Otto Rank’a Göre Dinsel Yüceltme
Otto Rank’ın “Doğum Travması” adlı eserinde “Dinsel Yüceitme” (Religious Sublimation) kavramını nasıl ele aldığını detaylandırayım:
Otto Rank, “Doğum Travması ve Psikanalizdeki Anlamı” adlı çalışmasında, bütün dinsel oluşumların nihai eğiliminin, insana yardımcı ve koruyucu bir ilksel varlık yaratmak olduğunu öne sürmektedir. Bu ilksel varlık, insanın her türlü zorluk ve tehlike karşısında sığınabileceği ve sonunda geri dönerek, bir zamanlar ayrıldığı cennetin sadık ve yüceltilmiş bir kopyası olan öte dünyadaki bir yaşama kavuşabileceği bir kaynaktır. Bu eğilimin en tam ve tutarlı haline Hıristiyan mitolojisinde rastlandığını belirtir.
Rank’a göre, dini yüceitmenin altında yatan ilkel başlangıç olgusu, haz verici ve koruyucu olan ilksel durumdur (anne karnındaki durum). Anneden ayrılış ve libidonun babaya aktarılmasıyla birlikte, bu durum yansıtma yoluyla her şeye gücü yeten, her iyiliğin kaynağı ama aynı zamanda cezalandırıcı olan Tanrı şeklindeki dinsel yüceltmeye yol açar. Rudolf Otto’ya atıfta bulunarak, bütün din tarihinin başlangıcında, tanrı veya iblis tipleri biçimlenmeden önce, “huşu dolu ilksel duygular” bulunduğunu, bunların kavranamayan karşısındaki şaşkınlıktan veya tekin olmayanı izlerken doğan duygulardan kaynaklandığını belirtir.
Rank, bu ilksel duyguların ilkel topluluklarda önce “iblislerden korkma” olarak şekillendiğini söyler. Freud’un açıklamalarına dayanarak, iblislerin aslında ölülerden duyulan korkuyla ilgili olduğunu ve dışarıya yansıtılmış suçluluk duygusuna karşılık düştüğünü belirtir. Belirsiz kaygının kendisi ise (özellikle çocukta) ilksel travmanın (doğum travması) sürmesi şeklinde açıklanabilir. Bireysel gelişime bakıldığında, ilksel kaygının doğrudan doğruya ilksel durumu temsil eden ölülere bağlandığı görülür.
İblislere inanmaktan tanrı inancına giden yol, mitolojik ve folklorik araştırmalarla aydınlatılmıştır. Rank’a göre bu gelişmeyi harekete geçiren psikolojik etken, kaygı yüklü olan annenin (iblisler) yerine, giderek “yüceltilmiş” kaygıya, yani suçluluk duygusuna seslenen baba figürünün geçirilmesidir. Bu dinsel gelişme süreci, Rank’ın daha önce anlattığı toplumsal süreçle (anaerkiden ataerkile geçiş) kesinkes paraleldir. Rank, “totemcilik” anlamında toplumsal örgütlenmeyi sağlamak ve korumak için, kaygı ve haz yüklü olan ilksel annenin yerine Tanrı Baba’nın geçirildiğini iddia eder.
Rank, Asya’daki büyük ana tanrıça kültlerinin bazen “cinsel aşkın yırtıcı tanrıçası”, bazen “göklerin kraliçesi ya da bakire tanrıça” olabildiğini belirtir ve bunların Havva, Meryem gibi figürlerle geri geldiğini söyler. Ana tanrıça inancının esnekliği muhteşemdir; dinsel olan her şey, orgilerden sanata, astrolojiye kadar onda yer bulmuştur. Erkek Tanrı tarafından yaratılışa dair sonraki dini ve felsefi tasavvurların, ilksel annenin inkarına vardığını belirtir.
Kaynaklar, Yahudi ve Hıristiyan inancındaki sapkın tarikatların ortak özelliğinin, ana tanrıçaya cinsel yanı vurgulanarak yapılmak istenen bir geri dönüş olduğunu belirtir. Bu hareketler, anneye dönüş olarak toplumsal hareketlerle tamamen aynı tarzda oluşmaktadır. Örneğin, Fibyonitler tarikatının sperm kültü, ana tanrıçaya sunulan hizmetle bağlantılıdır ve bu ayinlerde cinsel salgıların yenip içilmesi söz konusudur, bu da cinsel birleşme yoluyla anne karnına dönme arzusunu simgeler. Rank, bu kültte, doğum travmasını tekrar tekrar yaşatmak isteyen kötü yeraltı tanrısının aslında annenin ta kendisi olduğunu ve gnostiklerin ensest içeren cinsel pratiğinin, doğum travmasını yinelemeden anne karnına dönmeyi amaçladığını, bu nedenle tohumun ağız yoluyla alındığını iddia eder. Bu yaklaşım sürdürüldüğünde, travmanın engellenmesi için ceninin kesilip çıkartılıp ağız yoluyla tekrar gövdeye sokulması gerektiğini belirtir.
Rank, cinsel yoldan yürütülebilecek olan anneye tapınma pratiğine her geri dönüşün, toplum karşıtı olarak görüldüğünü ve “dinsel fanatizm”in hedefi haline geldiğini öne sürer. Dinsel fanatizm, toplumsal devrim gibi, sonuçta babaya özgü iktidarın sürdürülmesine ve güçlendirilmesine varır. Bu tür geri dönüş hareketlerini güçlü bir püriten tepki izler. Sabbatean hareketi bunun bir örneğidir; burada kadın Tanrı kabul edilmiş, yasaklanmış cinsel pratikler ibadet yerine geçmiştir. Buna tepki olarak gelişen Hasidilik ise kadının dışlanmasına ve eşcinsellik bağlarının güçlenmesine yol açmıştır.
Rank’ın yorumuna göre, çocuğun (nihayetinde doğmamış olanın) Tanrı olarak, Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi (kral, Papa) olarak belirmesi, herkesin bir zamanlar bizzat Tanrı olduğu ve ilksel duruma geri dönerek ya da döndüğü oranda yeniden Tanrı olabileceği, dolayısıyla “tek ve mutlak Tanrı” ile kolayca özdeşleşebileceği sonucunu doğurur. Ancak kral ya da Tanrı olmak herkese düşmez; bu nedenle rahiplerin hadım edilmesi (anneye girme hakkından vazgeçme) gibi pratikler ortaya çıkmıştır. Bu, tek bir kişi (en son doğmuş olan, babanın yerini alabilen) lehine yapılır ve bu kişi, dinsel yüceitme yoluyla, kitlenin ceza sandığı haz verici eylemi başkaları için gönüllü bir fedaya dönüştürerek toplumsal varoluşu kurtarır.
Anne ise bu süreçte kısmen gökyüzü kraliçeliğine yükseltilir, kısmen de her türlü doğurmanın kötücül ve baştan çıkarıcı ilkesi olarak antik yeraltı dünyası kavramının dini ve ahlaki kuruluşu için kullanılır. Gökyüzü mitolojisinden (öbür dünya) kaynaklanan bu kavram, Hıristiyanlıktaki Kıyamet metninden geçerek ortaçağın cehennem tasavvuruna ulaşır. Cehennem tasavvurundaki bedensel ayrıntılar, rahim içine bağlanan gökyüzü ve cennet fantezisinin korku dolu karşıtıdır. Özellikle Yunan yeraltı dünyası cezalarına karşılık gelen cehennem cezaları (bağlama, ateş vb.), rahim içi durumunun yeniden üretimini ifade eder ve hazzın tersine çevrildiği cezalandırıcı ilksel baba figürüyle ilişkilidir. Şeytan figürü de başlangıçta dişil bir anlama sahip olup cehennem çukurunu temsil ederken, sonradan kötü ilksel baba ile özdeşleşmiştir.
Özetle, Rank için dinsel yüceitme, doğum travmasından kaynaklanan kaygı ve ayrılık acısıyla başa çıkma çabasının, bilinçdışı arzusunun birincil, koruyucu ve haz dolu ilksel duruma (anne karnı) geri dönme eğiliminin ve libidonun anneden babaya aktarılmasının kültürel düzeydeki bir yansımasıdır. Cennet ve öbür dünya, kaybedilen ilksel durumun yüceltilmiş kopyalarıyken, cehennem onun korku dolu, cezalandırıcı tekrarıdır. Din, bu derin biyolojik ve psikolojik ihtiyaçların toplumsal olarak işlenmesi ve yönlendirilmesi işlevini görür.
Kaynak : Doğum Travması