İyiyim, Gerçekten mi?” – İyileşiyor Gibi Görünmenin Psikodinamiği
Terapi sürecinin en yanıltıcı ve en hassas anlarından birini, yani sahte bir iyilik halinin ardındaki karmaşık dinamikleri anlamak önemlidir. Terapide “İyiyim” demek, bazen en güçlü direniş cümlesi olabilir.
Terapi odası, acıların, çatışmaların ve umutların dile geldiği bir sahnedir. Aylarca süren zorlu çalışmanın ardından, hasta bir gün seansa gelir ve o sihirli cümleyi söyler: “Biliyor musunuz, artık çok iyiyim. Sanırım sorunlarımı aştım.” Anksiyetesi azalmış, semptomları kaybolmuş, hayata karşı daha enerjik görünmektedir. İlk bakışta bu, terapinin zafer anıdır. Ancak tecrübeli bir analistin zihninde bu parlak tablonun arkasında bir alarm zili çalar: Bu gerçek bir iyileşme mi, yoksa psikanalitik literatürde “sağlığa kaçış” (flight into health) olarak bilinen, direncin en sofistike ve kurnazca biçimi mi?
“İyileşiyor gibi görünmek”, çoğu zaman iyileşmenin kendisinden kaçmanın en etkili yoludur. Bu sahte baharın arkasında, kişinin kendisinden bile gizlediği derin psikodinamik motorlar çalışır.
1. “Sağlığa Kaçış” Nedir? Bir Savunma Olarak İyileşme
Sağlığa kaçış, egonun, terapi sürecinde ortaya çıkmakta olan dayanılmaz bir kaygıyla, acı verici bir anıyla veya rahatsız edici bir arzuyla yüzleşmekten kaçınmak için başvurduğu bilinçdışı bir manevradır. Terapi, asıl “yaraya”, yani semptomların kökenindeki temel çatışmaya tehlikeli bir şekilde yaklaştığında, ego acil durum frenini çeker. Bu fren, tüm sorunların “sihirli bir şekilde” ortadan kalktığı sahte bir iyilik halidir.
Gerçek iyileşme genellikle yavaş, sancılı, gelgitli ve çelişkilerle doludur. Sağlığa kaçış ise genellikle ani, tam ve şüphe uyandıracak kadar pürüzsüzdür. Bu, fırtınadan hemen önceki o aldatıcı sessizlik gibidir.
2. Bu Sahte İyiliğin Arkasındaki Motorlar: Neden Aniden “İyileşiriz”?
Kişinin bu sahte iyilik haline sığınmasının altında yatan birkaç temel dinamik vardır:
- Asıl Yaraya Yaklaşmanın Dehşeti: Terapi, kişinin tüm hayatını üzerine inşa ettiği temel bir savunmayı (örneğin, “Ben hep güçlüyümdür” inancını) sarsmaya veya bastırılmış bir travmayı (örneğin, çocukluk istismarı) yüzeye çıkarmaya başladığında, ortaya çıkacak acı ve kaos hissi o kadar dehşet verici olabilir ki, kişi bilinçdışı olarak süreci durdurur. İyileşmiş gibi davranmak, o korkunç kapıyı açmaktan kaçmanın en kesin yoludur. Arkeoloğun, firavunun lanetli lahdini açmadan hemen önce “Kazıyı tamamladık, burada bir şey yok” demesi gibidir.
- Analisti Memnun Etme Arzusu (Pozitif Aktarım): Hasta, kendisine yardım eden, onu anlayan ve önemseyen analiste karşı yoğun bir sevgi, hayranlık ve minnettarlık geliştirebilir. Bu pozitif aktarımın bir noktasında, hastanın bilinçdışı arzusu analisti “mutlu etmek” haline gelir. Bir terapisti mutlu etmenin en iyi yolu nedir? İyileşmek. Bu durumda “iyileşme”, analiste sunulan bir hediye, bir teşekkürdür. Ancak bu hediye, aynı zamanda aktarımın daha karmaşık (erotik, öfkeli, hayal kırıklığına uğramış) yönleriyle yüzleşmekten kaçınmanın da bir yoludur. Hasta, “uslu ve başarılı çocuk” rolüne bürünür.
- Analiste Karşı Gizli bir Zafer (Negatif Aktarım): Bazen hasta, terapiye ve analiste olan bağımlılığından dolayı bilinçdışı bir öfke veya hınç duyabilir. Kendini zayıf, muhtaç ve kontrolü kaybetmiş hissetmekten rahatsız olur. Bu durumda sağlığa kaçış, pasif-agresif bir bağımsızlık ilanı ve zaferdir: “Bak, gördün mü? Sana ihtiyacım kalmadı. Kendi kendimi iyileştirdim ve şimdi gidiyorum.” Bu, analisti “yenilgiye uğratarak” terapiyi kendi şartlarıyla bitirmenin ve kontrolü geri almanın bir yoludur.
- Kırılganlıkla Yüzleşmenin Narsisistik Reddi: Terapi, kişinin “kırık”, “kusurlu” ve “yetersiz” olduğu gerçeğiyle yüzleşmesini gerektirir. Bu, narsisistik açıdan sağlam bir benliğe sahip olmayan biri için büyük bir darbe olabilir. Sağlığa kaçış, bu narsisistik yaradan kaçınmak ve hızla “Ben güçlüyüm, mükemmelim, sorunu çözdüm” şeklindeki büyüklenmeci pozisyona geri dönmektir.
3. Terapistin Rolü: İyileşmeyi Sorgulayan “Kötü Haberci”
Terapistin bu noktadaki rolü kritik bir önem taşır. Hastanın getirdiği bu “iyi haberi” coşkuyla karşılamak, savunmayla işbirliği yapmak ve terapinin sonunu getirmek anlamına gelir. Terapist, bu iyileşmeyi nazikçe sorgulayan, şüpheci ama merak dolu bir pozisyonda durmalıdır.
Amaç, hastayı “yalan söylemekle” suçlamak değil, bu ani değişimin anlamını merak etmektir:
“Bu gelişmeye çok sevindim. Peki, her şeyin bu kadar ani ve pürüzsüz bir şekilde yoluna girmesi size nasıl hissettiriyor? Sanki geçen hafta konuştuğumuz o zorlu konunun hemen ardından bir şeyler değişti gibi. Bu bağlantı hakkında ne düşünüyorsunuz?”
Bu tür sorular, hastayı savunmasının arkasındaki kaygıyla yeniden temas kurmaya davet eder. Terapist, “iyi olmama” halinin de kabul edilebilir ve güvenli olduğu mesajını vererek, hastanın kaçtığı o derin sulara geri dönmesi için bir alan yaratır.
Sonuç olarak, bir hastanın “İyiyim” beyanı, bazen terapideki en karmaşık ve en anlamlı andır. Bu, bir son değil, çoğu zaman çok daha derin bir çalışmanın başlangıcını haber veren bir işarettir. Gerçek iyileşme, semptomların yokluğu değil, kişinin kendi gerçeğinin tüm yönlerine – henüz “iyi olmayan” parçaları da dahil olmak üzere – katlanabilme kapasitesinin artmasıdır. Ve sağlığa kaçış, doğru anlaşıldığında, hastayı tam da bu otantik iyileşme yoluna sokabilecek en değerli klinik fırsatlardan biridir.