilişkili olabilir. James’in saatleri parçalaması, bu nesne manipülasyonunun bir başka örneğidir.

Algısal Özellikler ve Nesne İlişkisi:

Kaynak, otistik çocukların bazen “mükemmel algı” (perfect perception) olarak tanımlanan, dış dünyayı son derece detaylı inceleme kapasitesine sahip olduklarını belirtir. Bu kapasite, başlangıçta şaşırtıcı gelse de, bazen savunmacı olarak yorumlanır. Amaç, herhangi bir değişikliği tespit etmek ve dış dünyanın terörize edici olduğu algısına karşı koymaktır. Bu, çevresel istikrar ihtiyacıyla yakından ilişkilidir; radikal değişiklikler yıkıcı olabilir. Bu gözlem, dış nesnelerin gerçekçi bir şekilde algılanabildiğini ancak bu algının genellikle duygusal anlamdan yoksun olduğunu ve “dokümantasyon” veya istikrarı sürdürme amacıyla kullanıldığını düşündürür. Yani nesne, yine bütüncül bir ilişki nesnesi değil, algısal bir veri veya düzenleyici bir araçtır. James’in saatlere olan ilgisi ve zaman tutma ritüeli, dış nesnenin (saatin) kendilik-nesnesi olarak işlev gördüğü ve sanki kendisi saatin kendisiymiş gibi davrandığı şeklinde yorumlanır.

Sonuç:

Otistik çocuklardaki nesne ilişkileri, temel bir kendilik patolojisinin (deentegrasyon eksikliği ve parçalanma) ve buna eşlik eden aşırı savunma mekanizmalarının (negatif halüsinasyon, yansıtmalı özdeşleşme) sonucudur. Nesneler, ayrı ve bütüncül varlıklar olarak deneyimlenmek yerine, çocuğun parçalanmış kendiliğinin uzantıları (kendilik-nesneleri), içsel durumlarının taşıyıcıları veya kontrol edilmesi/yok sayılması gereken tehdit unsurları olarak kullanılır. Bu durum, dış dünya ile gerçek, anlamlı ve bütüncül ilişkiler kurmayı engeller ve otistik çocuğun “kabuğunun” oluşmasına katkıda bulunur. Bu savunmaların kaldırılması veya aşılması, çocuğun “otistik kabuğundan” çıkmasına yardımcı olabilir, ancak bu, temel otistik çekirdeğin genellikle değişmeden kaldığı gözlemiyle birlikte ele alınmalıdır.