Kadının İşlevselleştirilmiş Bedeni ve Tetris Metaforu
“Tetris’i etrafınızda tekrar tekrar bir daire içinde bir noktaya oynamak gibidir.”
Bu cümle, yalnızca ev içi rutinin tekrarından söz etmez. Aynı zamanda kadının bedeninin, zamanının ve emeğinin sistematik biçimde işlevselleştirilişini gösterir. Metinde “ev”, bir yaşam alanı değil; çalışılması, sürdürülebilir tutulması ve göze hoş görünmesi gereken bir “iş alanı” olarak betimlenir. Kadın da bu sistemde hem oyunun oyuncusu hem oyun alanıdır.
Tetris, uyumlu parçaları üst üste getirme, düzenleme ve fazlalıkları yok etme oyunudur. Tıpkı kadınların evdeki varlığı gibi:
- Her gün tekrar eder,
- Her döngüde bir eksiklik tamamlanır gibi görünür ama yeni boşluklar oluşur,
- Oyun hiç bitmez.
🔸 Kadın Bedeni: Evin Uzantısı, Sistem Yöneticisi
Kadın burada yalnızca evi sürdüren değildir. Aynı zamanda evin zamanını, ritmini, güvenliğini ve temsilini inşa eder. Bu, psikanalitik anlamda annenin çocuğa ilk dünya olarak işlev görmesiyle başlar. Ancak bu “ilk dünya” deneyimi, modern kapitalist toplumlarda yalnızca duygusal değil, maddi üretimin bir parçası hâline gelir. Silvia Federici bu durumu şöyle ifade eder:
“Kapitalist sistem, kadınların evde ücretsiz emek sunmalarını doğallaştırarak yeniden üretim alanını görünmez kılmıştır.”
(Silvia Federici, “Caliban ve Cadı”)
Yani, annelik ve ev içi kadın emeği yalnızca “sevgi” ve “fedakârlık” olarak değil; aynı zamanda ekonomik sistemin görünmez motoru olarak konumlanır. Bu da annenin bedenini bir çeşit üretim aracı hâline getirir.
Tıpkı Tetris’te olduğu gibi:
- Kadın, sürekli yerleştirme, düzeltme, hizalama yapar.
- “Yer açmak”, “fazlalıkları dışarı atmak” ve “boşlukları doldurmak” zorundadır.
- Ev, onun eliyle işleyen ama ona ait olmayan bir makineye dönüşür.
🔸 Tinsel Arka Plan: Kadınlığın Tekrara Mahkûm Edilişi
Jungiyen psikolojide kadınlığın potansiyel imgelerinden biri olan anima mundi (dünya ruhu), yaşamın akışkan ve sezgisel düzenleyicisi olarak tanımlanır. Ancak kapitalist patriyarkal sistemde bu imgeler bastırılır, parçalanır ve mekanik işlevlere indirgenir.
Metindeki “Tetris” imgesi, bu bastırmanın psiko-mekanik bir metaforudur:
“Hayatta kalmak için. Ona ulaşabilseydim dünya etrafımda nasıl görünürdü?”
Bu cümle, kadın bedeninin sistem içinde “aracı” konumundan çıkma arzusunu yansıtır. Oyun, artık kendiliğinden bir oyun değildir. Bir zorunluluk, bir döngü, bir sürünceme hâlidir.
Burada kadın yalnızca ev işlerini değil;
- Duyguları düzenler,
- Krizleri önler,
- Sessizlik yaratır,
- Geleceği planlar,
- Anı kurar ve hatıraları taşır.
Yani kadın, birey değil sistemin sürdürülebilirliğini sağlayan canlı bir organizmadır.
🔸 Bedensel Çalışmanın Modern Biçimi: Hijyen, Estetik, Kontrol
Günümüz kadınının bedeni, yalnızca doğurganlık ya da bakım için değil; görsel, simgesel ve işlevsel olarak da denetim altındadır. Temizlik, dekorasyon, hijyen, çocuk gelişimi, eş destekleme, kendini geliştirme ve duygusal düzenleyicilik gibi alanlarda sürekli üretim yapar.
Kadının “ev vücudu” bu sistemde şöyle işler:
- Mutfak → Üretim merkezi
- Salon → Temsil alanı (dışarıya gösterilecek düzen)
- Banyo → Arınma ve hijyen mekânı
- Yatak odası → Arzunun bastırıldığı/işlevselleştirildiği yer
- Çocuk odası → Geleceğin inşa alanı
Her yer bir görev, her iş bir yeniden üretim eylemidir. Kadın ise bunları tıpkı bir oyun gibi, sevecen ve doğal bir biçimde yapması beklenen kişidir. Oysa bu yapı, ne duygusal olarak doğaldır ne de tarihsel olarak eski.
Silvia Federici’ye göre:
“Kadın emeği, kapitalizmin şafağında kutsaldan çıkarıldı ve metalaştırıldı. Kadınlar artık kutsal rahim değil; üretimin çarkları içinde dönen sessiz makineler hâline getirildi.”
(a.g.e.)
🔹 Sonuç: Tetris’i Durdurmak
Kadının bedeni, yaşam değil, sürdürme makinesine dönüştürüldüğünde; bireysellik değil, devamlılık esas olur. Psikanalitik düzeyde bu, kadının kendi arzularını bastırması; toplumsal düzeydeyse onu var eden işlerin görünmezleşmesi anlamına gelir.
Tetris’ten çıkmak;
- Oyunu değil, oyun alanını sorgulamakla başlar.
- Kadının bedenini, zamanını ve mekânını yeniden kendisine ait kılması gerekir.
Ve belki de ilk adım, ellerimizle sürekli yerleştirdiğimiz o parçaları bir gün yere bırakmaktır. Ve sessizce şunu söylemektir:
“Bu oyunun kurallarını ben koymadım. Oynamak zorunda değilim.”
#kadın
#Silvia Federici



