Aydınlanma ve barış kavramları Kant’ın düşüncesinde nasıl birleşiyor?

Kant’ın düşüncesinde Aydınlanma ve barış kavramları, temelde aklın kullanımı ve özgürlük idealleri üzerinden birleşir. Kant, Yeniçağ döneminde barış teorilerini sentezleyerek yeni bir anlayış ortaya koymaya çalışmıştır. Onun felsefesinin genel kabul gören yönü, eleştirel felsefe olmasıdır ve aydınlanma filozofları arasında önemli bir yere sahiptir. Kant’ın eleştirel eserleri, aydınlanmaya giden yolda bireylerin kendi akıllarını kullanmalarına rehberlik etmeyi ve dolayısıyla özgürlüğü geliştirmeyi amaçlar. Aydınlanma, insanın kendi aklını başkasının rehberliği olmadan kullanma cesaretini göstermesi ve özgür bir varlık olduğunun bilincine varmasıdır. Kant’a göre aydınlanma için gerekli tek şey özgürlüktür, özellikle de aklı her yönüyle çekinmeden kullanma özgürlüğü. İlerlemenin ve aydınlanmanın ölçüsü özgürlük düşüncesidir.

Kant’ın ebedi barış teorisinin önemli bir özelliği, barışı hukuksal bir zeminde inşa etmek istemesidir. Bu hukuksal zemin, onun ahlak felsefesinde ileri sürdüğü temel kavramların hukuk felsefesine aktarılmasıyla oluşur. Kant, barışı ulustan uluslararası alana doğru aşamalı olarak gelişen bir hukuklaşma çerçevesinde ele alır. Bu sürecin temel referans kaynağı, dinsel argümanların ötesinde, salt insan aklıdır. O, barışın evrensel ve ebedi olarak inşasını, insanların tamamını birleştirecek bir hukuk anlayışında görür ve herhangi bir dini argümana başvurmaz. Kant’ın barışı evrensel bir bağlamda tasarlaması, onun özgünlüğünde önemli bir rol oynar ve bu tutum, genel felsefe karakterinin bir yansımasıdır; çünkü o, genel ve mutlak olanı hedefleyerek dünyadaki bütün insanları ilgilendiren prensipler arar.

Barışın hukuksal zemini, aynı zamanda Kant’ın özgürlük kavramıyla da yakından ilişkilidir. Kant, ahlak felsefesinin temeline ahlak yasasını yerleştirir ve bu yasa özgürlüğe götürür. Ahlak yasası, saf akıldan çıkan a priori bir yasa olup, tüm akıl sahibi varlıklar için geçerlidir. Özgürlük, kişinin istemelerini bu yasaya göre belirlemesidir. Kant’ın ahlaki özgürlük görüşü içsel iken, toplumsal alandaki özgürlük dışsaldır. Hukuk felsefesi, kimsenin dışsal özgürlüğüne zarar vermeden nasıl bir arada yaşanabileceği sorusuna dayanır. Dışsal özgürlük, evrensel bir yasaya uygun olarak herkesin birbirinin özgürlüğüyle bir arada varolabildiği ölçüde, her insanın insanlığından dolayı sahip olduğu tek asli haktır. Bu hukuksal düzen, bireylerin özgürlüklerinin korunması ve haklarının güvence altına alınması için akıl sahibi varlıklar tarafından kabul edilen bir sistemdir. Evrensel hak ilkesi, tıpkı ahlak yasası gibi, akıldan çıkan a priori bir ilkedir ve özgürlükte temellenir. Kant’a göre, bir eylem evrensel bir yasaya uygun olarak herkesin özgürlüğüyle bir arada varolabiliyorsa haktır. Bu evrensel hak ilkesi, hukukun kategorik buyruğudur. Ahlak yasası içsel özgürlüğü, adalet yasası ise eylem özgürlüğünü (dışsal özgürlüğü) evrensel biçimde düzenler ve her iki ilke de insanın özgürlüğünü amaçlar.

Dolayısıyla, Kant’ın düşüncesinde aydınlanma (aklın özgürce kullanımı ve özgürlük), barış (ebedi barış projesi) ve hukuksal düzen birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Ebedi barış, aydınlanmış aklın ürünü olan evrensel hukuk ilkeleri üzerine kurulur ve bu ilkeler bireylerin ve devletlerin dışsal özgürlüklerinin uyum içinde var olmasını sağlayarak savaşı ortadan kaldırmayı hedefler. Kant, tarihin insan türünü yavaş da olsa uygarlığa, aydınlanmaya, yetkinleşmeye ve özgürlüğe doğru götürdüğünü düşünür. Bu ilerleyiş, ahlakla politikanın birleşmesi anlamına gelen ebedi barış ülküsüne yaklaşmaktır. Bu bağlamda, aydınlanma, barışın felsefi ve hukuksal temelini sağlayan aklın ve özgürlüğün kullanımı olarak Kant’ın sisteminde merkezi bir rol oynar.