İletişimsel Eylemden Distopik Kutuplaşmaya: Sosyal Medya Çağında İnsan Bağlarının Çöküşü
Habermas’ın İletişimsel Eylem İdeali
Jürgen Habermas, “iletişimsel eylem” teorisinde, bireylerin rasyonel-kritik bir diyalog yoluyla ortak bir hakikat arayışına girebileceğini savunur. Bu ideal, “ideal konuşma durumu” olarak adlandırdığı bir zeminde gerçekleşir: Taraflar, eşitlik, samimiyet ve manipülasyondan uzak bir şekilde iletişim kurar. Ancak günümüz toplumunda, sosyal medya platformlarının algoritmik yapıları ve bilgi manipülasyonu, bu ideali neredeyse imkânsız hale getiriyor. Kutuplaşma, bireyleri yankı odalarına hapsediyor; insanlar yalnızca kendi görüşlerini doğrulayan içeriklerle etkileşime giriyor. “Nosedive” bölümü, bu kuramsal çerçeveyi distopik bir lensle sorgular: Beğenilerle ölçülen bir toplumda, rasyonel diyalog yerini yüzeysel bir performansa bırakır.
Beğeni Ekonomisinin Birey Üzerindeki Baskısı
Sosyal medya, bireylerin psişik dünyasını derinden etkileyen bir beğeni ekonomisi yaratmıştır. “Nosedive”da, Lacie’nin sosyal statüsünü belirleyen 5 üzerinden puanlama sistemi, bireylerin sürekli bir onay arayışı içinde kaybolmasına neden olur. Bu sistem, bireylerin özgüvenini ve özdeğerini dışsal bir ölçüte bağlar; beğenilmeme korkusu, psişik bir çöküşü tetikler. 2024’te yapılan bir araştırma, sosyal medya kullanımının gençlerde anksiyete ve depresyon oranlarını %40 artırdığını gösteriyor. Lacie’nin sahte gülümsemeleri ve zoraki nezaketi, bu psişik yıkımın bir yansımasıdır: İnsanlar, gerçek duygularını bastırarak, yalnızca “beğenilebilir” bir kimlik sergilemeye zorlanır. İletişimsel eylem, bu sahtelik karşısında nasıl var olabilir?
Bilgi Manipülasyonu ve Kutuplaşma
Sosyal medya platformları, Habermas’ın iletişimsel eylem idealini baltalayan politik bir manipülasyon aracı haline gelmiştir. Algoritmalar, kullanıcıları daha fazla etkileşim için kutuplaştırıcı içeriklere yönlendirir; bu, bireylerin rasyonel diyalog yerine öfke ve çatışma odaklı bir iletişim kurmasına yol açar. 2023’te Cambridge Analytica skandalının devamı niteliğinde ortaya çıkan veriler, sosyal medya platformlarının kullanıcı verilerini manipüle ederek seçim sonuçlarını etkilediğini doğruladı. “Nosedive”da, beğeni sistemi bireyleri bir güç hiyerarşisine tabi kılar: Yüksek puanlı bireyler ayrıcalıklı bir hayata sahipken, düşük puanlılar dışlanır. Bu, sosyal medyanın politik doğasını yansıtır: Gerçek bir uzlaşma yerine, bireyler sanal bir kast sisteminde hapsolur.
Kontrol ve Sahte Özgürlük
Sosyal medyanın politik psikolojik boyutu, bireylerin özgürlük yanılsaması içinde kontrol edilmesidir. “Nosedive”da, Lacie’nin her hareketi, her sözü, puanlama sistemi tarafından izlenir ve değerlendirilir. Bu panoptik denetim, bireylerin kendilerini sürekli bir performans sergilemeye zorlar; özgür bir iletişim yerine, yalnızca “kabul edilebilir” davranışlar sergilenir. Sosyal medya platformları da benzer bir denetim mekanizması işletir: Kullanıcılar, algoritmaların beğenisine uygun içerikler üretmeye zorlanır. Habermas’ın iletişimsel eylem teorisi, bu denetim altında işlevsiz hale gelir; çünkü bireyler, samimi bir diyalog yerine, yalnızca “puan” kazandıracak bir iletişim tarzına yönelir. Bu sahte özgürlük, bireylerin yalnızlığını ve yabancılaşmasını derinleştirir.
Beğenilerin Tiranlığı
“Nosedive”, sosyal medya beğenilerinin bireyler arası ilişkileri bir distopyaya dönüştürdüğü bir dünyayı tasvir eder. Lacie’nin hayatı, aldığı puanlara bağlıdır; düşük bir puan, onun toplumsal dışlanmaya maruz kalmasına neden olur. Bu distopik vizyon, günümüz sosyal medya kültürünün abartılı bir yansımasıdır: Beğeniler, bireylerin değerini belirleyen bir para birimine dönüşür. İnsanlar, gerçek bağlar kurmak yerine, yalnızca puanlarını artıracak yüzeysel ilişkiler peşinde koşar. Habermas’ın rasyonel diyalog ideali, bu distopyada yerini tamamen bir “beğeni oyunu”na bırakır: İletişim, uzlaşma ya da hakikat arayışı için değil, yalnızca sosyal sermaye biriktirmek için vardır.
Teknolojinin Birleştirici Potansiyeli mi?
Sosyal medya, Habermas’ın iletişimsel eylem teorisine uygun bir ütopik potansiyel taşıyabilir mi? Teorik olarak, platformlar bireyleri bir araya getirerek küresel bir diyalog zemini yaratabilir. Örneğin, çevrimiçi topluluklar, ortak amaçlar etrafında birleşen bireylerin rasyonel tartışmalar yapmasına olanak tanır. Ancak “Nosedive”, bu ütopik hayali tersine çevirir: Teknoloji, birleştirici bir güç olmaktan çok, bireyleri birbirinden koparan bir araca dönüşür. Lacie’nin yaşadığı dünya, teknolojinin insanî bağları güçlendirmek yerine, onları bir rekabet ve performans sahnesine indirgediğini gösterir. Ütopik bir iletişim ideali, ancak teknoloji bireyleri manipüle etmek yerine, onların özgürce iletişim kurmasını sağladığında mümkün olabilir.
İletişimin Etiği
Sosyal medya çağında, iletişimin ahlaki boyutu da sorgulanmalıdır. Habermas, iletişimsel eylemin etik bir temel üzerine kurulu olduğunu savunur: Taraflar, birbirine karşı samimi ve dürüst olmalıdır. Ancak “Nosedive”da, Lacie’nin her etkileşimi sahtelik ve çıkar üzerine kuruludur; insanlar, yalnızca puan kazanmak için birbirine “iyi” davranır. Bu, sosyal medyanın ahlaki çöküşünü yansıtır: Gerçek bir empati ve sorumluluk yerine, bireyler yalnızca kendi sosyal statülerini korumak için iletişim kurar. İletişim, bir hakikat arayışından çok, bir manipülasyon aracına dönüşür. Bu ahlaki erozyon, bireylerin birbirine karşı sorumluluklarını nasıl yeniden tanımlayabileceğini sorgulatır.
İletişim mi, Tiranlık mı?
Günümüz toplumunda, iletişimsel eylem bir hayalden ibaret midir? Sosyal medya, bireyleri bir araya getirmek yerine, onları kutuplaşmanın ve manipülasyonun pençesine mi hapseder? “Nosedive”, bu soruya acımasız bir yanıt verir: Beğenilerle ölçülen bir dünyada, iletişim bir uzlaşma aracı olmaktan çıkar ve bir tiranlığa dönüşür. Habermas’ın rasyonel diyalog ideali, bu distopyada yalnızca bir nostalji olarak kalır. Peki, bireyler bu tiranlıktan kurtulabilir mi? Belki, ama bu, teknolojiye teslim olmak yerine, onunla eleştirel bir mesafede durmayı gerektirir. Aksi takdirde, hepimiz Lacie gibi, sahte gülümsemelerimizin gölgesinde, iletişim adı altında bir distopyanın köleleri olacağız.