Duyulmayan Sesler
Kaygan Parça, İçsel Müttefik: İlişkisel Tutulmanın Doğuşu
“Beni tutamazsın. Ama tuttuğunda da dağılabilirim.”
— Ulaşılamayan hastanın sessiz fısıltısı
I. Sessizliğin Kıyısında: Ulaşılamayan Hastanın Anatomisi
Ulaşılamayan hasta, terapi odasında fiziksel olarak bulunmasına rağmen, ruhsal olarak bir buhar gibi dağılır.
Kimi zaman uykuludur, kimi zaman yorgun, kimi zaman saldırgandır.
Ama bu davranışların ardında, genellikle tek bir ortak kök yatar:
Tutulamamış olmak.
Çocukken düşmesine izin verilmiş, ağlaması duyulmamış, duygularıyla oyun kurulamamış bir benlik, yıllar sonra terapi odasında da aynı şeyi tekrar eder:
Tutulamaz.
II. Kayganlık: Savunma mı, Çaresizlik mi?
Bir hastanın terapi ilişkisine kaygan, kaçamak ya da aşırı değişken tepkiler vermesi, çoğu zaman “direnç” olarak okunur.
Ama daha dikkatli baktığımızda, bu davranışların çoğu:
- Tutulmamış olmanın izleri
- Temasın bedeninde yarattığı tehdidin yankılarıdır
- Ve daha da derininde:
“Eğer şimdi biri beni gerçekten tutarsa, o zaman ben –ilk kez– kırılabilirim.”
Bu kayganlık bazen bir rüyada, bazen bir jestte, bazen de terapistin ses tonuna verilen ani tepkilerde belirir.
III. Tutmaya Yardım Eden Parça: İçsel Müttefikin Doğuşu
Bazı anlar vardır.
Hastanın bir parçası, o kayganlığın içinden çıkıp terapiste şu sinyali verir:
“Ben sana yardım edebilirim. Beni tut.”
Bu cümle dile gelmez belki, ama bir rüyada, bir tekrar eden imajda, belki de sadece sustuğu anda düşmeyen gözlerinde belirir.
Ve terapist, ilk kez sadece “tutan” değil, aynı zamanda “tutulmaya yardım edilen” kişi olur.
Hasta artık sadece pasif bir nesne değil, ilişki kuran bir özne parçası taşır.
IV. Yorumun Rüyaya Doğurduğu Alan
İşte tam bu noktada terapi odasında bir şey olur:
Rüya, geçmişin donmuş artığı olmaktan çıkar.
O andaki ilişkinin içinden canlı bir deneyim olarak doğar.
Bu rüya, bazen bir annenin kaygan bir bebeği tutamaması gibi sahneleri içerir.
Ama bu kez, bebek suya batarken hasta annenin yardımına koşar.
Terapötik ittifak, dış gerçeklikte değil, iç dünya sahnesinde kurulmuştur.
V. Bütünleşme: Ruhsal Akışın Yeniden Başlaması
Bu gelişmeler, parçalı benliğin birbiriyle konuşmaya başladığını gösterir.
Kıskanan parça, öfkeli parça, temas isteyen parça… artık aynı iç odada buluşabilir.
Bu bir “tedavi” değil; bir başlangıçtır.
Hasta kendisini tutacak bir başkasını bulduğunda, ilk kez kendi parçalarını da tutabilir hale gelir.
Terapist bir “tutucu” değil, bir tanık ve bir refakatçidir artık.
Ve sessiz hasta, yavaş yavaş konuşmaya başlar.
VI. Sessizliğin Ardındaki Cümle
“Beni bir anne gibi hissettiriyorsun. Zavallı, yetersiz, dağılmış…”
Bu, çoğu zaman bir saldırı gibi görünse de, aslında şu anlama gelir:
“Senin de beceriksiz olabileceğini görmem beni rahatlatıyor. Çünkü ben de öyleydim. Ve bu hâl kabul edilebilir mi, görmek istiyorum.”
İlişki, artık bir savaş alanı değil, bir oyun zemini olmaya başlar.