”Ev, Sınıfsal Bilinçdışıdır. ”

Mekân, sadece mimari değil, ideolojik ve duygusal olarak da kodlanır. Yani ev dediğimiz şey sadece duvarlar ve çatılar değil; sınıf, aidiyet, bastırılmışlık, korunma arzusu ve dışlanma korkusu gibi derin anlamlar taşır. Şimdi bu düşünceyi çok yönlü bir şekilde açalım:”Ev, sınıfsal bilinçdışıdır” cümlesi üzerine kuracağımız bu açılım, hem mekânın psikoanalitik anlamları, hem de toplumsal yapının bastırdığı arzular, korkular ve sınıf kavramlarıyla birlikte çok katmanlı bir analiz yapalım.


🏚️ Ev, Sınıfsal Bilinçdışıdır: Bastırılanın Mimarisi

🧠 1. Psikanalitik Katman: Bastırılanın Mekânı

Freud’a göre bilinçdışı, bastırılan arzuların ve travmaların depolandığı bir yapıdır. Ev de kültürel olarak aynı işlevi görür:

  • Her ev, yalnızca yaşanılan değil, gizlenen, unutulan, temsil edilmeyen şeylerin taşıyıcısıdır.
  • Bastırılan şiddet, cinsellik, sınıfsal aşağılanma ya da göç deneyimi, evin içinde sessizce yankılanır.

📌 Bir odanın kullanılmayan köşesi bile bazen kolektif bir suçun mekânıdır.

🪜 2. Mekânın Hiyerarşisi = Sınıfsal Hiyerarşi

Sosyolojik olarak evin katları, odaları ve giriş-çıkış düzeni bile sınıfsal farkları görünmez biçimde kodlar:

MekânAnlamı
Üst katlarİktidar, görünürlük, temizlik
Alt katlar / bodrumHizmet, bastırılan emek, geçmiş
KoridorlarGeçişlik, görünmez hareket, gölge
Balkon / manzaraStatü, bakış, kontrol

Bir apartmanda kim yukarıda oturur, kim aşağıda sıkışır, sadece kira farkı değil; toplumsal görünürlüğün hiyerarşisidir.

Mekânın Katları, Toplumun Katmanlarıdır

Örneğin Parasite filmini dikkate alırsak bu filmdeki üç mekânsal düzlem:

  • Üst kat (Park ailesinin evi) → Bilinç, Persona, Toplumsal İdeal
  • Sokak seviyesindeki bodrum (Kim ailesinin evi) → Gölge, Bastırılmış Sınıf
  • Yer altındaki sığınak → Kolektif Travma, Bastırılmış Tarih

Bu yapıyı Lacan’la birlikte okursak:

  • Üst kat: Simgesel düzen – yasa, norm, görünürlük
  • Alt kat: Gerçek – dile gelmeyen, temsil edilemeyen bastırılmış içerik

📌 Evin katları arasındaki her iniş, bir bilinçdışı kapının açılmasıdır.



💭 3. Ev = Hem Güvenlik Hem Tutsaklık

Bachelard’ın dediği gibi, ev aynı anda hem rahim (koruyucu) hem mezar (tutuklayıcı) olabilir.
Ev, bireyin:

  • Kendini “dışarıdan” koruduğu yerken,
  • Aynı zamanda içindeki sınıfsal ve kültürel kodlara mahkûm olduğu yerdir.

📌 Göçmen evleri, taşrada kalmış aile evleri, kadınların “çıkamadığı” mutfaklar…
Hepsi bu çifte işlevin örneğidir.

Evin mimarisi “güzel”, “minimal”, “aydınlık” olabilir.
Ama bu yalnızca görünürlük politikasıdır.

İçeride neyin olmadığı, neyin bastırıldığı daha çok şey söyler.

Evin düzeni:

  • Hizmetçinin mutfağı görmemesi
  • Işıkların sadece üst kata göre ayarlanması
  • Güneş ışığının “estetikle sınırlanması”

📌 Bu, hafızayı düzenlemek değil; toplumsal hatırayı bastırmaktır.


🔍 4. Sınıfsal Bellek ve Evin Hatırlattıkları

Evler sadece barınak değil, hafıza mekânlarıdır.
Ve sınıfsal geçmiş, bu mekânlara şu yollarla siner:

  • Büyükannelerin evindeki plastik örtüler = yoksulluk bilinci
  • Kapının arkasına gizlenen borç mektupları
  • Tül perde takıntısı = dışarıya “temiz görünme” arzusu
  • “Misafir odası” = hiç kullanılmayan ama “statü” taşıyan boşluk

📌 Bunlar bilinçli davranışlar değil; sınıfsal bilinçdışının tekrarlarıdır.

Sınıf farkı evin içindeki erişim farklılıklarında saklıdır:

  • Park ailesi için ön kapı → dünyaya çıkış, karşılama
  • Kim ailesi için ev → sadece girmesi gereken yer

Evin içindeki hizmetli koridorları, görünmeyen geçitleri ve bodrum katları → sınıfın hem görülmesini engeller hem de bastırıldığını garanti eder.

📌 Bu, tam anlamıyla bir “bilinçdışı mimari”dir.
Freud’un ev metaforuyla düşündüğümüzde:

“Ev ne kadar steril görünüyorsa, bastırılan o kadar güçlüdür.”


📦 5. Ev Sahipliği = Mülkiyetin Fetişleştirilmesi

Modern toplumda “ev sahibi olmak”, sadece barınmak değil:

  • Statü,
  • Güvence,
  • “Ben başardım” duygusunun sembolüdür.

Ama bu sahiplik arayışı, aslında belirsizlikle baş edememenin kolektif stratejisidir.

“Ev sahibi olan birey, artık görünmez değildir” mitosu, sınıfsal travmaya karşı bir savunmadır.

Ve ne yazık ki bu mit, kiracıları, yurtsuzları, göçmenleri, topraksızları gölgeye iter.


🧨 6. Günümüz Gerçeği: Evin İmkânsızlığı

Kapitalist sistemde:

  • Evler “yaşanacak alan” olmaktan çok, yatırım aracı oldu.
  • Artık insanlar evde değil, uygun kira sistemlerinde yaşıyor.
  • Kolektif olarak “bir yere ait olmak” arzusu çöktü.
  • Ev, artık çoğu için bir fantazma: ulaşılamayan, sahte, reklamvari bir ütopya.

📌 Bu da toplumsal güvensizlik, aidiyetsizlik, kolektif anksiyete üretir.
Çünkü ev artık korumuyor, saklamıyor, sadece piyasanın bir girdisi.

ungiyen anlamda ev:

  • Rahim (koruyan),
  • Mezarlık (tutuklayan),
  • Tapınak (yücelten) olabilir.

Parasite’te ev, bu üçünün de ters yüz edildiği bir labirenttir:

  • Korunmazsın, dışlanırsın.
  • Tapınılmazsın, hizmet edersin.
  • Mezara gitmezsin, evin altına gömülürsün.

📌 Jung’un “arketipsel mekân” kavramıyla bağlarsak:
Ev, “benliğin iç mekânıdır.”
Ama burada benlik, bölünmüştür.
Yukarıdakiler persona’yı, aşağıdakiler gölgeyi taşır.


🔮 SONUÇ: Ev, Asla Yalnızca Ev Değildir

Ev, sınıfsal bilinçdışıdır.
Çünkü:

📌 Ve en çarpıcısı:

Evin dışı rüya gibi görünüyorsa, içindeki gerçekliğe güvenebilir miyiz?

Yazılarımızı paylaşmayı ve daha çok kişiye ulaşmamızı sağlayarak bize destek olmayı unutmayın. 👇

#sinema, #perşembe, #psikoloji , #sembolikokuma, #psikanaliz, #calrgustavjung, #filmanalizi , #bilinçdışı