Modern Kurumsal Yapılardaki Hiyerarşi, Özerklik ve Hareketlilik Kısıtlamaları
Modern Kurumsal Yapıların Tarihsel Özgürlük Anlayışları Işığında Değerlendirilmesi
Modern kurumsal yapılar (şirketler, hükümet daireleri, sivil toplum kuruluşları vb.), sağlanan metinlerde tasvir edilen çeşitli tarihsel toplumsal örgütlenme biçimleri ve özgürlük anlayışlarıyla belirgin farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıkları hiyerarşi, özerklik ve hareketlilik kısıtlamaları başlıkları altında inceleyelim:
- Hiyerarşi ve Otorite:
- Modern Kurumlar: Tipik modern kurumlar, açık emir komuta zincirleri ve tanımlı güç yapılarıyla katı hiyerarşilere dayanır. Kararlar genellikle yukarıdan aşağıya doğru alınır ve çalışanların itaat etmesi beklenir. Performans ve sorumluluklar genellikle hiyerarşik konumla ilişkilidir. Bu yapı, kaynağın tanımladığı “hakimiyetin üç temel biçimi”nden (egemenlik, bürokrasi ve rekabetçi siyasi alan) en az ikisi (bürokrasi ve bir tür kurumsal egemenlik/yönetim) üzerine kuruludur.
- Tarihsel Perspektif: Kaynaklar, insan atalarımızın dayatılan otoriteye karşı “bilinçli bir hoşnutsuzlukla başlamış gibi göründüğünü” ve birçok toplumun “hiç kimsenin bir başkasına sistematik olarak emir veremeyeceği şekilde” bilinçli olarak örgütlendiğini öne sürmektedir. Lallemant’ın tanıklığına göre, yerli halkların, kendilerine “boyun eğmekten memnun olmadığı sürece” Kaptanların veya Kanunların tebaaları üzerinde hiçbir kontrolü olmadığını görmesi, otoriteye itaatin koşullu ve pazarlık edilebilir olduğunu gösterir. Tahakkümün uygulanamadığı veya sorgulandığı toplumsal yapılar, özgürlüğün temel bir biçimi olarak sunulur. Arkeolojik kanıtlar, bazı erken şehirlerin ve mega alanların (Ukrayna mega alanları, Mezopotamya’da Uruk’un ilk evreleri, İndus Vadisi şehirleri) yönetici elitlerin elinde belirgin bir servet veya güç yoğunlaşması olmaksızın var olabildiğini göstermektedir. Ukrayna mega alanlarındaki kararların “aşağıdan yukarıya” yerel karar alma süreçleriyle ortaya çıktığı veya Mayalar’da kraliyet yapısının törenselleşip günlük yönetimin bir konseye geçtiği örnekleri, hiyerarşik olmayan veya farklılaşmış yönetim biçimlerinin varlığını düşündürür. Modern devletin tanımını oluşturan egemenlik, bürokrasi ve rekabetçi siyasi alanın, tarihin belli bir noktasında bir araya gelmiş, ayrı tarihsel kökenleri olan unsurlar olduğu argümanı, modern hiyerarşinin doğal veya kaçınılmaz olmadığını ima eder.
- Özerklik:
- Modern Kurumlar: Modern kurumsal yapılarda, bireysel ve ekip özerkliği genellikle kurallara, prosedürlere, hedeflere ve yönetimsel denetime tabidir. Çalışanların kendi işlerini veya zamanlarını yapılandırma konusundaki özerkliği sınırlı olabilir. Bürokratik mekanizmaların “Kural kuraldır” yaklaşımı, yerel uyarlamaya veya bireysel durumlara yönelik özerk kararları kısıtlayabilir.
- Tarihsel Perspektif: Metinler, kişisel özerkliğin en önemli değer olarak görüldüğü toplumları “özgür toplumlar” olarak adlandırır. Çatalhöyük örneği (önceki kaynaklardan bilindiği üzere), merkezi otorite eksikliğinde hane özerkliğinin nasıl işleyebileceğini düşündürür. Yerli eleştirmenlerin Avrupa toplumunu eleştirirken vurguladığı karşılıklı yardımlaşma ve maddi çıkardan bağımsızlık, bireyin kendi eylemlerini toplumsal baskı veya ekonomik zorunluluk yerine kendi değerlerine göre belirleyebildiği bir özerklik biçimine işaret eder. Roma Hukuku’nun mülkiyet anlayışının (kullanma, ürünlerinden yararlanma, yok etme) [kaynak 47 veya önceki kaynaklarda geçtiği ima ediliyor], bakım ve paylaşma sorumluluğunu en aza indirmesi, özgürlüğü potansiyel olarak toplumsal yükümlülüklerden ayırmıştır. Buna karşılık, erken tarım toplumlarında veya mega alanlarda mülkiyetin toplumsal eşitliği veya hane özerkliğini koruyacak şekilde işleyebileceği düşüncesi [kaynak 47 veya önceki kaynaklarda geçtiği ima ediliyor, ayrıca Ukrayna mega alanlarındaki hane/mahalle özerkliği 61], özerkliğin farklı mülkiyet ve toplumsal düzenlemelerle nasıl ilişkili olabileceğini gösterir.
- Hareketlilik ve Kısıtlamalar:
- Modern Kurumlar: Modern iş dünyasında kariyer hareketliliği mevcut olsa da, bu genellikle kurumun içinde veya benzer kurumlar arasında belirli kariyer yolları içinde gerçekleşir. Bir kurumdan tamamen ayrılmak veya farklı bir toplumsal yapıya geçiş yapmak (işsiz kalma, yeni bir kariyere başlama vb.) genellikle önemli riskler ve maliyetler içerir. Bireylerin hoşnutsuzluk durumunda kolayca “çıkış” yapma özgürlüğü, kurumsal yapılar tarafından sınırlanır.
- Tarihsel Perspektif: Kaynaklar, erken dönem topluluklarında “kendi topluluğunu terk etme özgürlüğü” ve “yılın zamanına bağlı olarak toplumsal yapılar arasında gidip gelme özgürlüğü”nün ‘gayet normal’ olarak görüldüğünü belirtir. Bu “kültürel gözeneklilik” (cultural porosity), bireylerin kişisel özgürlükleri tehdit edildiğinde veya hoşnut olmadıklarında yer değiştirebilme yeteneğinin, bir tür “çıkış yolu” olarak işlev gördüğünü ve tahakkümün yerleşmesini zorlaştırdığını ima eder. Hadzalar ve Martular gibi modern avcı-toplayıcılar üzerine yapılan çalışmalar, yerleşim gruplarının biyolojik akrabalardan oluşmadığını ve insanların “yakın akrabalarla çevrili olarak yaşama ihtimalini o kadar itici bulduğu ki sırf onlardan uzaklaşmak adına çok uzun mesafeler kat etmeyi göze aldığı” gerçeği, hareket özgürlüğünün yalnızca fiziksel veya çevresel bir uyum değil, aynı zamanda toplumsal hoşnutsuzluğa karşı bir strateji olduğunu düşündürür. Erken şehirlerin bile, daha önceki çağlarda insanların büyük çoğunluğu için hayal bile edilemeyecek şekilde, neredeyse tüm hayatı birkaç millik bir daire içinde geçirmeyi mümkün kıldığı düşüncesi, yerleşik yaşamın hareketliliği kısıtlayıcı bir potansiyele sahip olduğunu gösterir.
Eski Özgürlük Biçimlerinin Modern Bağlamlarda Yeniden Canlandırılması
İnsanlık tarihinin büyük bölümünde özgürlüğün, Batı düşüncesinin sıkça varsaydığı gibi, karmaşıklığın veya büyüklüğün doğal bir sonucu olarak kaybedilmediğini, aksine farklı biçimlerde mevcut olduğunu ve tahakküme karşı bilinçli toplumsal örgütlenmelerle sürdürüldüğünü güçlü bir şekilde ima eder. Bu perspektif, modern kurumsal yapıların kaçınılmaz kaderler değil, belirli tarihsel koşullarda ortaya çıkmış ve farklı prensiplere dayalı alternatifleri olabilecek yapılar olduğunu gösterir.
Eski özgürlük biçimlerinin modern bağlamlarda doğrudan kopyalanması mümkün veya pratik olmasa da, bu tarihsel perspektiflerden ilham alarak modern kurumları dönüştürmek veya yeniden tasarlamak mümkündür. Yeniden canlandırma, aşağıdaki prensipleri benimsemeyi içerebilir:
- Tahakküme Karşı Bilinçli Örgütlenme: Modern kurumlar, hiyerarşinin ve bürokrasinin tahakküm potansiyelini (keyfi güç) azaltmak için bilinçli olarak tasarlanmalıdır. Bu, karar alma süreçlerinde daha fazla katılım (aşağıdan yukarıya), güç yoğunlaşmasını engelleyen mekanizmalar ve çalışanların seslerini duyurabildiği, hoşnutsuzluklarını ifade edebildiği ve hatta sistemden çıkabildiği (içsel veya dışsal hareketlilik) yapılar kurmayı gerektirebilir. Ukrayna mega alanlarındaki savaş ve sosyal eşitsizlik kanıtlarının azlığı, bu tür stratejilerin başarıyla uygulandığını düşündürür.
- Özerklik ve Hesap Verebilirliğin Dengelenmesi: Kurumsal verimlilik genellikle standardizasyon ve kontrol gerektirse de, bu, bireysel ve ekip özerkliğini tamamen ortadan kaldırmamalıdır. Hane özerkliği veya yerel mahalle/konsey özerkliği gibi modellerden ilham alarak, belirli alanlarda (karar alma, çalışma yöntemleri, zaman yönetimi) daha fazla özerklik tanınabilir. Ancak bu, karşılıklı yardımlaşma ve toplumsal bağlara dayalı farklı bir hesap verebilirlik veya sorumluluk anlayışıyla (Inka ayllu sistemindeki gibi karşılıklı borçların silinmesi) dengelenmelidir. Bürokratik mekanizmaların insanları sayılara indirgemesi ve bireysel geçmişleri göz ardı etmesi yerine, daha insani, müzakereye dayalı çözümlere açık sistemler hedeflenebilir.
- Hareketlilik ve Geçişkenliğin Teşvik Edilmesi: Modern kurumlar, çalışanların hoşnut olmadıklarında veya kariyerlerini değiştirmek istediklerinde daha az maliyetli ve daha onurlu yollarla “çıkış” yapmalarını kolaylaştırmalıdır. Bu, esnek çalışma düzenlemeleri, farklı roller veya projeler arasında geçiş imkanları veya hatta kurum dışına geçişi destekleyen programlar içerebilir. Kültürel gözeneklilik prensibi, kurum içi gruplar arasında veya kurum ile dış dünya arasında bilgi, fikir ve hatta personel akışını kolaylaştırarak tahakkümün katılaşmasını engelleyebilir.
En büyük zorluklardan biri, modern düşünce yapımızın ve dilimizin bu alternatif örgütlenme biçimlerini tanımlamak ve tasarlamak için yeterince donanımlı olmamasıdır. Egemen “ilerleme” anlatıları, bu tarihsel olasılıkları görmezden gelmemize neden olmuştur. “Yukarıdan aşağıya yönetim yapılarına sahip olmayan bir şehre” ne diyeceğimizi bilmememiz, düşünsel sınırlarımızı göstermektedir.
Sonuç: Modern kurumsal yapılar, tarihsel olarak çeşitlilik gösteren özgürlük biçimleriyle belirgin bir tezat oluşturmaktadır. Ancak sağlanan kaynaklar, bu modern yapıların kaçınılmaz olmadığını ve büyük ölçekli insan topluluklarının dahi hiyerarşi, sınırlı özerklik ve hareketlilik kısıtlamaları olmadan organize olabildiğini gösteren alternatif tarihsel deneyimlerin var olduğunu ortaya koymaktadır. Eski özgürlük biçimlerinin doğrudan kopyalanması yerine, tahakküme karşı bilinçli örgütlenme, özerklik ve hesap verebilirliği dengeleme ve hareketliliği teşvik etme gibi temel prensiplerin modern bağlamlarda yeniden yorumlanması, kurumların daha özgürlükçü ve insancıl hale gelmesi için stratejik bir yol haritası sunabilir. Bu, sadece teorik bir egzersiz değil, aynı zamanda modern toplumsal yapıların temel sorunlarını (eşitsizlik, yabancılaşma) ele almak için de kritik öneme sahiptir.
Kaynak : Her Şeyin Şafağı: İnsanlığın Yeni Tarihi