Otistik Olduğunuzu Fark Etme : Otistik Bireylerin Kendilerini Otistik Olarak Fark Etme Süreçleri
Dr. Natalie Engelbrecht tarafından yazılan ve 28 Şubat 2025’te yayımlanan, 23 Nisan 2025’te güncellenen bu makale, otistik bireylerin kendilerini otistik olarak fark etme süreçlerini yedi aşamada ele alıyor:
keşif öncesi, “bir şeyler yolunda değil” aşaması,
öz değerlendirme ve ilk tanıma,
otizmi araştırma,
duygusal işleme ve
kimlik değişimleri,
tanı arama (veya aramama) ve
entegrasyon ile
kendini kabul etme.
Makale, Engelbrecht’in kendi deneyimlerinin yanı sıra Eva Silverstan ve Hailey Revolone’un hikayelerine yer vererek, bu sürecin kişisel, duygusal ve toplumsal boyutlarını ortaya koyuyor. Otistik bireylerin farklılık hissiyle başlayan ve öz kabule uzanan yolculuğu, hem bireysel hem de evrensel temalar üzerinden anlatılıyor.
Keşif Öncesi: Farklı Hissetmek Ama Nedenini Bilmemek
Bu aşama, otistik bireylerin genellikle çocukluktan itibaren farklı hissettiği ancak bu farklılığın nedenini anlamadığı bir dönemdir. Engelbrecht, kendini “dünyaya dışarıdan bakan” biri gibi hissettiğini, görünmez bir bariyerle ayrılmış olduğunu anlatıyor. Eva, gençlik döneminde sosyal bağlantı kurmakta zorlandığını, ebeveynlerinin onu arkadaşlarıyla görüşmeye zorladığını belirtiyor. Hailey ise akademik başarılarına rağmen sosyal kaygı sandığı zorluklar yaşadığını, örneğin üniversite derslerinin saatlerinden bunaldığını paylaşıyor. Bu dönemde düşük özsaygı, kimlik karmaşası, duygusal yalnızlık, kaygı ve depresyon gibi sorunlar yaygın; çoğu zaman bu belirtiler otizm yerine başka ruh sağlığı sorunlarına yoruluyor.
“Bir Şeyler Yolunda Değil” Aşaması
Zamanla, bireyler sosyal, duyusal veya iletişim zorluklarında tekrarlayan kalıplar fark etmeye başlıyor. Engelbrecht, dünyayı farklı deneyimlediğini bildiğini ancak bunu “kırık” olduğu düşüncesine bağladığını söylüyor. Eva, sosyal davranışları abartmak zorunda kaldığını, bu durumun onu “kirli” veya “defolu” hissettirdiğini ifade ediyor. Hailey, üniversiteye geçişle birlikte sosyal ve lojistik taleplerin onu tükenmişliğe sürüklediğini, RAADS-R testiyle otizmi fark etse de bunu unuttuğunu anlatıyor. Bu aşamada, mainstream sosyal önerilerin işe yaramaması ve başkalarının aynı zorlukları yaşamaması, bireyleri açıklamalar aramaya itiyor.
Öz Değerlendirme ve İlk Tanıma
Bireyler, otizmi bir olasılık olarak görmeye başlıyor. Engelbrecht, otizmi sadece zihinsel engelli bireylerle ilişkilendirdiğini, kendi deneyimlerine uymadığını düşündüğünü belirtiyor. Eva, The Big Bang Theory dizisindeki Sheldon karakteriyle özdeşleştiğini ve bir doktor ofisinde gördüğü “yetkin otistik yetişkinler” broşürünün onu değerlendirmeye yönelttiğini söylüyor. Hailey, Alphas dizisindeki otistik karakter Gary’nin davranışlarını bilinçsizce benimsediğini, kardeşinin otizm teşhisiyle kendi benzerliklerini fark ettiğini paylaşıyor. Online testler ve otizmle ilgili içerikler, bu aşamada heyecan ve korku karışımı duygular uyandırıyor.
Otizmi Araştırma: Yanlış Bilginin Şoku
Otizmle ilgili yanlış bilgiler, bu süreci zorlaştırıyor. Engelbrecht, otistik olduğunu paylaştığında yakınlarının “Sen otistik olamazsın” diyerek reddetmesiyle geçersizleştirme travması yaşadığını, bu durumun sahtekarlık sendromunu tetiklediğini anlatıyor. Eva, arkadaşlarının otistik olduğunu söylediğinde alay etmesiyle karşılaştığını, ancak onların da otistik olduğunu sonradan öğrendiğini belirtiyor. Hailey, destekleyici bir çevresi olmasına rağmen, resmi teşhis olmadan otistik olduğunu söyleyince ciddiye alınmadığını, terapistinin bile otizmi reddettiğini paylaşıyor. Yanlış teşhisler, stereotipler ve dışsal reddediş, bireyleri duygusal olarak yaralıyor.
Duygusal İşleme ve Kimlik Değişimleri
Teşhis veya öz tanıma, rahatlama, keder, öfke ve doğrulama gibi karışık duygular getiriyor. Engelbrecht, teşhisin ona rahatlama, aidiyet ve öfke (geçmişteki geçersizleştirmelere karşı) getirdiğini, keder yaşamadığını söylüyor. Eva, teşhisin “kırık” olmadığını anlamasını sağladığını ancak yalnızlık ve partner bulamama korkusuyla mücadele ettiğini, Engelbrecht’le tanışmasının olumlu bir dönüm noktası olduğunu belirtiyor. Hailey, teşhis öncesi otizmi kabul ettiği için keder yaşamadığını, ancak geçmişte ihtiyaçlarının karşılanmamasına üzüldüğünü ifade ediyor. Bu aşama, kimlik yeniden inşası ve topluluk bulma açısından kritik.
Tanı Arama (veya Aramama): Kaygı ve Kendinden Şüphe
Resmi teşhis arayışı, korku, maddi engeller ve stereotiplere uymama baskısı içeriyor. Engelbrecht, 2016’da teşhis aldığını, otizm üzerine yazmadan önce kimliğini doğrulamak istediğini söylüyor. Uzman bir değerlendiriciyle çalışmanın güven verdiğini, ancak biyolojik test eksikliğinin teşhisi tartışmalı kıldığını belirtiyor. Eva, Hollanda’da sigortanın teşhisi karşıladığını, ancak ADHD önerisini reddettiğini, otizm teşhisinin hayatını anlamlandırması için şart olduğunu paylaşıyor. Hailey, başlangıçta teşhise ihtiyaç duymadığını, ancak sahtekarlık sendromu nedeniyle 21 yaşında değerlendirme yaptırdığını anlatıyor. Öz değerlendirme araçları (ör. SAAT) bu süreçte destekleyici olsa da, profesyonel teşhisin önemi vurgulanıyor.
Entegrasyon ve Kendini Kabul Etme
Son aşama, nörotipine göre beklentileri ayarlama, sınırlar koyma, otistik topluluklarla bağlantı kurma ve otizm dostu yaşam tarzı değişiklikleri yapmayı içeriyor. Engelbrecht, teşhis sonrası üç yıl sahtekarlık sendromuyla mücadele ettiğini, otistik bir Facebook grubuyla doğrulama bulduğunu ve Embrace Autism’i kurarak bilgiye erişimi artırmayı amaçladığını söylüyor. Eva, otistik arkadaşlarının farkında olmadan otistik olduğunu, topluluk bulmanın öğrenme süreci gerektirdiğini belirtiyor. Hailey, otizmin özel ilgi alanı haline geldiğini, Embrace Autism’te çalışarak başkalarının yolculuğuna destek olduğunu paylaşıyor. Bu aşama, otizmi bir kimlik olarak kucaklamayı ve yaşamı buna göre şekillendirmeyi temsil ediyor.
Yorum ve Genişletme
Bu makale, otistik bireylerin kendini keşfetme sürecini hem kişisel hem de evrensel bir bakış açısıyla ele alarak, otizmin anlaşılmasında önemli bir katkı sunuyor. Engelbrecht’in yedi aşamalı modeli, otistik farkındalığın karmaşıklığını ve duygusal derinliğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Makalenin en güçlü yönü, Engelbrecht, Eva ve Hailey’in samimi hikayeleriyle teorik çerçeveyi desteklemesi. Bu, otizmin sadece klinik bir tanı değil, aynı zamanda bir kimlik ve aidiyet yolculuğu olduğunu gösteriyor. Örneğin, Engelbrecht’in “görünmez bariyer” metaforu, otistik bireylerin yalnızlık ve farklılık hissini evrensel bir şekilde yansıtıyor.
Makale, otizmin yanlış anlaşılmasının (ör. sadece zihinsel engelle ilişkilendirilmesi) ve geç teşhislerin bireyler üzerindeki etkisini güçlü bir şekilde vurguluyor. Eva’nın The Big Bang Theory ile özdeşleşmesi ya da Hailey’in Alphas karakteriyle “kendine izin verme” hissi, popüler kültürün otistik bireylerin farkındalığını nasıl tetikleyebileceğini gösteriyor. Ancak bu, aynı zamanda medyanın stereotipleri pekiştirme riskini de düşündürüyor. Engelbrecht’in geçersizleştirme travması ve Hailey’in terapistinin otizmi reddetmesi, sağlık sistemindeki önyargıları ve otizm farkındalığının eksikliğini ortaya koyuyor.
Duygusal işleme aşamasındaki rahatlama, keder, öfke ve doğrulama gibi karışık duygular, teşhisin birey üzerindeki dönüştürücü etkisini yansıtıyor. Engelbrecht’in keder yerine öfke hissetmesi, bireysel farklılıkları vurgularken, Eva’nın yalnızlık korkusu ve Hailey’in geçmişe duyduğu üzüntü, otizmin sadece bireyi değil, sosyal bağlamını da etkilediğini gösteriyor. Topluluk bulmanın (Engelbrecht’in Facebook grubu, Hailey’in Embrace Autism’teki rolü) doğrulama ve güçlendirme sağladığı açıkça görülüyor.
Tanı arama sürecindeki engeller (maddi, lojistik, önyargılar), otizm teşhisine erişimdeki eşitsizliklere dikkat çekiyor. Eva’nın sigorta kapsamındaki teşhisi, Hollanda gibi sosyal sistemlerin avantajını gösterirken, Hailey’in sahtekarlık sendromu nedeniyle teşhis arayışı, bireylerin içsel mücadelelerini yansıtıyor. Engelbrecht’in SAAT gibi öz değerlendirme araçlarına vurgusu, otistik bireylerin kendi deneyimlerini merkeze alan yaklaşımların önemini vurguluyor, ancak profesyonel teşhisin hala kritik olduğu belirtiliyor.
Makalenin zayıf yönleri arasında, örneklerin görece ayrıcalıklı bir grubu (eğitimli, teşhise erişimi olan bireyler) temsil etmesi yer alıyor. Daha yüksek destek ihtiyaçlı ya da maddi imkanları sınırlı bireylerin deneyimleri eksik. Ayrıca, yanlış bilgilendirme ve geçersizleştirme travması gibi konular derinlemesine ele alınsa da, bu sorunlara yönelik sistemik çözümler (ör. sağlık profesyonellerinin eğitimi) önerilmiyor. Yorumlar bölümündeki David Leidy’nin hikayesi, teşhis sonrası dışlanma ve damgalanma gibi ciddi sonuçları vurguluyor, ancak makale bu tür risklere yeterince odaklanmıyor.
Genişletmek gerekirse, makale, otistik farkındalığın sadece bireysel bir süreç olmadığını, aynı zamanda toplumsal algılar, sağlık sistemleri ve kültürel anlatılarla şekillendiğini gösteriyor. Örneğin, kadınlar (Engelbrecht), trans bireyler (Eva) ve BIPOC bireyler (Hailey) gibi grupların teşhis sürecinde göz ardı edilmesi, otizm araştırmalarındaki cinsiyet ve ırk önyargılarını yansıtıyor. Nöroçeşitlilik hareketi, bu makalede de görüldüğü üzere, otizmi bir kimlik olarak kucaklamayı teşvik ediyor, ancak toplumun bu kimliği kabul etmesi için daha fazla farkındalık ve yapısal değişim gerekiyor.
Makale, otistik bireylerin kendilerini keşfetme yolculuğunu hem duygusal hem de pratik bir perspektiften ele alarak, otizmin karmaşıklığını ve güzelliğini ortaya koyuyor. Engelbrecht’in Embrace Autism’i kurma motivasyonu, otistik bireylerin bilgiye erişim ve topluluk bulma ihtiyacını karşılamaya yönelik güçlü bir adım. Bu süreç, otizmin bir “sorun” değil, insan deneyiminin zengin bir parçası olduğunu hatırlatıyor. Ancak bu yolculuğun herkes için eşit derecede erişilebilir olması için, sağlık sistemlerinin, eğitim kurumlarının ve toplumun daha kapsayıcı bir yaklaşım benimsemesi şart.
Kaynak : https://embrace-autism.com/the-process-of-realizing-one-is-autistic/