Here We Are Filmi ve Otizm ve Babalık Rolleri

🎬 Here We Are (2020, Nir Bergman)

“Here We Are”, yalnızca bir baba-oğul hikâyesi değil, aynı zamanda babalığın korunma dürtüsü ile bırakma cesareti arasındaki ince çizgide yürüyen bir içsel yolculuğu anlatır.

Aharon, otistik oğlu Uri’ye adanmış bir hayattadır. Dış dünyanın karmaşasından uzak, birlikte kurdukları sade rutin içinde yaşarlar. Ancak Uri artık genç bir yetişkindir ve annesi onun özel bir kurumda bağımsızlaşabileceğini düşünür. Aharon ise bu ayrılığa hazır değildir—belki de ayrılığı kabul etmek, kendini bir baba olarak yeniden tanımlamak anlamına gelecektir.

Film, “Kime veda ediyoruz: çocuklarımıza mı, yoksa eski benliğimize mi?” sorusunu sarsıcı bir duyarlılıkla sorar. Aharon’un direnci yalnızca oğluna dair koruyucu bir içgüdü değil; aynı zamanda kendi varoluşsal kimliğinin çözülmesidir. Yıllarca üzerine giydiği “kendini feda eden baba” rolü, onun varoluşsal omurgası olmuştur. Bu rol, sadece bir ebeveynlik modeli değil; aynı zamanda bir kimlik kalkanıdır. Uri’nin ayrılığıyla birlikte, Aharon sadece bir oğlunu değil, kendini tanımladığı, kendini meşrulaştırdığı benliği de terk etmek zorundadır.

Film bu noktada yalnızca bir otizm temsili sunmakla kalmaz; aynı zamanda bakım veren kimliklerin görünmeyen bedelini, ebeveynliğin ayrılık ve kayıpla iç içe geçmiş yapısını, ve toplumun bakım ilişkilerine yüklediği çelişkili beklentileri de gözler önüne serer.

Otizmle ilgili derin bir içgörü sunan film, bu deneyimi ne romantize eder ne de dramatize eder. Aksine, erişilebilirlik, bağımsızlaşma, sistemsel desteklerin sınırları, ve ötekileştirilen bireylerin nerede, kim tarafından ve nasıl temsil edildiği gibi konularda izleyiciyi sessiz ama güçlü sorularla baş başa bırakır. Film, otizmi “anlatılan bir şey” olmaktan çıkarır, “yaşanan bir şey” olarak gösterir. Bu da onu yalnızca bilgilendirici değil, aynı zamanda dönüştürücü bir anlatıya dönüştürür.

Bu yüzden Here We Are, empatiyle değil—çünkü empati çoğu zaman dışsal ve yüceltilmiş kalır—samimiyetle izlenmesi gereken bir yapımdır. Yani kırılganlıkla, dirençle, çaresizlikle, duygusal çelişkilerle yüzleşmeye hazır bir kalple.

Otizmle ilgili derin bir içgörü sunan film, aynı zamanda erişilebilirlik, bakım ilişkileri ve bireyleşme gibi konularda çarpıcı sorular yöneltir. Empatiyle değil, samimiyetle izlenmesi gereken bir yapım.