Nesnel İlişkileri Kuramında Önemli İki Kavram : Nesne İlişkisi ve Nesne Kullanımı

Nesne ilişkileri kuramına dayanan bir psikanalitik perspektiften, özellikle “nesne kullanımı” (object usage) ve “nesne ilişkisi” (object relating) kavramlarını ele alacağız. Bu kavramlar, Donald Winnicott’ın çalışmalarından türetilmiştir ve bireyin dış dünyadaki nesnelerle (özellikle insanlarla) kurduğu ilişkilerin psikolojik dinamiklerini anlamaya odaklanır. Metnin özet kısmı, bu teorik çerçeveyi daha geniş bir bağlama oturtarak, bireyin nesnelerle ilişkisinin nasıl yıkıcılık ve sevgiyle şekillendiğini tartışıyor. Oyun ve Gerçeklik kitabındaki alıntılarla bunu tartışacağız.

Nesne ilişkisinin bireyin psişik gelişimindeki rolünü ve bu ilişkinin hem sevgi hem de yıkıcılık unsurlarıyla nasıl karmaşık bir hale geldiğini vurgulamaktır.

  1. “Nesne ilişkisi öznenin deneyimi açısından tarif edilebilir. Nesne kullanımı ise nesnenin doğasından bağımsız nesneyle ilişki kurma kapasitesini gerektirir.”
    • Nesne ilişkisi (object relating): Bu, öznenin (bireyin) dış dünyadaki bir nesneyle (örneğin, anne, bir sevgi nesnesi) duygusal bir bağ kurmasıdır. Bu bağ, öznenin içsel dünyasında nesneyi nasıl algıladığına ve onunla nasıl bir duygusal ilişki geliştirdiğine dayanır. Örneğin, bir çocuk annesini “güvenilir” veya “korkutucu” olarak algılayabilir ve bu algı, çocuğun annesiyle ilişkisini şekillendirir.
    • Nesne kullanımı (object usage): Bu ise nesnenin özneden bağımsız bir gerçeklik olarak kabul edilmesini ve öznenin bu nesneyi “kullanabilmesini” ifade eder. Winnicott’a göre, bir nesneyi kullanabilmek için öznenin nesneyi “yok etmeye” çalışması gerekir (bu sembolik bir yok etmedir). Örneğin, bir çocuk annesine öfke duyabilir ve bu öfkeyi ifade edebilir (yıkıcı bir dürtü). Eğer anne bu öfkeye rağmen varlığını sürdürürse, çocuk annenin “gerçek” bir nesne olduğunu fark eder ve onu daha sağlıklı bir şekilde kullanabilir (örneğin, ondan destek almak, onunla oyun oynamak).
  2. “Ben burada nesneyi kullanma kapasitesinin nesneyle ilişki kurma kapasitesinden daha karmaşık olduğunu tartışmaya sunuyorum.”
    • Nesneyle ilişki kurmak, öznenin kendi içsel dünyasında nesneyi nasıl hayal ettiğiyle ilgilidir ve bu daha temel bir süreçtir. Ancak nesneyi kullanabilmek, nesnenin özneden bağımsız bir gerçeklik olduğunu kabul etmeyi ve bu nesneyle yaratıcı bir şekilde etkileşim kurmayı gerektirir. Bu, daha karmaşık bir psişik kapasiteyi ifade eder. Örneğin, bir çocuk annesini yalnızca “kendi ihtiyaçlarını karşılayan bir varlık” olarak görmek yerine, onun ayrı bir birey olduğunu fark ettiğinde, annesiyle daha derin ve yaratıcı bir ilişki kurabilir.
  3. “Özellikle bir nesneye de ilişkili kurulabilir, ama kullanımın nesnenin dış gerçekliğin bir parçası olduğunu ima eder.”
    • Burada, nesne ilişkisi ile nesne kullanımı arasındaki fark netleştiriliyor. Nesne ilişkisi, öznenin nesneyi kendi içsel dünyasında nasıl algıladığıyla ilgilidir (örneğin, anne benim için her zaman “iyi” biridir). Ancak nesne kullanımı, nesnenin özneden bağımsız bir gerçeklik olduğunu kabul etmeyi gerektirir. Örneğin, çocuk annesinin mükemmel olmadığını, kendi sınırları ve ihtiyaçları olan bir birey olduğunu fark ettiğinde, bu nesneyi “dış gerçeklik” olarak algılar ve onunla daha gerçekçi bir ilişki kurar.
  4. “Şöyle bir silsile gözlemlenebilir: (1) Özne nesneye ilişki kurar. (2) Nesne özne tarafından dünyaya yerleştirilmek yerine keşfedilme süreci içindedir. (3) Özne nesneyi yok eder. (4) Nesne yıkıcılığa rağmen hayatta kalır. (5) Özne nesneyi kullanabilmektedir.”
    • Bu silsile, Winnicott’ın nesne kullanımı teorisinin temel aşamalarını özetler:
      • (1) Özne nesneye ilişki kurar: Çocuk, annesiyle duygusal bir bağ kurar. Bu, öznel bir bağdır ve çocuğun annesini nasıl algıladığına dayanır.
      • (2) Nesne özne tarafından dünyaya yerleştirilmek yerine keşfedilme süreci içindedir: Çocuk, annesini kendi zihninde yarattığı bir hayalden ziyade, gerçek dünyada var olan bir varlık olarak “keşfetmeye” başlar. Örneğin, annesinin her zaman onun ihtiyaçlarını karşılamadığını fark eder.
      • (3) Özne nesneyi yok eder: Çocuk, annesine karşı bilinçdışı yıkıcı dürtüler hisseder (örneğin, öfke, kıskançlık). Bu, sembolik bir yok etmedir; çocuk annesine zarar vermeye çalışmaz, ama onun “mükemmel” olmadığını fark ederek bu ideali yok eder.
      • (4) Nesne yıkıcılığa rağmen hayatta kalır: Anne, çocuğun öfkesine veya hayal kırıklığına rağmen sevgiyle var olmaya devam eder. Örneğin, çocuk annesine bağırdığında, anne öfkelenmek yerine sakin bir şekilde yanıt verir.
      • (5) Özne nesneyi kullanabilmektedir: Çocuk, annesinin kendi yıkıcı dürtülerine rağmen varlığını sürdürdüğünü fark ettiğinde, annesini daha sağlıklı bir şekilde “kullanabilir”. Bu, anneden destek almak, onunla oyun oynamak veya ondan öğrenmek gibi yaratıcı bir ilişkiyi ifade eder.
  5. “Nesne her zaman yok edilmektedir. Bu yıkıcılık gerçek bir nesneyi, yani öznenin tümgüçlü denetim alanı dışında bilinçdışında nesneyi sevmenin bir başka şekli haline gelir.”
    • Burada, “yok etme” kavramı semboliktir. Nesneyi yok etmek, öznenin nesneyi idealize etmeyi bırakması ve onun gerçek bir varlık olduğunu kabul etmesi anlamına gelir. Bu süreç, nesneyi sevmenin daha derin bir yoludur, çünkü sevgi artık yalnızca öznenin kendi ihtiyaçlarına değil, nesnenin bağımsız gerçekliğine dayanır. Örneğin, bir çocuk annesinin mükemmel olmadığını fark ettiğinde, annesini daha gerçekçi bir şekilde sevmeyi öğrenir.
  6. “Bu sorunun incelenmesi yıkıcılığın pozitif bir değeri olduğunu belirtmeyi gerektirir.”
    • Yıkıcılık, genellikle olumsuz bir şey olarak görülse de, Winnicott’a göre pozitif bir işlevi vardır. Yıkıcı dürtüler, öznenin nesneyi gerçek bir varlık olarak tanımasını sağlar. Örneğin, çocuğun annesine duyduğu öfke, annesinin “gerçek” olduğunu ve çocuğun kontrolünden bağımsız bir birey olduğunu anlamasına yardımcı olur. Bu, sağlıklı bir bireyselleşme sürecinin parçasıdır.
  7. “Bu yıkıcılık ve pozitif bir değeri olduğu belirtilmesi nesneyi, öznenin yansıttığı nesnelerin bunun rağmen hayatta kalmasının kurduğu nesneler alannında değil zihinsel mekanizmalar kullanabileceği, özneye ben dışına yerleştirilir.”
    • Bu cümle, yıkıcılığın öznenin nesneyi “dış gerçeklik” olarak algılamasına nasıl katkıda bulunduğunu vurgular. Öznenin nesneyi yok etme girişimi (sembolik olarak), nesnenin özneden bağımsız bir varlık olduğunu anlamasını sağlar. Bu, öznenin nesneyi kendi zihinsel projeksiyonlarından (örneğin, “anne her zaman mükemmel olmalı”) ayırarak, onu dış dünyada gerçek bir varlık olarak görmesine olanak tanır.
  8. “Bu şekilde öznenin bir ortak gerçeklik dünyası dışında malzemeyle geri besleme yapabilen öznesi yaratılır.”
    • Son olarak, bu süreç öznenin dış dünyayla daha sağlıklı bir ilişki kurmasını sağlar. Nesneyi gerçek bir varlık olarak kabul eden özne, artık dış dünyayla yaratıcı bir şekilde etkileşim kurabilir. Örneğin, çocuk annesiyle yalnızca kendi ihtiyaçlarını karşılamak için değil, aynı zamanda annesiyle ortak bir gerçeklik paylaşarak (örneğin, oyun oynayarak, öğrenerek) gelişebilir.

Genel Anlam

Özetin temel mesajı şudur: Nesne ilişkisi ve nesne kullanımı, bireyin psişik gelişiminde merkezi bir rol oynar. Nesne kullanımı, öznenin nesneyi sembolik olarak “yok etmesi” ve nesnenin bu yıkıcılığa rağmen hayatta kalması sürecini içerir. Bu süreç, öznenin nesneyi gerçek bir varlık olarak tanımasını ve onunla yaratıcı bir ilişki kurmasını sağlar. Yıkıcılık, bu bağlamda olumsuz bir şey değildir; aksine, bireyin dış dünyayla sağlıklı bir bağ kurmasının ve bireyselleşmesinin bir parçasıdır.

Bu, Winnicott’ın “bilinçdışı yıkıcılıkla pekiştirilmiş sevgi” kavramıyla da doğrudan ilişkilidir (bir önceki sorunuzda tartıştığımız gibi). Sevgi, yalnızca olumlu duygularla değil, aynı zamanda yıkıcı dürtülerle de şekillenir ve bu süreç, daha derin ve gerçekçi bir bağ kurmayı mümkün kılar.