Mühendis Kimliğinin Modernleşme Çelişkisi: Turgut Özben ve Türkiye’nin Batılılaşma Krizi
Modernleşmenin İki Yüzü: Teknik İlerleme ve Kültürel Yabancılaşma
Türkiye’nin Cumhuriyet dönemi modernleşme projeleri, bir yandan teknik ve kurumsal ilerlemeyi hedeflerken, diğer yandan geleneksel toplum yapısını dönüştürmeyi amaçlamıştır. Bu süreçte mühendislik, rasyonel düşünce ve bilimsel ilerlemenin simgesi haline gelmiştir. Ancak Turgut Özben’in karakteri, bu modernleşme idealinin birey üzerindeki çelişkili etkilerini ortaya koyar. Mühendis kimliği, onu toplumun geri kalanından soyutlayan bir araç haline gelir; zira teknik rasyonalite, insani ve kültürel bağlamlarla çatıştığında anlamını yitirir.
Batılılaşmanın Yapaylığı: Taklit mi, Özümleme mi?
Türkiye’nin Batılılaşma süreci, çoğu zaman yüzeysel bir taklit düzeyinde kalmış, kurumsal reformlar toplumsal dokuyu tam olarak dönüştürememiştir. Özben’in mühendisliği, bu yapay modernleşmenin bir metaforudur: Dışarıdan ithal edilen bir kimlik, içselleştirilemediğinde bireyi yalnızlaştırır. Bu durum, Batılı değerlerin mekanik bir şekilde aktarılmasının, toplumsal gerçeklikle uyumsuzluk yarattığını gösterir. Modernleşme, yalnızca teknik bir mesele değil, aynı zamanda kültürel bir özümleme sürecidir; bu süreç eksik kaldığında, birey üzerinde bir yük haline gelir.
Rasyonel Dünya ile İnsani Gerçeklik Arasında Sıkışmak
Özben’in yaşadığı kimlik bunalımı, modern Türkiye’nin temel çelişkilerinden birini yansıtır: Akılcılık ile geleneksel değerler arasındaki gerilim. Mühendislik mesleği, onu toplumun beklentileriyle uyumlu bir “modern birey” yapması gerektiği halde, bu kimlik ona yabancılaşma ve anlamsızlık hissi verir. Bu durum, modernleşmenin bireyi nasıl parçaladığını gösterir. Toplum, teknik ilerlemeyi bir kurtuluş olarak sunarken, bireyin iç dünyasında bir boşluk yaratır.
Toplumsal Projelerin Birey Üzerindeki Baskısı
Cumhuriyet’in erken dönem modernleşme projeleri, kolektif bir ilerleme idealini benimserken, bireyin öznelliğini göz ardı etmiştir. Özben’in mühendis kimliği, bu baskıyı somutlaştırır: Devletin ve toplumun ona biçtiği rol, kendi varoluşsal arayışıyla çatışır. Bu çatışma, modernleşmenin yalnızca üstten dayatılan bir süreç olarak kaldığını, bireyin içsel dünyasına nüfuz edemediğini ortaya koyar.
Modernleşmenin Trajedisi ve İnsani Boyut
Turgut Özben’in hikâyesi, Türkiye’nin modernleşme macerasının trajik bir yorumudur. Teknik ilerleme ve Batılılaşma, toplumsal dönüşümün araçları olarak sunulurken, bireyin bu süreçte yaşadığı yalnızlaşma ve anlam kaybı göz ardı edilmiştir. Bu durum, modernleşmenin yalnızca kurumsal reformlarla sınırlı kalamayacağını, aynı zamanda kültürel ve insani bir derinlik gerektirdiğini gösterir. Özben’in mühendis kimliği, bu sürecin eksik kalan yönlerine dair güçlü bir eleştiri sunar: Gerçek bir dönüşüm, yalnızca teknik bir rasyonaliteyle değil, insanın içsel dünyasına dokunan bir anlayışla mümkündür.



