Otizmi İyileştirme Vaadiyle Yapılan Umut Tacirliği Üzerine Eleştirel Bir İnceleme
Son dönemde otizmle ilgili olarak “mucize tedavi” ve “iyileştirme” vaatleriyle ortaya atılan pek çok ürün, tedavi ve yöntem, hem bilimsel temelden yoksun hem de etik dışı yaklaşımlar içermektedir. Bu yazıda, bilimsel olmayan tedavilerin otizmli bireyler ve aileleri üzerinde nasıl bir sömürüye dönüştüğünü, bunun insan hakları ihlallerine nasıl yol açtığını ele alacağız.
Bilimsel Dayanaktan Yoksun “Tedavi” Yöntemleri
Otizm, nöro-gelişimsel bir farklılık olarak tanımlanmakta ve bu farklılığın tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak görülmesi, yanlış bir bakış açısının ürünüdür. Ancak umut tacirleri, bilimsel temeli olmayan pek çok tedavi yöntemini otizmi “iyileştirdiği” iddiasıyla pazarlamakta ve ailelerin çaresizliğinden yararlanmaktadır. Bu tür yöntemler arasında şunlar öne çıkmaktadır:
- Kök hücre tedavisi: Henüz deneysel aşamada olan ve otizm üzerinde etkisi kanıtlanmamış bu yöntem, bazı uzmanlar tarafından yüksek maliyetlerle sunulmaktadır.
- Şelasyon terapisi: Ağır metal detoksu yoluyla otizmin tedavi edilebileceğini öne süren bu yöntem, bilimsel açıdan tehlikeli ve yan etkileri olan bir uygulamadır.
- Diyet değişiklikleri: Glutensiz, kazeinsiz veya GAPS diyeti gibi beslenme müdahaleleri, otizm üzerinde kesin bir etki göstermemiştir. Ancak bu diyetler mucizevi bir tedavi olarak sunulmakta ve aileler üzerinde baskı oluşturulmaktadır.
Bu tür yöntemler, otizmli bireylerin gereksinim duyduğu destekleyici terapiler yerine umut tacirliği yaparak ailelerin duygusal ve maddi kaynaklarını tüketmektedir.
Umut Tacirliği ve Ailelerin Çaresizliği Üzerinden Sömürü
Otizmli çocukların aileleri, çocuklarının geleceği ve gelişimi konusunda kaygı duymakta ve bu kaygılar onları bazı bilim dışı tedavilere yönlendirmektedir. Bilimsel geçerliliği olmayan yöntemler sunan kişiler, ailelerin çaresizliğinden ve otizm hakkında yeterince bilgi sahibi olmamalarından yararlanarak bu yöntemleri pazarlamaktadır. Özellikle maddi durumu sınırlı aileler, bu tür yöntemlere büyük yatırımlar yaparak hem maddi hem de duygusal anlamda zarar görmektedir.
Nöroçeşitlilik ve “Çare” Söylemi Üzerine Yanlış Anlayışlar
Otizmli bireylerin topluma kazandırılması, tedavi edilmeleriyle değil, toplumun bu bireyleri olduğu gibi kabul etmesi ve ihtiyaçlarına göre desteklemesiyle mümkündür. Nöroçeşitlilik kavramı, otizmi ve diğer nörogelişimsel farklılıkları bir hastalık olarak değil, insan çeşitliliğinin doğal bir parçası olarak görmeyi savunur. Dolayısıyla, otizmi “iyileştirme” ya da “çare bulma” iddiasında olan yaklaşımlar, bu bireylerin farklılıklarını yok saymakta ve onları tıbbi bir problem olarak görmektedir. Oysa otizmli bireyler, eğitim, terapi ve sosyal desteklerle bağımsız bir yaşam sürebilmekte ve topluma katkıda bulunabilmektedir.
Engelli Hakları ve Etik Sorumluluklar
Otizmli bireylere yönelik her türlü tedavi ve destekleyici yaklaşım, insan haklarına ve etik ilkelere dayanmalıdır. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’ne göre, engelli bireylerin topluma tam ve eşit katılım hakkı vardır. Ancak bilim dışı tedavi ve iyileştirme iddiaları, bu hakları ihlal ederek otizmli bireyleri ve ailelerini yanlışa sürüklemekte, onları toplumsal olarak damgalamaktadır. Otizmli bireylerin insan haklarına saygı duyulması ve onlara bilimsel temellere dayanan destekleyici hizmetler sunulması, etik bir zorunluluktur.
Sonuç ve Öneriler
Otizmli bireylere sunulan tedavi ve destek hizmetleri, bilimsel kanıtlara dayanmalı, nöroçeşitlilik anlayışına saygı göstermeli ve etik ilkelerle uyumlu olmalıdır. Umut tacirleri tarafından sunulan bilim dışı yöntemler, hem bireylere hem de topluma zarar vermekte, ailelerin çaresizliğini sömürmektedir. Toplum olarak, bu tür sömürülerin önüne geçmeli ve otizmli bireylerin insan haklarına uygun desteklerle yaşamlarına devam etmelerini sağlamalıyız.


