Yasak Aşkın Çekimi ve Etik Sorgulamalar: Mehmet Rauf’un Eylül Romanında Lacan’ın Arzu Teorisi ve Ahmet Mithat Efendi’nin Felatun Bey ile Rakım Efendi ile Karşılaştırmalı Bir İnceleme

Arzunun Eksiklik Döngüsü

Mehmet Rauf’un Eylül romanı, Türk edebiyatında psikolojik derinliğiyle öne çıkan bir eserdir ve yasak aşk teması üzerinden insan ruhunun karmaşık katmanlarını inceler. Jacques Lacan’ın arzu ve eksiklik teorisi, bu eserdeki Suat ve Necip arasındaki ilişkiyi anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Lacan’a göre arzu, bireyin temel bir eksiklikten doğar ve bu eksiklik, “objet petit a” olarak adlandırılan ulaşılamaz bir nesne etrafında şekillenir. Suat’ın evliliğindeki huzur, başlangıçta toplumsal normlara uygun bir tamamlanmışlık hissi sunar; ancak Necip’in varlığı, bu düzenin altında yatan boşluğu açığa çıkarır. Suat’ın Necip’e yönelen duyguları, evliliğinin rutininde karşılanmayan sevgi ve tanınma taleplerinden beslenir. Necip, Suat için bir arzu nesnesi olarak belirir; ancak bu nesne, toplumsal ve ahlaki sınırlar nedeniyle erişilemezdir. Bu durum, arzunun sürekli kaydığı ve doyuma ulaşamadığı bir döngü yaratır. Romanın Boğaziçi yalısındaki atmosferi, bu içsel çatışmayı yoğunlaştırır; zira mekân, hem özgürlüğün hem de kısıtlamanın sembolü olarak işler. Suat’ın iç monologları, onun bu arzuyla mücadelesini gözler önüne serer ve okuyucuya, bireysel tatminin toplumsal beklentilerle nasıl çatıştığını gösterir.

Toplumsal Normların Gölgesinde Bireysel Arzu

Suat’ın Necip’e duyduğu çekim, yalnızca kişisel bir tutku değil, aynı zamanda Osmanlı toplumunun kadınlara dayattığı kısıtlamalara bir başkaldırıdır. Dönemin toplumsal yapısı, kadınların bireysel arzularını ifade etmesini engellerken, evliliği bir görev ve sadakat alanı olarak tanımlar. Suat’ın duygusal karmaşası, bu normlara karşı bir isyan olarak okunabilir; ancak bu isyan, trajik bir sonla cezalandırılır. Lacan’ın teorisi, Suat’ın arzusunu, Ötekinin arzusuyla şekillenen bir dinamik olarak ele alır. Necip’in bakışları, Suat’ın kendi kimliğini yeniden tanımlamasına olanak tanır; ancak bu yeniden tanımlama, toplumsal düzenin sınırlarını aşar. Romanın sonunda yangın felaketi, Suat’ın arzusunun hem doruk noktası hem de yıkımı olarak işler. Bu olay, arzunun doyumsuz doğasını ve bireyin toplumsal normlarla çatışmasının kaçınılmaz sonuçlarını vurgular. Suat’ın trajedisi, bireysel özgürlüğün toplumsal baskılar karşısındaki kırılganlığını gözler önüne serer. Bu bağlamda, Eylül, sadece bir aşk hikâyesi değil, aynı zamanda bireyin kendi varoluşunu sorgulama çabasıdır.

Felatun Bey ile Rakım Efendi’de Ahlaki Çatışmalar

Ahmet Mithat Efendi’nin Felatun Bey ile Rakım Efendi romanı, Tanzimat dönemi ahlaki ikiliklerini ele alan bir eserdir. Felatun Bey, alafranga yaşam tarzıyla savurganlığı ve sorumsuzluğu temsil ederken, Rakım Efendi, çalışkanlık ve ahlaki dürüstlüğü simgeler. Roman, bireysel arzuların toplumsal sorumluluklarla çatışmasını merkeze alır. Felatun Bey’in haz odaklı yaşamı, maddi ve manevi çöküşle sonuçlanırken, Rakım Efendi’nin disiplinli duruşu, toplumsal düzenin idealize ettiği bir başarı öyküsüne dönüşür. Bu ikilik, dönemin Batılılaşma sürecine yönelik eleştirileri yansıtır ve bireyin ahlaki tercihlerinin toplumsal sonuçlarını sorgular. Felatun Bey’in ilişkileri, özellikle kadınlarla olan bağları, genellikle yüzeysel ve çıkar odaklıdır; bu, onun ahlaki zayıflığını vurgular. Rakım Efendi ise duygusal ilişkilerinde bile ölçülü ve sorumluluk bilinciyle hareket eder. Roman, bireyin arzularını dizginlemesi gerektiğini savunan bir ahlaki çerçeve sunar ve bu yönüyle, Eylül’deki yasak aşk temasıyla zıtlık oluşturur.

Etik Soruların Kesişim Noktaları

Eylül ve Felatun Bey ile Rakım Efendi romanları, bireysel arzuların toplumsal normlarla çatışmasını farklı açılardan ele alır ve bir dizi etik soruyu gündeme getirir. Eylül’de Suat’ın Necip’e duyduğu aşk, bireysel tatmin arayışının ahlaki sınırları zorlamasına örnek teşkil eder. Bu durum, bireyin kendi mutluluğunu arama hakkı ile toplumsal sadakat yükümlülükleri arasında bir gerilim yaratır. Acaba birey, kendi arzularını takip etme özgürlüğüne sahip midir, yoksa bu arzular, toplumsal düzenin istikrarını tehdit ettiği ölçüde kısıtlanmalı mıdır? Suat’ın trajik sonu, bu soruya karamsar bir yanıt sunar; zira onun arzusu, hem kendi hem de çevresindekilerin yıkımına yol açar. Öte yandan, Felatun Bey ile Rakım Efendi’de ahlaki ikilikler, bireyin toplumsal sorumluluklarına vurgu yaparak daha didaktik bir yaklaşım sergiler. Felatun Bey’in haz odaklı yaşamı, bireysel arzuların kontrolsüz bırakıldığında topluma zarar verebileceğini öne sürer. Bu bağlamda, her iki roman da bireyin arzularının etik sonuçlarını sorgular; ancak Eylül, bu sorgulamayı bireyin iç dünyasına odaklanarak yaparken, Felatun Bey ile Rakım Efendi, toplumsal düzenin korunmasına öncelik verir.

Bireysel Özgürlük ve Toplumsal Sınırlar

Her iki romanda da bireysel özgürlük, toplumsal sınırlarla karşı karşıya gelir. Eylül’de Suat’ın Necip’e duyduğu aşk, onun bireysel kimliğini yeniden tanımlama çabasıdır; ancak bu çaba, evlilik ve toplumsal normlar tarafından engellenir. Lacan’ın teorisi, bu çatışmayı, arzunun asla tam anlamıyla doyurulamayacağı bir eksiklik döngüsü olarak açıklar. Suat’ın Necip’e yönelimi, onun evliliğindeki eksikliği telafi etme çabasıdır; ancak bu çaba, toplumsal normların cezasıyla karşılaşır. Felatun Bey ile Rakım Efendi’de ise bireysel özgürlük, Felatun Bey’in alafranga yaşam tarzında vücut bulur; ancak bu özgürlük, sorumsuzluk ve ahlaki çöküşle eşdeğer tutulur. Rakım Efendi’nin disiplinli yaşamı, bireysel arzuların toplumsal sorumluluklarla dengelenmesi gerektiğini savunur. Bu iki roman, bireyin özgürlük arayışının etik sınırlarını farklı yollarla sorgular: Eylül, bireyin içsel çatışmalarına odaklanırken, Felatun Bey ile Rakım Efendi, toplumsal düzenin birey üzerindeki düzenleyici rolünü vurgular. Bu karşılaştırma, bireyin özgürlüğünün ne ölçüde meşru olduğunu ve bu özgürlüğün toplumsal sonuçlarını tartışmaya açar.

Dönemin Kültürel ve Toplumsal Dinamikleri

Eylül ve Felatun Bey ile Rakım Efendi, Osmanlı modernleşmesi bağlamında farklı ahlaki ve etik soruları ele alır. Eylül, Servet-i Fünun dönemi edebiyatının birey odaklı yaklaşımını yansıtır ve psikolojik derinlik üzerinden bireyin iç dünyasını inceler. Suat’ın Necip’e duyduğu aşk, dönemin kadınlarının sınırlı özgürlük alanlarında yaşadıkları duygusal çatışmaları temsil eder. Bu bağlamda, roman, bireysel arzuların toplumsal normlarla uzlaşmazlığını trajik bir şekilde ortaya koyar. Felatun Bey ile Rakım Efendi ise Tanzimat döneminin ahlaki ve didaktik söylemini benimser. Roman, Batılılaşmanın birey ve toplum üzerindeki etkilerini eleştirirken, ahlaki dürüstlüğü ve çalışkanlığı yüceltir. Her iki eser de dönemin kültürel dönüşüm süreçlerini yansıtır; ancak Eylül, bireysel duyguların karmaşıklığına odaklanırken, Felatun Bey ile Rakım Efendi, toplumsal düzenin korunmasına öncelik verir. Bu farklı yaklaşımlar, bireyin arzularının etik sonuçlarını sorgularken, dönemin toplumsal dinamiklerini de gözler önüne serer.

Karakterlerin İçsel ve Dışsal Mücadeleleri

Suat ve Necip’in ilişkisi, içsel bir mücadele alanı olarak sunulurken, Felatun Bey ve Rakım Efendi’nin çatışmaları, dışsal bir ahlaki düzlemde şekillenir. Suat’ın Necip’e duyduğu aşk, onun iç dünyasında bir kimlik arayışına dönüşür; bu arayış, toplumsal normlarla çatıştıkça trajik bir boyut kazanır. Necip’in Suat’a olan duyguları da benzer bir ikilem yaratır; zira o, hem dostu Süreyya’ya sadakati hem de Suat’a duyduğu tutkuyu bir arada taşımaya çalışır. Bu içsel mücadele, Lacan’ın arzu teorisiyle açıklanabilir; zira her iki karakter de, ulaşılamaz bir nesneye yönelerek kendi eksikliklerini telafi etmeye çalışır. Felatun Bey ile Rakım Efendi’de ise karakterlerin mücadeleleri, toplumsal roller ve ahlaki tercihler üzerinden tanımlanır. Felatun Bey’in haz odaklı yaşamı, onun toplumsal düzene uyum sağlayamamasını simgelerken, Rakım Efendi’nin disiplinli duruşu, bireyin toplumla uyum içinde olmasının mümkün olduğunu gösterir. Bu karşılaştırma, bireyin içsel arzularıyla dışsal sorumlulukları arasındaki gerilimi ortaya koyar.

Etik Sorgulamaların Evrenselliği

Eylül ve Felatun Bey ile Rakım Efendi, yasak aşk ve ahlaki ikilikler üzerinden bireyin toplumsal normlarla mücadelesini ele alır. Eylül’de Suat ve Necip’in ilişkisi, Lacan’ın arzu teorisiyle analiz edildiğinde, bireyin eksiklikten doğan tutkusunun trajik sonuçlarını gözler önüne serer. Felatun Bey ile Rakım Efendi ise bireysel arzuların toplumsal sorumluluklarla dengelenmesi gerektiğini savunur. Her iki roman da şu soruları gündeme getirir: Bireyin kendi mutluluğunu arama hakkı, toplumsal normların sınırlarını ne ölçüde zorlayabilir? Arzuların peşinden gitmek, bireyi özgürleştirir mi yoksa yıkıma mı sürükler? Bu sorular, yalnızca Osmanlı modernleşmesi bağlamında değil, evrensel bir etik tartışma olarak da değer taşır.