Don Kişot’un Hayalî Düşmanları ve Siyasette Öteki Yaratımı

Don Kişot’un yel değirmenlerine karşı kılıcını çekmesi, insan zihninin kendi yarattığı düşmanlarla mücadelesinin evrensel bir sembolüdür. Bu anlatı, günümüz siyasetinde “öteki”nin inşa edilmesi ve düşmanlaştırma pratikleriyle derin bir bağ kurar. Cervantes’in kahramanı, hayalî düşmanları gerçek sanarak savaşırken, modern siyasette de öteki, kimi zaman bir ideoloji, bir topluluk ya da soyut bir tehdit olarak kurgulanır. Bu metin, Don Kişot’un bu serüvenini, Carl Schmitt’in “düşman” kavramıyla ilişkilendirerek, siyasal öteki yaratımının kökenlerini, işleyişini ve sonuçlarını çok boyutlu bir şekilde inceler.

Hayal ile Gerçeğin Kesişimi

Don Kişot’un yel değirmenlerini dev sanması, insan zihninin gerçekliği çarpıtma eğilimini gözler önüne serer. Bu çarpıtma, yalnızca bireysel bir yanılsama değil, aynı zamanda kolektif bir inşa sürecidir. Siyasette öteki, genellikle bir tehdit algısı yaratmak için bilinçli olarak kurgulanır. Toplumlar, kendi kimliklerini tanımlamak için bir karşıtlığa ihtiyaç duyar; bu, “biz”i “onlar”dan ayıran bir sınır çizer. Don Kişot’un düşmanları, onun şövalyelik ideallerini somutlaştırmak için vardır; benzer şekilde, siyasal aktörler, kendi meşruiyetlerini pekiştirmek için ötekini bir ayna olarak kullanır. Bu ayna, bazen bir ideolojik rakip, bazen bir etnik grup, bazen de soyut bir “tehlike” olarak şekillenir. Don Kişot’un hayalleri, onun kendi anlam arayışının bir yansımasıdır; siyasette ise öteki, güç yapılarının bir aracıdır.

Düşmanın Varoluşsal Gerekliliği

Carl Schmitt’in siyaset felsefesi, “dost-düşman” ayrımını siyasal olanın temeli olarak görür. Schmitt’e göre, bir topluluğun kimliği, düşman olarak tanımladığı bir varlığa karşı konumlanarak oluşur. Don Kişot’un yel değirmenleriyle savaşı, bu kavramın absürt bir yansımasıdır; çünkü düşman, gerçek bir tehdit olmaktan çok, kahramanın kendi varoluşsal boşluğunu doldurmak için yarattığı bir kurgudur. Modern siyasette de düşman, çoğu zaman somut bir tehlike değil, bir anlatıdır. Örneğin, Soğuk Savaş döneminde komünizm ya da kapitalizm, karşılıklı olarak birbirini “öteki”leştirerek kendi kimliklerini güçlendirmiştir. Schmitt’in düşman kavramı, bu ötekileştirmenin yalnızca stratejik değil, aynı zamanda varoluşsal bir ihtiyaç olduğunu öne sürer. Don Kişot’un hayalî devleri, onun kahramanlık arzusunu canlı tutar; siyasette ise öteki, bir topluluğun birliğini ve anlamını sürdürmek için kullanılır.

Kimliğin İnşasında Ötekinin Rolü

Siyasal öteki yaratımı, kimlik inşasının temel bir aracıdır. Don Kişot, şövalye kimliğini sürdürebilmek için düşmanlara ihtiyaç duyar; çünkü kahramanlık, bir antagonist olmadan anlamını yitirir. Benzer şekilde, siyasal aktörler, bir grubu “biz” olarak tanımlamak için bir “onlar” yaratır. Bu süreç, toplumsal bağları güçlendirse de, aynı zamanda ayrışmayı ve çatışmayı körükler. Öteki, yalnızca bir dış tehdit olarak değil, aynı zamanda içsel bir birleştirici olarak işlev görür. Örneğin, popülist söylemler, “halk” ile “seçkinler” arasında bir karşıtlık kurarak, toplumsal mobilizasyonu sağlar. Don Kişot’un yel değirmenleri, onun kendi iç dünyasının bir yansımasıdır; siyasal öteki ise, bir toplumun korkularının, arzularının ve çelişkilerinin bir aynasıdır.

Anlatının Gücü ve Gerçekliğin Çarpıtılması

Don Kişot’un hikâyesi, anlatıların gerçekliği nasıl şekillendirdiğini gösterir. Onun yel değirmenlerini dev sanması, bir anlatının zihni nasıl ele geçirebileceğinin kanıtıdır. Siyasette de anlatılar, ötekini inşa etmek için güçlü bir araçtır. Medya, propaganda ve siyasal söylemler, ötekini belirli stereotiplerle tanımlar: terörist, göçmen, ideolojik rakip. Bu anlatılar, toplumu mobilize etmek ve siyasal hedefleri meşrulaştırmak için kullanılır. Schmitt’in düşman kavramı, bu anlatıların yalnızca bir araç değil, aynı zamanda siyasal varoluşun bir koşulu olduğunu savunur. Don Kişot’un hayalî düşmanları, onun dünyasını anlamlandırmasını sağlar; siyasal anlatılar ise toplumların kaotik gerçeklik karşısında bir düzen arayışını destekler.

Etik Sorular ve Ötekileştirmenin Bedeli

Öteki yaratımı, siyasal bir strateji olmanın ötesinde, derin etik sorunlar barındırır. Don Kişot’un yel değirmenleriyle savaşı, kimseye zarar vermeyen bir hayal gibi görünebilir; ancak siyasal ötekileştirme, genellikle gerçek dünyada ayrımcılığa, şiddete ve dışlamaya yol açar. Schmitt’in düşman kavramı, bu etik soruları görmezden gelir ve düşmanı siyasal bir zorunluluk olarak sunar. Ancak, ötekileştirme süreci, insanlık onurunu zedeler ve toplumsal barışı tehdit eder. Don Kişot’un trajedisi, kendi hayalleriyle savaşında yatarken, siyasal ötekileştirmenin trajedisi, gerçek insanların acı çekmesindedir. Öteki, bir kurgu olsa da, bu kurgunun sonuçları somut ve yıkıcıdır.

Anlam Arayışının Evrenselliği

Don Kişot’un hikâyesi, insanlığın anlam arayışının bir yansımasıdır. Onun hayalî düşmanları, varoluşsal bir boşluğu doldurma çabasının ürünüdür. Siyasette öteki yaratımı da benzer bir arayışın parçasıdır: Toplumlar, kaotik bir dünyada kimliklerini ve amaçlarını tanımlamak için düşmanlara ihtiyaç duyar. Schmitt’in düşman kavramı, bu arayışın siyasal bir biçimini sunar; ancak Don Kişot, bu arayışın hem trajik hem de absürt yönlerini açığa çıkarır. Öteki, yalnızca bir tehdit değil, aynı zamanda insanın kendi varoluşsal sorularına verdiği bir yanıttır. Bu yanıt, bazen bir yel değirmeni, bazen bir ideoloji, bazen de bir topluluktur.

Don Kişot’un yel değirmenleriyle savaşı, siyasal ötekileştirmenin hem evrensel hem de zamansız bir metaforu olarak durur. Bu metafor, insan zihninin kendi kurgularıyla nasıl şekillendiğini ve bu kurguların toplumsal gerçekliği nasıl dönüştürdüğünü gösterir. Schmitt’in düşman kavramı, bu süreci sistemleştirirken, Don Kişot’un hikâyesi, onun insanî ve trajik boyutlarını hatırlatır. Öteki yaratımı, siyasal bir strateji olmanın ötesinde, insanlığın kendi anlam arayışının bir yansımasıdır; ancak bu arayış, hem birleştirici hem de yıkıcı sonuçlar doğurur.