İktidarlar Düşmanlığı Niye Bu Kadar Çok Severler ?

🎭 1.  Düşman, sahneyi düzenler

İktidarlar, “biz”i tanımlamak için bir “onlar”a ihtiyaç duyar. Tıpkı antik tragedyalarda olduğu gibi: kaosun karşısına düzeni, barbarın karşısına yurttaşı, hainin karşısına lideri koyarlar. Düşman, hikâyenin kötü adamıdır. Ve her iyi hikâyenin, bir kötüye ihtiyacı vardır.

🧠 2.  Kolektif gölgeyi dışsallaştırmak kolaydır

Carl Gustav Jung’un gölge kavramı burada devreye girer:

Toplumlar kendi bastırılmış korkularını, şiddet arzularını ve ötekileştirme eğilimlerini “düşman” figürü üzerinden dışsallaştırır. Böylece hem bireyler, hem liderler, hem de uluslar kendilerini “temiz” hisseder.

🛠️ 3.  Kriz üret, yönetimi sürdür

Siyaset biliminde “düşman imal etmek” otoriterleşmenin başlıca araçlarından biridir. Çünkü kriz hâli, otoriteye “güç birliği” bahanesiyle daha fazla yetki verir. Machiavelli’den günümüze kadar gelen bu kural nettir: tehdit varsa, sorgulama azalır.

🧨 4.  İktidar, kutuplaşmadan beslenir

Yurttaşlar ortak sorunları konuşmak yerine birbirine düşerse, yönetenlerin denetimi kolaylaşır. Hangi sınıf, neyi talep ediyor diye değil; “hangi mahalle, hangi takım, hangi parti” kavgası üzerinden toplumsal enerji harcanır.

(Al sana gündem saptırma 101.)

👁️‍🗨️ 5.  Düşman, aynadaki çarpık yansımadır

Bazı liderler, kendi içlerindeki bastırılmış arzuları ya da zayıflıkları “düşman” figürüyle savaşarak görünmez kılmaya çalışır. Tıpkı narsist bireyler gibi…

Freud burada hafiften gülümserdi: “Narsisistik yaralanma, genellikle düşman yaratır.”

💬 Kısaca:

Düşman, hem siyasi bir araçtır hem de psikolojik bir kaçıştır.

İktidarlar düşmanı sever; çünkü düşman sayesinde hem “güçlü” görünürler hem de halkı hizaya sokabilirler.