Ego’nun Yüksek Düzeyli İşlevlerinin Bile Savunmaya Dönüşebilmesi.
🧠 1. “Gözlem, duyarlılık ve eleştiri gibi… ego işlevleri”
Normalde bunlar, sağlıklı bir ego’nun göstergesidir:
- Gözlem: Kendi deneyimlerinin farkında olabilmek
- Duyarlılık: Başkalarının hislerini sezebilmek
- Eleştiri: Kendi davranışlarını değerlendirebilmek
Ama bu yetiler her zaman iyileşmeye hizmet etmez. Çünkü…
🛡️ 2. “… bu ego işlevleri bazen terapi sırasında analisti kendinden uzaklaştırmak ve benliğin diğer kısımlarını uzak tutmak için kullanıldıkları sürece…”
Burada muazzam bir paradoks var:
Hasta, “zekâsı” ile iyileşmeyi engelliyor olabilir.
Ne olur?
- Gözlem → aşırı kontrol hâline gelir
- Duyarlılık → manipülasyona, hipervijilansa dönüşür
- Eleştiri → kendi duygusallığını ya da ihtiyaçlarını bastırmak için kullanılır
🔁 Bu durumda ego işlevleri bir “zırha” dönüşür.
Hasta odadadır ama duvarlar arkasından izliyordur.
Analiste yakın görünür ama asla gerçekten teslim olmaz.
🧩 3. “Hasta bu alanına sağlıklı bir şekilde ulaşamaz.”
Yani:
- Bu işlevler, içgörü üretmiyor
- Tam tersine gerçek temasın önünde bir filtreye dönüşüyor
- Benliğin travmatize, kırılgan, regresif ya da utanç taşıyan parçaları erişilemez hâlde kalıyor
Terapi ilerlemiş gibi görünür, ama aslında:
- Güvenli parçalar konuşur
- Kırılgan parçalar susar
- Ve süreç semantik ama duygusal olarak boş kalır
🔍 Klinik Açıdan: Bu Durumu Nasıl Anlarız?
- Hasta çok konuşur ama hiç hissetmez
- Analistin içinden sık sık şu geçer: “Burada bir şey eksik ama ne?”
- Seans sonlarında analist bitkin ama temassız hissedebilir
- “Ağlamayı bilen” hasta, asla ağlamaz
- “Her şeyi anlayan” hasta, kendine temas etmez
🔄 Tedavi Edici Fırsat: Savunma Olarak Zekânın Tanınması
Terapist bu durumu şöyle ele almalıdır:
“Senin bu kadar ince gözlem yapabilmen büyüleyici. Sanki aynı zamanda seni senden de koruyor gibi…”
Bu, hem hastanın savunmasına saygı duyar, hem de onun arkasındaki görülmemiş çocuğu işaret eder.
🧶 SONUÇ:
Bazen en yüksek işlevlerimiz, en derin acılarımızı saklamak için inşa edilmiş görünmez zindanlardır.
Ve bu zindanlar, parlaktır, zekidir, iyi konuşur — ama hissedemez.
“Ulaşılamayan hasta” sadece konuşmak istemeyen değil, kendini zekice gizleyebilen kişidir.
Ve bu kişi, yalnızca duyulmakla değil; temasla, sabırla, sezgiyle çağrılabilir.



