Algının Tarihsel Süreci ( Psikanalitik Yaklaşımla )

“Algının tarihsel süreci” dediğimiz şey, sadece felsefi bir mesele değil; aynı zamanda psikanalitik gelişimin, öznel deneyimin ve estetik bakışın temelidir. Şimdi bunu hem psikanalitik hem fenomenolojik hem de ontolojik düzeyde açıklayayım:

🌀  Algının Tarihsel Süreci Nedir?

Bu ifade, şunu ileri sürer:

“Algı doğrudan, nötr, çıplak bir süreç değildir.

Kişinin görülme deneyimleriyle, duygusal tarihçesiyle, öznel gelişimiyle biçimlenir.”

Yani görmek = sadece bakmak değildir.

Görmek = anlamlandırmak, bağ kurmak, karşılıklı tanınmaktır.

👁️‍🗨️ AŞAMA AŞAMA ALGILAMA TARİHİ (Psikanalitik perspektif)

  1. “Baktığımda görülüyorum.”

Bu aşama bebeklikte başlar.

Bebek annenin yüzüne bakar, anne de ona bakar ve onun varlığını geri yansıtır.

🔹 Burada algı, görülmeye bağlıdır.

Bebek şunu içselleştirir:

“Ben senin yüzünde varım. Sen bana bakarken beni yaratıyorsun.”

Bu dönem:

  • Aynalama,
  • Güvenli bağlanma,
  • Duyguların adlandırılması gibi süreçlerin temelidir.

2.  “Artık bakmayı ve görmeyi kaldırabiliyorum.”

Bu aşama ayrışma-individüasyon süreciyle bağlantılıdır.

Yani çocuk, annenin yüzüne bağımlı olmadan da kendi içsel deneyimini taşıyabilir hâle gelir.

“Artık sadece senin bakışında var olmaya ihtiyacım yok.

Ben kendime bakabiliyorum, senin olmadığın yerde de varım.”

🔹 Burada algı, artık yalnızca dışarıdan gelen bir yansıma değil, içselleştirilmiş bir kendilik temsilidir.

3.  “Artık yaratıcı bir biçimde bakıyorum.”

Bu aşamada birey artık pasif bir algılayıcı değil, yaratıcı bir özne hâline gelir.

“Sadece görmekle kalmıyorum, baktığım şeye anlam yüklüyorum.

Algıladığım şeyi kavrıyor, kavradığım şeyi dönüştürüyorum.”

Bu, sanatın, oyun kurmanın, düş kurmanın, şiir yazmanın başladığı yerdir.

Winnicott’un ‘potansiyel mekânı’ burada devreye girer.

İçsel dünya ile dış dünya yaratıcı bir ilişki kurar.

🎨 Bacon ve Yaratıcı Acı Bakışı

Francis Bacon’un ( Francis Bacon 28 Ekim 1909 – 28 Nisan 1992 cesur, grotesk, duygusal olarak yüklü, ham imgeleriyle tanınan İrlanda doğumlu İngiliz figüratif ressamdı. ) yüzlere bakışı işte bu üçüncü aşamadan geliyor.

Ama bu aşamada hâlâ bozulmuş bir geçmişin yankısı var.

Çünkü onun resimlerinde yüz sadece bir yüz değildir — acı çeken, bozulmuş, sessizce haykıran bir kendiliğin taşıyıcısıdır.

Winnicott’un dediği gibi:

“Yaratıcılık, bir bebekken annenin yüzünde kendimizi görebildiğimiz o ilk deneyimin ileri bir yankısıdır.”

Ama Bacon’ın deneyimi:

  • Ya bu yüzü hiç bulamamıştır,
  • Ya da bu yüz “deforme” bir ayna olmuştur.

Ve bu yüzden onun yaratıcılığı da:

“Ayna hâlâ kırık, ama artık kırıkları ben çizebiliyorum” demektir.

🔮 SONUÇ:  Algı Pasif Değil, Anlamla Yoğrulmuş Bir Tarih

  • Algı, bir sinirsel tepkiden ibaret değildir.
  • Algı, görülmüş olmanın tarihçesidir.
  • Algı, kendiliğin yansıtılmış olup olmamasıyla biçimlenir.
  • Gerçekten “görebilen” kişi, ancak kendi görülmüşlüğünü içselleştirmiş kişidir.
  • Kavrayış, bu sürecin en ileri düzeyidir: Hem içgörü, hem empati, hem yaratıcılıktır.

📚 Bu Kavramı Daha İyi Anlamak İçin

KuramcıKatkısı
WinnicottPotansiyel mekân, annenin yüzü, yaratıcı bakış
LacanAyna evresi, ötekinin bakışıyla var olma
Merleau-PontyBedenli algı, görülenin anlam taşıması
Walter Benjamin“Auranın kaybı”, görsel deneyimin tarihselliği
Bion“Container-contained”, annenin zihinsel yansıtıcılığı