Asya, Afrika veya Latin Amerika’dan Otistik Olabilecek Kadınların Tarihsel Kayıtlardaki Eksikliğini Nasıl Anlamalıyız ? Neden Ünlü Olan Otistik Kişiler Hep Beyazdır ?

Asya, Afrika ve Latin Amerika’dan Otistik Olabilecek Kadınların Tarihsel Kayıtlardaki Eksikliği: Ünlü Otistik Bireylerin ”Beyaz Olma” Eğiliminin Nedenleri

Asya, Afrika veya Latin Amerika’dan otistik olabilecek kadınların tarihsel kayıtlarda eksikliği, küresel çeşitliliği yansıtma açısından önemli bir sınırlılık teşkil eder. Bu eksikliğin altında yatan nedenler, tarihsel, kültürel, sosyoekonomik ve akademik faktörlerin karmaşık bir etkileşiminden kaynaklanır.


Nedenler ve Gerekçeler

  1. Sömürgecilik ve Batı Merkezli Tarih Yazımı
    • Avrupa sömürgeciliği, Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın tarihsel anlatılarını büyük ölçüde şekillendirmiştir. Sömürgeci güçler, bu bölgelerdeki yerel kültürleri, dilleri ve bilgi sistemlerini bastırarak kendi anlatılarını dayatmıştır. Bu süreçte, yerel kadınların (özellikle nörodiverjan olanların) katkıları ya kaydedilmemiş ya da marjinalize edilmiştir. Örneğin, Afrika’da sözlü geleneklere dayalı bilgi aktarımı, yazılı Batı tarih yazımı tarafından genellikle göz ardı edilmiştir.
    • Batı merkezli tarih yazımı, “büyük adam” anlatılarına odaklanarak kadınları, özellikle nörodiverjan kadınları, görünmez kılmıştır. Asya’da (ör. Katsushika Ōi’nin babasının gölgesinde kalması) veya Latin Amerika’da sömürgeci hiyerarşiler, yerel kadınların katkılarını kaydetmeyi ihmal etmiştir. Otistik özellikler (yoğun odaklanma, normlara direnç) çoğu zaman “eksantrik” veya “uygunsuz” olarak damgalanarak tarihsel kayıtlardan dışlanmıştır.
    • Örnek: Latin Amerika’da, sömürge dönemi kayıtları genellikle İspanyol veya Portekizli elitlerin perspektifinden yazılmıştır. Yerli veya melez kadınların (ör. şifacı veya sanatçı olabilecek otistik kadınlar) hikayeleri, “medeni” olmayan olarak görülerek yok sayılmıştır. Afrika’da ise, sömürgecilerin suni sınırlar çizmesi, yerel toplulukların kültürel mirasını parçalayarak kadınların katkılarını belgelemeyi zorlaştırmıştır.
  2. Toplumsal Cinsiyet Normlarının Katılığı
    • Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki birçok kültürde, kadınlardan beklenen toplumsal roller (aile bakımı, itaatkarlık) otistik kadınların katkılarını görünmez kılmıştır. Otistik özellikler (ör. sosyal çekingenlik, özel ilgi alanlarına odaklanma), bu bölgelerdeki cinsiyet normlarıyla çelişerek kadınların dışlanmasına veya damgalanmasına neden olmuştur. Örneğin, Asya’da kolektivist kültürler, bireysel farklılıkları (nörodiverjans gibi) bastırma eğilimindedir.
    • Otistik kadınlar, maskeleme (nörotipik davranışları taklit etme) baskısı altında kalarak ya toplumsal rollere uymaya zorlanmış ya da “tuhaf” bulunarak dışlanmıştır. Bu, onların entelektüel veya yaratıcı katkılarının kaydedilmesini engellemiştir. Örneğin, Afrika’da bir otistik kadının şifacılık veya hikaye anlatıcılığı gibi rollerdeki katkıları, cinsiyet normlarına uymadığı için “büyücülük” gibi etiketlerle damgalanmış olabilir. Latin Amerika’da ise, sömürge sonrası machismo kültürü, kadınların kamusal alanda görünürlüğünü sınırlamıştır.
    • Örnek: Asya’da, Edo dönemi Japonya’sında Katsushika Ōi’nin sanatı babasına atfedilmiş, bağımsız bir kadın sanatçı olarak tanınması engellenmiştir. Benzer şekilde, Afrika’da sömürge öncesi kadın liderler veya bilginler (ör. Mali İmparatorluğu’ndaki griot kadınlar), cinsiyet normları nedeniyle tarihsel kayıtlarda az yer bulmuştur.
  3. Sözlü Geleneklerin Yazılı Kayıtlara Aktarılmaması
    • Afrika ve Latin Amerika’nın yerli topluluklarında, bilgi ve hikayeler genellikle sözlü geleneklerle aktarılmıştır. Ancak, sömürgecilik ve modernleşme süreçleri, bu gelenekleri yazılı kayıtlara dönüştürmeyi ihmal etmiş veya yok etmiştir. Asya’da ise, yazılı kültürler (ör. Çin, Hindistan) elit erkeklerin ürünlerine odaklanmış, kadınların katkılarını dışlamıştır.
    • Otistik kadınların katkıları (ör. hikaye anlatımı, şifacılık, sanat), sözlü geleneklerde yer alsa bile, yazılı tarihe geçmemiştir. Bu, özellikle nörodiverjan bireylerin farklı iletişim tarzları (sözsüz, dolaylı) nedeniyle daha belirgindir. Örneğin, bir otistik Afrikalı kadının topluluğunda şarkılarla aktardığı bilgi, sömürgeci misyonerler tarafından “ilkel” görülerek kaydedilmemiştir.
    • Örnek: Latin Amerika’da, And Dağları’ndaki Quechua kadınlarının dokuma sanatındaki desenleri, otistik bireylerde yaygın olan pattern tanıma yeteneğini yansıtabilir. Ancak, bu sanat formları, sömürgeci anlatılarda “el sanatı” olarak küçümsenmiş ve bireysel yaratıcılar tanınmamıştır. Afrika’da, Yoruba mitolojisindeki kadın bilginlerin hikayeleri, sözlü gelenekte kalsa da yazılı tarihe nadiren geçmiştir.
  4. Nörodiverjansın Kültürel Algısı ve Yanlış Tanımlar
    • Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki birçok kültürde, nörodiverjans (otizm, ADHD) modern bilimsel terimlerle tanımlanmamış, bunun yerine dini, manevi veya patolojik çerçevelerde yorumlanmıştır. Bu, otistik kadınların katkılarının “delilik”, “büyücülük” veya “kutsallık” gibi etiketlerle yanlış sınıflandırılmasına yol açmıştır.
    • Otistik özellikler (yoğun odaklanma, duyusal hassasiyetler), bazı kültürlerde manevi bir hediye (ör. şamanizm) olarak görülse de, çoğu zaman damgalanmıştır. Örneğin, Asya’da, otistik bir kadının sosyal normlara uymaması, aile onuruna zarar olarak algılanarak gizlenmiş olabilir. Afrika’da, duyusal hassasiyetler “büyülenmiş” olarak yorumlanmış, bu da kadınların dışlanmasına veya cezalandırılmasına neden olmuştur. Latin Amerika’da ise, Katolik damgalama, nörodiverjan kadınları “hasta” olarak etiketlemiştir.
    • Örnek: Asya’da, Hindistan’daki bazı otistik kadınların derin dini ritüellere odaklanması, “kutsal” olarak görülebilir, ancak bu katkılar bireysel olarak tanınmaz. Afrika’da, bir otistik kadının topluluğunda trans benzeri davranışları (otistik duygusal yoğunluktan) “ruhlarla iletişim” olarak yorumlanmış, ancak tarihsel kayıtlarda yer bulmamıştır.
  5. Eğitim ve Kaynaklara Erişim Eksikliği
    • Asya, Afrika ve Latin Amerika’da, sömürgecilik ve ekonomik eşitsizlikler, kadınların eğitime ve entelektüel alanlara erişimini kısıtlamıştır. Otistik kadınlar, bu engellerle daha fazla mücadele etmiş, katkılarını belgeleyecek kaynaklardan yoksun kalmıştır.
    • Eğitim, tarihsel kayıtların oluşmasında kritik bir rol oynar. Ancak, bu bölgelerde kadınlar, özellikle nörodiverjan olanlar, eğitimden dışlanmıştır. Örneğin, otistik bir kadının matematikteki yeteneği (Sophie Germain gibi), Asya’da veya Afrika’da cinsiyet ve sınıf engelleri nedeniyle kaydedilmemiş olabilir. Ayrıca, sömürge sonrası yoksulluk, bu bölgelerde kadınların kamusal alanda görünürlüğünü daha da azaltmıştır.
    • Örnek: Latin Amerika’da, 19. yüzyıl yerli topluluklarında, otistik bir kadının tarım veya bitki bilgisi, topluluğu için değerli olsa da, sömürgeci eğitim sistemleri tarafından “bilimsel” bulunmayarak kaydedilmemiştir. Asya’da, Çin’de Song Hanedanı’nda kadın şairlerin eserleri elit erkekler tarafından gölgede bırakılmıştır.
  6. Akademik Araştırmalarda Batı Önyargısı
    • Modern otizm araştırmaları ve tarihsel analizler, ağırlıklı olarak Batı merkezlidir. Asya, Afrika ve Latin Amerika’dan otistik kadınların tarihsel katkılarını inceleyen çalışmalar sınırlıdır. Bu, akademik önyargılar ve kaynak eksikliğinden kaynaklanır.
    • Otizm, Batı’da DSM-5 gibi standartlarla tanımlanırken, diğer kültürlerde farklı algılanır. Akademisyenler, Batı dışı bağlamlarda otistik özellikleri (ör. yoğun odaklanma, normlara direnç) tanımakta zorlanabilir. Ayrıca, Asya veya Afrika’daki arşivlere erişim zorluğu, bu kadınların hikayelerini ortaya çıkarmayı engeller. Örneğin, Batı’da Emily Dickinson’ın otistik özellikleri analiz edilirken, benzer bir Afrikalı veya Asyalı kadının hikayesi arşiv eksikliği nedeniyle göz ardı edilir.
    • Örnek: Afrika’da, Zulu toplumu gibi sözlü kültürlerde, otistik bir kadının hikaye anlatıcılığı, Batı akademisyenleri tarafından “mit” olarak küçümsenmiş olabilir. Asya’da, Tang Hanedanı’nda bir otistik kadın şairin eserleri, erkek merkezli arşivlerde kaybolmuş olabilir.

Bu sınırlılığı aşmak için aşağıdaki yaklaşımlar önerilebilir:

  1. Decolonizing History (Sömürgeci Tarih Yazımını Sorgulama):
    • Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki tarihsel anlatılar, sömürgeci önyargılardan arındırılarak yeniden yazılmalıdır. Yerel toplulukların sözlü gelenekleri, arkeolojik bulgular ve alternatif arşivler (ör. dokuma, şarkılar) kullanılarak otistik kadınların katkıları ortaya çıkarılabilir. Örneğin, Afrika’daki griot kadınların hikayeleri, nörodiverjans perspektifiyle yeniden incelenebilir.
  2. Kültürel Bağlamda Nörodiverjans Araştırmaları:
    • Otizm ve ADHD, Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki kültürel bağlamlarda yeniden tanımlanmalıdır. Örneğin, Asya’da kolektivist kültürlerde otistik özellikler “utangaçlık” olarak, Afrika’da “manevi hediye” olarak algılanabilir. Bu, yerel araştırmacılarla işbirliğini gerektirir.
  3. Kadın Odaklı Arşivleme Projeleri:
    • UNESCO gibi kuruluşlar, Asya, Afrika ve Latin Amerika’da kadınların katkılarını belgeleyen dijital arşivler oluşturabilir. Örneğin, Latin Amerika’daki yerli kadınların şifacılık pratikleri, otistik pattern tanıma yeteneklerini yansıtabilir ve bu arşivlerle tanınabilir.
  4. Kesişimsel Yaklaşımlar:
    • Otistik kadınların tarihsel görünmezliği, cinsiyet, ırk, sınıf ve nörodiverjans kesişiminde ele alınmalıdır. Örneğin, Afrika’daki sömürge sonrası yoksulluk, otistik kadınların eğitimden dışlanmasını derinleştirmiştir. Bu kesişimsel engeller, modern araştırmalarda önceliklendirilmelidir.
  5. Eğitim ve Farkındalık Kampanyaları:
    • Asya, Afrika ve Latin Amerika’da nöroçeşitlilik farkındalığı artırılmalı, otistik kadınların tarihsel katkıları eğitim müfredatlarına entegre edilmelidir. Örneğin, Asya’da Murasaki Shikibu gibi kadın yazarların nörodiverjan özellikleri, edebiyat derslerinde tartışılabilir.

Yorum

Asya, Afrika ve Latin Amerika’dan otistik olabilecek kadınların tarihsel kayıtlardaki eksikliği, küresel çeşitliliği yansıtma açısından ciddi bir sınırlılıktır. Bu eksiklik, sömürgecilik, katı cinsiyet normları, sözlü geleneklerin yazılı tarihe aktarılmaması, nörodiverjansın yanlış algılanması, eğitim erişimi eksikliği ve Batı merkezli akademik önyargılar gibi faktörlerden kaynaklanır. Bu bölgelerdeki kadınların katkıları (ör. şifacılık, sanat, hikaye anlatımı), nörodiverjansın yaratıcı ve yenilikçi potansiyelini yansıtsa da, tarihsel anlatılar tarafından sistematik olarak dışlanmıştır.

Bu sınırlılık, sadece tarihsel bir haksızlık değil, aynı zamanda modern nöroçeşitlilik hareketinin kapsayıcılığını da sorgulatır. Batı merkezli otizm araştırmaları, Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki kültürel bağlamları yeterince ele almıyor. Örneğin, Katsushika Ōi’nin sanatı veya Afrikalı griot kadınların hikayeleri, nörodiverjansın evrensel doğasını gösterse de, bu hikayeler küresel anlatılarda yer bulamıyor. Bu, hem tarihsel hem de modern bağlamda, nörodiverjan kadınların sesini yükseltmek için dekolonize edilmiş, kesişimsel ve yerel odaklı yaklaşımlara ihtiyaç olduğunu ortaya koyuyor.

Modern bağlamda, nöroçeşitlilik odaklı terapiler ve farkındalık kampanyaları, bu tarihsel boşluğu doldurmaya başlayabilir. Ancak, bu çaba, Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki yerel toplulukların liderliğinde yürütülmelidir. Aksi takdirde, nörodiverjansın küresel çeşitliliği kutlama hedefi, Batı merkezli bir çerçevede sıkışıp kalır. Bu kadınların mirasını onurlandırmak, sadece geçmişi değil, geleceği de daha kapsayıcı kılmak için bir fırsattır.