Bebek, Anneye Yoğun İhtiyaç Duyduğunda Onun Yansıtmalarına Neden Maruz Kalır ve Bunu Anlamak Neden Önemlidir ?
“Anneye yoğun ihtiyaç duyduğunda onun yansıtmalarına maruz kalmak” ifadesi, Winnicott’ın nesne ilişkileri kuramı ve bireyin psişik gelişimi bağlamında ele alındığında, oldukça anlamlı bir konuya işaret eder. Bu durum, özellikle bireyin (genellikle çocuğun) anneye bağımlı olduğu erken dönemlerde, annenin duygusal tepkilerinin ve yansıtmalarının çocuk üzerindeki etkisini ifade eder. Winnicott’ın teorisi ve metnin bağlamı ışığında bu durumu detaylıca açıklayalım.
Winnicott’ın Çerçevesinden Açıklama
Winnicott’a göre, bir bebeğin veya küçük çocuğun anneye yoğun bir ihtiyacı vardır; bu ihtiyaç yalnızca fiziksel (beslenme, bakım) değil, aynı zamanda duygusal ve psişik bir bağlanma ihtiyacını da içerir. Anne, çocuğun ilk “nesnesi”dir ve çocuk, kendi benliğini ve dış dünyayı annenin tepkileri aracılığıyla anlamaya başlar. Winnicott’ın “yansıtmalar” (mirroring) kavramı, annenin çocuğun duygularını, ihtiyaçlarını ve varlığını nasıl yansıttığını ifade eder. Sağlıklı bir yansıtma sürecinde, anne çocuğun duygularını anlayarak ve ona sevgiyle yanıt vererek, çocuğun kendini değerli ve anlaşılmış hissetmesini sağlar.
Ancak “anneye yoğun ihtiyaç duyduğunda onun yansıtmalarına maruz kalmak” ifadesi, bu yansıtma sürecinin her zaman olumlu olmadığını ima eder. Eğer anne, kendi duygusal durumunu, kaygılarını veya ihtiyaçlarını çocuğa yansıtır ve çocuğun ihtiyaçlarını görmek yerine kendi ihtiyaçlarını ön planda tutarsa, bu durum çocuk için sorun yaratabilir. Çocuk, annenin yansıtmaları aracılığıyla kendini değil, annenin duygularını (örneğin, kaygısını, öfkesini, beklentilerini) deneyimler ve bu, çocuğun kendi benlik algısını geliştirmesini zorlaştırabilir.
Bu Durumun Sorunlu Yönleri
- Çocuğun Benlik Gelişiminin Sekteye Uğraması:
- Çocuk, anneye yoğun ihtiyaç duyduğu bir dönemde (örneğin, bebeklik veya erken çocukluk), anneden kendi duygularını ve ihtiyaçlarını yansıtmasını bekler. Ancak anne, kendi duygusal yüklerini (örneğin, depresyon, stres, mükemmeliyetçilik) çocuğa yansıttığında, çocuk kendi duygularını anlamakta zorlanır. Örneğin, sürekli kaygılı bir anne, çocuğun her ağlamasında aşırı tepki verirse, çocuk kendi duygularını değil, annenin kaygısını deneyimler ve bu, çocuğun duygusal düzenleme yeteneğini olumsuz etkileyebilir.
- Annenin Yansıtmalarının Çocuğu “Tanımlaması”:
- Winnicott, sağlıklı bir yansıtmanın çocuğun “varlığını” (being) desteklemesi gerektiğini söyler. Ancak anne, çocuğun ihtiyaçlarını değil de kendi beklentilerini yansıttığında, çocuk kendini “anne tarafından tanımlanmış” bir varlık olarak algılar. Örneğin, bir anne sürekli “Sen çok uslu bir çocuk olmalısın” derse, çocuk kendi doğal duygularını (örneğin, öfke, merak) bastırmak zorunda kalabilir ve annenin beklentilerine uymaya çalışabilir. Bu, çocuğun özgün benliğini geliştirmesini engeller.
- Bağımlılık ve Ayrışma Sorunları:
- Anneye yoğun ihtiyaç duyulan dönemde, eğer annenin yansıtmaları çocuğun ihtiyaçlarına değil de annenin kendi duygularına odaklanırsa, çocuk anneden sağlıklı bir şekilde ayrışmakta (individuation) zorlanabilir. Örneğin, anne sürekli “Sensiz yapamam, bana ihtiyacın var” gibi mesajlar verirse, çocuk kendi özerkliğini geliştirmek yerine annenin duygusal ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanabilir. Bu, ileride bağımlı ilişkiler kurma eğilimine yol açabilir.
Gündelik Hayattan Örnekler
- Kaygılı Anne Örneği: 2 yaşındaki bir çocuk, parkta oynarken düşüyor ve ağlamaya başlıyor. Anneye yoğun bir ihtiyaç duyduğu bu anda, anne aşırı kaygılı bir şekilde tepki veriyor: “Aman Tanrım, çok mu kötü düştün? Hemen doktora gidelim!” Çocuğun aslında küçük bir sıyrığı var ve sakinleştirilmeye ihtiyacı var. Ancak annenin kaygılı yansıtmaları, çocuğun kendi duygusunu (hafif bir acı ve şaşkınlık) anlamasını zorlaştırıyor. Çocuk, annenin kaygısını içselleştiriyor ve kendi deneyimi yerine annenin duygusunu yaşıyor. Zamanla, çocuk her küçük olayda aşırı kaygılı tepkiler vermeye başlayabilir, çünkü annenin yansıtmaları onun duygusal algısını şekillendirmiştir.
- Mükemmeliyetçi Anne Örneği: 4 yaşındaki bir çocuk, annesiyle resim yapıyor. Çocuk, renkli bir çizim yapmaktan keyif alıyor, ancak anne sürekli “Bu çizgiler çok karışık, daha düzgün çizmelisin, bak böyle yap” diyerek müdahale ediyor. Çocuğun anneye ihtiyaç duyduğu bu anda, annenin yansıtmaları çocuğun yaratıcılığını değil, kendi mükemmeliyetçi beklentilerini yansıtıyor. Çocuk, kendi spontane yaratıcılığını ifade etmek yerine, annenin standartlarına uymaya çalışıyor ve bu, çocuğun özgüvenini ve özgünlüğünü olumsuz etkileyebilir.
- Duygusal Olarak Ulaşılmaz Anne Örneği: 1 yaşındaki bir bebek, annesiyle bağ kurmak için ona gülümsüyor ve elini uzatıyor. Ancak anne, o sırada kendi depresif ruh haliyle meşgul olduğu için bebeğin bu ihtiyacını fark etmiyor ve tepkisiz kalıyor. Bebek, anneye yoğun ihtiyaç duyduğu bu anda anneden sevgi dolu bir yansıtma yerine duygusal bir boşluk deneyimliyor. Bu durum, bebeğin temel güven duygusunu (Winnicott’ın “holding” kavramı) geliştirmesini zorlaştırabilir ve ileride ilişkilerinde güvensizlik hissetmesine yol açabilir.
Winnicott’ın Perspektifinden Çözüm
Winnicott’a göre, annenin “yeterince iyi anne” (good enough mother) olması, çocuğun sağlıklı bir şekilde gelişmesi için kritik öneme sahiptir. Yeterince iyi anne:
- Çocuğun ihtiyaçlarını büyük ölçüde karşılar, ama mükemmel değildir. Bu, çocuğun hayal kırıklıklarıyla başa çıkmayı öğrenmesini sağlar.
- Çocuğun duygularını yansıtırken, kendi duygusal yüklerini çocuğa dayatmaz. Örneğin, çocuk ağladığında anne sakin bir şekilde “Üzüldün, değil mi? Gel sarılalım” diyerek çocuğun duygusunu yansıtır, ama kendi kaygısını çocuğa yüklemez.
- Çocuğun yıkıcı dürtülerine (örneğin, öfke, bağımsızlık çabaları) sevgiyle yanıt verir. Örneğin, çocuk “Hayır, istemiyorum!” diye bağırdığında, anne bu öfkeyi cezalandırmak yerine, “Bunu yapmak istemiyorsun, anladım, başka ne yapalım?” diyerek çocuğun duygularını kabul eder.
Metnin Bağlamında “Yansıtmalar” ve “Yıkıcılık” İlişkisi
Metnin özetinde tartışılan “yıkıcılık” kavramıyla bu durum arasında bir bağ var. Çocuğun anneye yoğun ihtiyaç duyduğu dönemde, annenin yansıtmaları eğer çocuğun ihtiyaçlarını değil de annenin kendi duygularını (örneğin, kaygı, beklenti) yansıtıyorsa, çocuk kendi yıkıcı dürtülerini (örneğin, öfke, hayal kırıklığı) ifade etmekte zorlanabilir. Bu, çocuğun nesneyi (anneyi) “yok etme” (sembolik olarak) ve nesne kullanımına geçiş yapma sürecini engelleyebilir. Çünkü çocuk, annenin duygusal yüklerini taşıyarak kendi özerkliğini ve yıkıcı dürtülerini sağlıklı bir şekilde ifade etme şansını bulamaz.
Sonuç
“Anneye yoğun ihtiyaç duyduğunda onun yansıtmalarına maruz kalmak”, çocuğun psişik gelişiminde kritik bir meseledir. Eğer annenin yansıtmaları çocuğun ihtiyaçlarını değil de annenin duygusal durumunu yansıtıyorsa, bu durum çocuğun benlik algısını, duygusal düzenleme yeteneğini ve özerklik gelişimini olumsuz etkileyebilir. Winnicott’ın önerdiği çözüm, annenin “yeterince iyi” bir şekilde çocuğun duygularını yansıtması, kendi duygusal yüklerini çocuğa dayatmaması ve çocuğun yıkıcı dürtülerine sevgiyle yanıt vermesidir. Bu, çocuğun hem anneyi sağlıklı bir şekilde “kullanabilmesini” hem de kendi benliğini geliştirmesini sağlar.
Kaynak , Oyun ve Gerçeklik