Deli Kadın Hikâyeleri: Psişik, Felsefi ve Mitolojik Bir Okuma, Bilinçaltının Gölgeleri
Mine Söğüt’ün Deli Kadın Hikâyeleri, bilinçaltının labirentinde gezinen kadınların hikâyelerini anlatır. Her bir karakter, Carl Jung’un gölge arketipine benzer şekilde, bastırılmış arzularını ve toplumsal dayatmalara karşı öfkelerini delilik kisvesi altında dışa vurur. Bu delilik, bir isyan biçimidir; akıl sınırlarının ötesine geçerek özgürleşmenin, aynı zamanda da lanetlenmenin bir yoludur. Freud’un bastırma teorisine paralel olarak, kadınların bilinçaltında biriken travmalar, fantastik imgeler aracılığıyla yüzeye çıkar. Örneğin, bir hikâyede gerçeklik ile rüya arasındaki sınırlar bulanıklaşır; bu, psişik bir kırılma anını temsil eder ve karakterin içsel kaosuyla yüzleşmesini sağlar.
Fantastik Unsurlar: Gerçekliğin Ötesinde
Söğüt’ün anlatısı, gerçeküstücülüğün sınırlarında gezinir. Fantastik öğeler, kadınların iç dünyasını dışa vuran bir ayna gibidir. Bu öğeler, toplumsal gerçekliğin sert çizgilerini yumuşatarak, karakterlerin psişik yaralarını görünür kılar. Örneğin, bir kadının gökyüzüne yükselen hayali, belki de özgürlüğe duyulan özlemin sembolüdür; bu, mitolojik İkarus’un kanatlarına benzer, ancak düşüş yerine bir başkaldırıya işaret eder.
Delilik: Özgürlük mü, Lanet mi?
Delilik, Söğüt’ün eserinde hem bir özgürlük alanı hem de bir mahkûmiyet olarak işlenir. Felsefi açıdan, delilik, Camus’nün absürd kavramına yakın bir şekilde, insanın varoluşsal anlam arayışının bir yansımasıdır. Toplumun “normal” kabul ettiği sınırları reddeden kadınlar, delilikle hem özgürleşir hem de yalnızlaşır. Bu, Nietzsche’nin “delilik, bireyin tanrısal yaratıcılığına açılan kapı” fikrini anımsatır; ancak Söğüt’ün kadınları, bu kapıdan geçerken toplumsal cinsiyet rollerinin ağırlığını da taşır.
Medea’nın İntikamı: Bazı kadınlar, Yunan mitolojisindeki Medea gibi, ihanet ve dışlanma karşısında öfkelerini yıkıcı bir güçle dışa vurur. Medea’nın çocuklarını öldürmesi, Söğüt’ün kadınlarının delilikle patlayan öfkelerine paralel bir isyanı temsil eder.
Persephone’nin İkiliği: Persephone’nin yeraltı dünyası ile yeryüzü arasındaki gidiş-gelişi, Söğüt’ün kadınlarının bilinçaltı ile gerçeklik arasındaki salınımını yansıtır. Onlar, hem kurban hem de kendi kaderlerinin efendisi olarak belirir.
Lilith’in Başkaldırısı: Yahudi mitolojisindeki Lilith, ataerkil düzene boyun eğmeyi reddeden ilk kadın olarak, Söğüt’ün kadınlarının delilikle özgürleşme arzusunu simgeler. Delilik, Lilith’in lanetli özgürlüğü gibi, hem güçlendirici hem de dışlayıcıdır.
Deli Kadın Hikâyeleri, psişik ve felsefi bir derinlikle, kadınların bilinçaltındaki sırları ve toplumsal baskıların yarattığı deliliği mitolojik bir çerçevede ele alır. Söğüt, fantastik unsurları kullanarak gerçekliği yeniden inşa eder ve kadınların susturulmuş seslerini mitolojik bir koro gibi yükseltir. Bu hikâyeler, hem bireysel hem de kolektif bir isyanın manifestosudur; delilik, sırların açığa vurulduğu ve özgürlüğün bedelinin ödendiği bir alandır.