Psikoz ne demektir, şizofreni nedir?
Ruh hastalık ve bozukluklarında şimdi de kullanılmakta olan eski bir ayrım vardır. Ağır tablolarla seyreden, organik yani yapısal bir bozukluktan ileri gelmeyen, zihinsel yeti ve özelliklerde çeşitli bozulmalarla kendini belli eden ve temelli olarak düzelmeyen bozukluklara Kraepelin tarafından konan adla psikoz adı verilir. Buna karşılık daha hafif seyreden ve salah (düzelme), hatta şifa ile sonuçlanabilen durumlara da sinir bozukluğu anlamına gelmek üzere nevroz denmiştir. Bu adlar artık geçerli değilse de, durumun ağırlık ve ciddiyetini belirtmek üzere halen kullanılmaktadır. Psikozların en önemli örneği şizofrenidir. Şizofreni, başlangıçta gene Kraepelin tarafından 1893’te tarif edilmiş ve “dementia praecox = erken bunama” adı verilmiş olan durumun, daha sonra Bleuler tarafından konulmuş olan adıdır. Çünkü bunun bunama, yani demans durumuyla hiçbir ilgisi yoktur. Bu tam bir psikozdur. Bleuler tarafından ayırt ve tarif edilmiş olduğu için buna “Morbus Bleuler = Bleuler hastalığı” da denir. Hiçbir nörolojik ya da organik bozukluğa bağlı değildir. Bozukluk, sinir hücrelerinin fizyolojisinde, işlev ve işleyişindedir. Nedenleri arasında kalıtım başta gelir. Diğer nedenler hâlâ tartışmalıdır ve kesin nedenleri saptanabilmiş değildir. Klasik “deli” deyimi bu hastalığa uyar. Bu hastalığın belirtileri, hezeyanlar (sanrılar), halüsinasyonlar (varsanılar), darmadağın (dezorganize) konuşmalar, ileri derecede dağınık ya da katatonik (katılaşmış) davranış gibi pozitif, ya da duygusal donukluk, konuşmazlık gibi negatif semptomların olmasıdır. Burada pozitif ve negatif deyimleri kişinin çevreyle ilişkisinin olması ya da olmamasına göre konulmakta olan sıfatlardır. Kişide toplumsal, özellikle mesleki işlevler bozulur. Genellikle gençlik, erken erişkinlik döneminde belirginleşir. İleri yaşlarda ortaya çıkması son derecede nadirdir. Genellikle ailede yüklülük vardır ya da aile yaşantısında ayırt edilebilen çok olumsuz süreçler bulunur. Şizofreni üreten (şizofrenojen) aile yapısı diye bir kavram vardır ve bunda büyük gerçek payı da bulunur. Ancak bu yapıda aile bireylerinde çok açığa çıkmamış şizofreniler bulunması da mümkündür. Dolayısıyla kalıtım daha olası bir durumdur. Ancak şizofrenojen olarak tanımlanabilecek pek çok ailenin bireyleri arasında, sadece nörotik yakınmaları olan, hatta tamamen normal olan pek çok kimse de bulunur. Yani bu kalıtım mutlak değildir.
Şizofreni birkaç alttipe ayrılır. Bu tipleri ayrı ayrı tarif edeceğiz:
Paranoid tip: Hastada hezeyanlı düşünceler vardır. Kendisinin düşmanları bulunduğundan, onların kendisini takip ve izaç ettiğinden (tedirgin etme, bunaltma) söz eder. O düşman ya da hasımlara yönelik önlemler alır. İzlendiği düşüncesindedir. Bu hasım ya da düşmanlar uzaydan ya da sanal birtakım ülkelerden gelmiş olabilir. İşitme varsanıları sıktır. Ya da en azından işittiği çeşitli söz ve konuşmalarda kendisine ilişkin anlamlar bulur. Bu izlenme hezeyanları mantıklı ve olası olabildiği gibi son derece saçma, tuhaf da olabilir. Takip edilme fikirlerine kendince birtakım nedenler bulabilir. Hiçbir neden de göstermeyebilir. Büyülenmiş olmak, birtakım kem gözlülerin nazarına ya da iyi saatte olsunların hışmına uğramış olmak gibi düşünceleri de olabilir. Bazen hezeyanlar erotik nitelik kazanır. Falancanın kendisine âşık olduğunu ve bu nedenle kendisini izaç ettiğini ileri sürer. Hastanın davranışları hezeyanlarına uygun olarak normaldir. Dezorganize değildir, katatoni geliştirmez, yani kasılıp kalmaz. Ancak kendisini rahatsız eden hayali düşmanlardan korunmak amacıyla garip davranışlar, duruşlar sergilediği olabilir. Dinsel hezeyanları da olabilir. Özellikle işitsel varsanılardan ötürü kendisine vahiy geldiğini, Tanrı ya da öteki âlemden görevler yüklendiğini ileri sürebilir. Daha nadir olmakla birlikte görsel varsanıları da olabilir. Karşıdaki evin damında kendisini gözetleyen ya da kendisine kasteden insanlar bulunduğunu iddia edebilir. Ya da ortaçağdan çıkma zırhlı bir şövalye görebilir. Hasta bazı kimselere karşı perseküte, yani yönelmiş hezeyanlı olabilir. Durum genellikle progressif, yani ilerleyicidir. Hastalık nadiren de olsa başkaları için tehlikeli olabilir. Hasta önlem olarak silahlanabilir ve bu silahla suç da işleyebilir. Ancak bu olay gerçekten çok nadirdir. Çünkü hasta işleyeceği suçun ağır şekilde cezalandırılacağından korkar. Gene nadiren hezeyanı doğrultusunda istemeden suç işleyebilir; örneğin yatağında uyuyan kadının, yani karısının aslında bir şişme bebek olduğunu düşünebilir ve bunu kendine kanıtlamak için onu bıçakla delebilir, yani öldürebilir. Hastalık nadiren dezorganize tipe ya da katatonik tipe dönüşebilir. Fakat çok ilerlemiş durumlarda rezidüel tipe dönüşebilir.
Katatonik tip: Şizofreninin en ağır tablolarındandır. Tabloya motor hareketsizlik ya da aşırı hareketlilik egemendir. Motor hareketsizlik, taş gibi kasılıp kalma şeklindedir. Bu sırada genellikle anlamlı olmayan bir postür yani duruş görülür. Hastada bu hareketsizliğe refakat eden düşünce ve konuşmalar görülmez. Bu taş gibiliğe balmumu durumu da refakat edebilir. Balmumu durumu (Fleksibilitas careas), hastaya dışarıdan belirli bir duruş verildiğinde bunu değiştirmeden muhafaza etmesidir. Kolunu arkaya ya da öne doğru bükebilir, bir bacağını havaya kaldırabilir, başını yana çevirebilirsiniz. Bu son derecede rahatsız durumu hasta, bazen saatlerce muhafaza eder, yerinden kıpırdamaz. Bazen de tersine, kendisine verilecek tavırlara şiddetle karşı koyar, o hareketi, o durumu almamak için direnir. Her iki durumda da hasta konuşmaz, sözel iletişim kurmaz. Bu taş gibiliğin nedeni hastanın çeşitli korkular içinde kasılıp kalmış olmasıdır. Korkular kendi yapacaklarından olan korkulardır. Aşırı hareketlilik de hiçbir amaca yönelik değildir. O sırada hasta dış dünyayla temas kurmaz, dış dünyadan, dış uyaranlardan etkilenmez. Hareketleri mekân içinde fırdolayı dolaşmak, koşup sıçramak şeklinde olabildiği gibi, bulunduğu yerde garip postürler almak, garip yüz hareketleri, el ve kol hareketleri şeklinde de olabilir. Hastada spontan konuşmalar olabildiği gibi, ekolali denilen, dışarıdan söyleneni tekrar etmek şeklinde de olabilir. Bu ekolali ve bir de ekopraksi, yani karşısında gördüğü bir hareketi taklit etmek bu tip için çok karakteristiktir. Ekolali bazen söylenen bir sözün son bir-iki hecesini sonsuz yinelemek şeklinde olur. Katatonik hastaların beslenmeleri sorundur. Çünkü kendileri yemek yemezler, kendilerine verileni de almazlar. Buna karşılık çok büyük bir enerji harcarlar. Genellikle bu tutum ve davranışların birkaçı bir arada bulunur. Zaman zaman hareket ve tutumlarına kısa aralar verirler ve o sırada aşırı bir şekilde tıkınırlar. Ama hemen hareket ve tutumlarına geri dönerler.
Dezorganize tip: Eski adı hebefreni olan bir şizofreni tipidir. Bu da çok ağır bir şizofreni olgusudur. Hasta darmadağın ve saçma sapan konuşur. Davranışlarında da aynı darmadağınıklık vardır. Duygudurumu uygunsuz ya da donuk olur. Sürekli konuşması sırasında durdurularak kendisiyle sözel iletişime girilemez. Çevreyle ilgili değildir. Çevreden etkilenmez. Konuştukları bazen kafiyeli ya da yakın çağrışımlıdır. Çağrışımları çoğunlukla ses çağrışımları şeklindedir. Kafiye gibi görünenler de tunç kafiye denilen sese bağlı çağrışım kırıntılarıdır. Hastanın öz bakımı çok bozuktur. Yemeği tıkınır gibi yer. Çok hareketlidir ya da durgundur ama çok konuşur. Diğer şizofreni tiplerinde olduğu gibi bunda da intihar olayı hiç görülmez. Yalnız çok hareketli olabildiklerinden kazaya uğrama olasılıkları yüksektir. Hasta hezeyanları doğrultusunda uçmaya kalkışabilir ve pencereden düşerek ölür, ya da demiryolu rayları üstünde koşmaya çalışırken gelen trenin altında kalarak parçalanabilir. Suç işleme olasılığı da çok düşüktür. Çünkü işlenecek suçun niteliğine bağlı olarak tuhaf korkular içindedir ve harekete geçemez. Genellikle dağınıktır. Bir hedefe yönelemez.
Farklılaşmamış tip: Her tipten bulguların olduğu bir tiptir. Ancak bu bulgular diğer tiplerin özelliklerini tam olarak karşılamaz. Bu da ağır bir olgu tipidir. Ancak düzelme olasılıkları daha yüksektir. Tedavilere daha iyi yanıt verirler.
Rezidüel tip: Hastalığın alevli dönemleri dışındaki yatışmış durumlarında belirgin hezeyanlar ya da dağınık konuşmalar, garip davranışlar ya da donuk bir duygulanım kalmış olan olgular bu tipe girer. Hastalık alevli safhaları geçirmiş ama sakat bir ruh hali kalmıştır. Genellikle tedavi görmüş ya da görmemiş olsun, kronikleşmiş bazı olgular bu durumda kalırlar. Negatif semptomlar dediğimiz otizm, mutizm (konuşmama) ve temas kurmaktan kaçınma da buna refakat edebilir. Çevreyle ilinti kurmakta daha büyük zorluklar gösterdikleri ve kişinin ruhsal varlığının tümüyle bozulmuş olmasından ötürü bunlara negatif semptomlar denilmektedir. Buna karşılık kişinin sürekli hezeyanlar üretmekte olduğu tablolardan pozitif semptomlar olarak söz edilir. Gene de negatif tablonun egemen olduğu durumlarda da, zaman zaman kendi kendine konuşma, halüsinasyon görünümünde davranışlar görülebilir. Seyrek olarak hastalık tablosunun kısa süreli kısmi alevlenmeleri olabilir.
Şizofreni kronikleşerek rezidüel bir durum almamışsa, genellikle episodlar halinde seyreder. Zaman zaman alevlenir, her episod aylarca sürer; episodlar arasındaki süreler de çok uzun, hatta yıllarca olabilir. Tam remisyonda gibi görünen hastaların bile, birden yeniden hasta oldukları olabilir. Bu gidiş bakımından da hastalar sınıflanabilir:
a) Episodlar arasında rezidüel semptomları olan episodik,
b) Episodlar arasında rezidüel semptomları olmayan episodik,
c) Zaman zaman alevlenmeler olmakla birlikte, belirgin episodları olmayan kronik,
d) Tek episod geçirmiş olup da kısmi remisyonda olan kronik,
e) Tek episod geçirmiş olup da tam remisyonda olan şeklinde bölünmeler ayırt edilebilir.
Episodlar, akut semptomların alevlendiği dönemlerdir. Şizofreni bugün etkin ilaç tedavisi olan, bu tedaviye iyi yanıt veren bir hastalıktır. İlaç tedavilerini bu kitabın ileriki sayfalarında daha yakından inceleyeceğiz. Şizofrenilerde ilaç tedavilerinin yanında, psikoterapilerin ve özellikle sosyal önlemlerin de etkin biçimde yürütülmesi gereklidir. Sosyal desteği olmayan, çalışma ortamından ve toplumsal yaşamdan dışlanmış hastalar, toplumun başına bir sorun olmaya adaydır. Ancak son derecede önemli olan aile desteğini sağlamak zordur. Çünkü genellikle zaten sorunlu olan aileler, kendi çarpıklıklarını kendilerine anımsatan bu hastaları kabul edip onlarla birlikte yaşamayı kolay kabul edemez. Şizofrenilerin tedavisinde ve yaşama tutunabilmesinde en büyük sorun budur. Batı ülkelerinde aile desteğindeki bu eksiklik hasta kulüpleri, yarı-yol evleri, korumalı işyerleri gibi sosyal etkinliklerle büyük ölçüde giderilebilmektedir. Ne yazık ki yurdumuzda bu tür örgütlü destek pek yoktur. Buna karşılık aile şefkat ve desteği, Batı ülkelerine oranla bir parça daha güçlüdür. Ne var ki son yıllarda çok etkili ilaçların piyasaya çıkmış olması hastalara büyük faydalar sağlamış, zaman zaman alevli episodlara girseler bile, sosyal yaşamlarını oldukça iyi sürdürebilmelerine olanak vermiştir. Bugün ABD’de şizofrenlerin silahlı kuvvetlerde bile aktif görev yapabildikleri bilinmektedir. Bu, toplumda belli bir uyanıklığı gerektirse bile, kuşkusuz ki sosyal politika bakımından çok olumlu bir gelişmedir. Eski Sovyetler Birliği’nde de bu tür hastalara aktif sosyal destek son derecede organize ve düzenliydi. Orada da hastalar topluma entegre, aktif ve mutlu bir yaşam sürdürebilmekteydi. Rusya’nın ve eski Sovyet Cumhuriyetlerinin sonraki gelişmesinde bu aktif sosyal desteğin, piyasa ekonomisi gereği zayıflamış olduğu anlaşılıyor.
9-Başka psikoz türleri var mıdır, nelerdir?
Başka psikoz türleri de vardır. Bunlardan en göze çarpanı şizofreni benzeri semptomlarla giden bozukluk demek olan şizofreniform bozukluktur. Bunda yukarıda anlatılmış olan şizofreni belirtilerinin birçoğu bulunmakla birlikte, süresinin kısa olmasıyla şizofreniden ayrılır. Bir de belirtilerin bir bölümünün olmayışı ya da atipik olması bu tanıyı akla getirir. Bunda süre aylarla değil, haftalarla sınırlıdır; hastada kendi semptomlarına karşı belli bir şaşkınlık görülür, hastada hastalık öncesi toplumsal ilişkiler iyi durumdadır, hastanın duygulanımında şizofreni için tipik olan küntlük pek bulunmaz. Hasta kendi durumuyla daha çok ilgilidir. Şizofreniform bozuklukta en fazla görülen hastalık tipleri, dezorganize ve bir de paranoid tiplerdir. Örneğin hasta evinin ya da işyerinin önünden kırmızı renkli bir-iki arabanın geçtiğine tanık olur ve kırmızı renkli araba kullanan birilerinin kendisini takip ettiği sonucuna varır. Arkasından halüsinasyon ya da illüzyon olarak kırmızı arabalar görmeyi sürdürür. Ya da kent ışıklarının belli aralarla yanıp sönmekte olduklarını düşünür ve bundan kendince birtakım anlamlar çıkarır. Ama bu anlamları sistematize etmez. Sadece kaygılanmakla kalır. Bu bozukluk birkaç hafta içinde düzelir ama ardında hasta için bir şaşkınlık ve soru işaretleri bırakır. Bu bozukluğun tedavisinde de ilaçlar ve psikoterapi desteği şarttır. Hastalığın iyi bir seyri olsa bile, bu tür bir destek olmalıdır. Hastalığın nedenleri arasında, genellikle, öğrencilerin yoğun ders çalışma dönemleri, işyerindeki zorluklar ya da genç kızların düğün hazırlıkları gibi kimi zorlanmalar vardır.
Bir başka psikoz da şizoaffektif bozukluk dediğimiz durumdur. Bunda şizofreninin akut semptomlarından biri ya da birkaçıyla eşzamanlı ve birlikte olarak, daha sonra göreceğimiz bir major depressif durum ya da manik episod, bazen de bir mikst episod bulunur. Depressif duygudurumu ya da manik bir tablo, şizofreninin bir ya da birkaç belirtisiyle birlikte olur. Mikst olan tipinde ise genellikle manik bir tabloya zaman zaman ve geçişli olarak depressif elemanlar katılır. Hasta bir yandan paranoid ya da dağınık tipte bir şizofreni tablosu gösterirken, orta ve ağır derecede manik elemanlar ya da depressif bir duygudurumu buna refakat eder. Ya da gene zaman zaman katatonik bir görünüm kazanır. Özellikle dezorganize tipte bir şizofreni ile birlikte manik bulguların olmasında, tanı konması çok zorlaşır. Hastanın uzunca bir süre gözlemlenmesi gerekir. Tanı genellikle duygudurumu semptomlarının bulunmadığı; ama şizofreni bulgularının bulunduğu en az iki haftalık bir dönemin görülmesiyle konur. Yoksa şizofreninin remisyona girmeye başladığı evreye birçok durumda depressif bir tablo da eşlik eder. Bu normaldir, çünkü hasta kendi semptomlarının farkına varmaya başlamış ve bundan ötürü kederlenmiştir. Şizoaffektif bozukluk klinik tablosu sıradan şizofreniye göre genellikle daha kısa sürer. Ancak tanının konması için episodun sonuna kadar beklemek sosyal bakımdan pek mümkün olmaz. Neyse ki tedavi esas olarak farklı değildir. Bunun için hemen tedaviye başlanması ve hastalığın seyrinin gözlenmesi gerekir. Bozukluk genellikle depressif tipte gider. Arada manik bir evre de bulunursa, bipolar tipte bir şizoaffektif bozukluktan söz edilir. Dediğimiz gibi, ayırıcı tanı kolay değildir. Uzunca süre klinik gözlem sonucunda bu kanaate varılmaktadır. Bütün şizofreni ve psikoz tipleri gibi bunda da ayırıcı tanı için madde kullanımı olmadığının kesinleşmesi gereklidir. Çünkü gerek kullanılan bazı ilaçlarla, örneğin kortizon ve diğer kortikosteroid ilaçlarla, gerekse kötüye kullanılan bazı maddelerle, örneğin esrar (Cannabis), kokain ya da uyandırıcı aminlerin, örneğin propilamin kullanımıyla da şizofreninin belirtileri, ya da bir psikoz tablosu ortaya çıkar ve bu durumlarda tabloya depressif elemanların da refakat etmesi, ya da tablonun hızla major depresyona dönmesi de mutattır. Şizoaffektif bozuklukta da alevli episod nispeten kısa sürer, fakat genellikle kısa aralıklarla bu tablo yinelenebilir.
Bir psikoz türü de paranoid ya da hezeyanlı bozukluktur. Bunda en az bir ay süren paranoid hezeyanlar vardır. Hezeyanların tuhaf olmaması, pekâlâ olasılık sınırları içinde olması dikkati çeker. Bu hezeyanlar gerçek yaşamda görülebilecek türden izlenme, zehirlenme, hastalık bulaştırılma, uzaktan seviliyor, eşi ya da sevgilisi tarafından aldatılıyor olma ya da bir hastalığa yakalanma gibi ısrarlı fikirlerdir. Şizofrenideki tanı ölçütleri hiçbir zaman karşılanmaz. Hezeyanın içeriğiyle yakın ilintili taktil (dokunma) ve olfaktor (koku) halüsinasyonlar bulunabilir. Yaşamın gidişi, hezeyanların gerekleri dışında pek bozulmamıştır ve davranış acayip değildir. Bu hezeyanlar genellikle polis ve adliye için sorunlar çıkartır. Eli yüzü düzgün, davranışları rabıtalı, konuşması düzenli kimseler adliye ya da polisin kapısını aşındırır, birtakım hasımların ya da aile efradının hasmane tutumlarına maruz kaldığını, onlar tarafından aldatıldığını, öldürülmek istendiğini, zehirlendiğini ileri sürerek şikayetçi olur.
Genellikle egemen olan hezeyanların tipine göre alttiplere ayrılabilir. Erotomanik tip genellikle daha yüksek statüde birinin kendisine âşık olduğunu düşünen ve ileri süren tiptir. Grandiyöz tip, değerli, güçlü, bilgili, özel biri olduğunu, kutsal bir özellik taşıdığını ileri süren tiptir. Pek çok kimsenin, hatta herkesin, kendisini çok beğendiğine, kıskandığına, hatta bunun için kendisine hasım olduğuna inanır ve iddia eder. Kıskançlık tipi eşinin kendisini aldattığına, başkalarıyla kur yaptığına, başka erkeklerin ya da kadınların ona baktığına, onun da bu ilgiden hoşlandığına, onlara çekici gelecek hareketler yaptığına inanır ve iddia eder, bunu ispat etmek başlıca uğraşlarındandır. Persekütuar tipin kendisine ya da bir yakınına karşı kötü niyetli davranıldığına ilişkin hezeyanları vardır. Bu hezeyan da sistematik ve mantıklıdır. Bunu siyasal ya da mesleki nedenlere bağlar ve bu iddialar pekâlâ mümkün olabilecek türdendir. Somatik tip kendisinde bedensel bir kusurun ya da bir hastalığın bulunduğunu düşünür ve ileri sürer. Bunun için doktorlara başvurur, onların kendisine yeterince yardım etmediklerine ve bu hastalığı anlayamadıklarına inanır. Ve bu tanıyı alabilmek, ilgiyi görebilmek için doktor doktor dolaşır. Israrlıdır. Sürekli kırgın ve küskündür. Mikst tip bu tiplerin birden fazlasının belirtilerini gösterir; ama bunlardan hiçbiri fazlaca öne çıkmaz.
Çevremize dikkatle bakarsak, pek çok tanıdığımızda bu tür inançlar bulunduğunu, bunların aile ve arkadaş çevresi içinde çeşitli sorunlar çıkardığını, kendileriyle alay edildiğini görebiliriz. Bu psikoz türü son derecede yaygındır. Gerek sosyal değerlerin, gerekse sosyal ve siyasal kanaatlerin oluşmasında bu bozukluklar çok önemli roller oynar. Hemen hepsi çevrelerini ikna da ederler. Bu psikozların tedaviye alınabilmesi bu nedenle son derecede zordur. Ayrıca ikna edilmeye karşı da çok dirençlidirler. Bu bakımdan tedavi şansları düşük olduğu gibi tedavileri de zordur. İlaçları kabul etmezler, ayrıca etkin ilaç da pek yoktur. Bazıları huzurları bakımından, yeni türden antipsikotik ilaçları küçük dozda kendiliğinden alırlar. Ve onların hastalık gidaşatı da elbette çok daha iyidir. Bir de bu gruptaki psikozlar, hezeyanları doğrultusunda da olsa pek suç işlemezler. Çünkü zihinlerinde hep kendi inançlarına karşı kuşkular da vardır ve bu yüzden en zorlayıcı durumda bile tereddüt ederler.
Bir başka psikoz tipi de kısa psikotik bozukluktur. Bu bozukluk halüsinasyonlar ya da hezeyanlarla ya da darmadağın (dezorganize) konuşma ve davranışlarla giden, ama 1-30 gün arasında süren bir bozukluktur. Bazen ileri derecede dezorganize, hatta katatonik tablolar da görülebilir. Bu psikoz da episodlarla gidebilir. Yani nükseder. Öncesinde yoğun bir stres çoğunlukla vardır. Ancak hiçbir stres faktörü olmadan da ortaya çıkabilir. Özel bir durum da doğum yapmış olan genç annelerdir. Doğum sonrası dört hafta içinde ortaya çıkar. Kısa sürelidir ve iz bırakmadan kaybolur. Bu tür psikozda yoğun bir tedaviye pek gerek yoksa da, belirtilerin korkutucu ve üzücü olması nedeniyle acil ilaç tedavisi genellikle gerekir. Nöroleptiklere iyi yanıt verirler. Kaybolduğunda geriye, kişinin bilmediği bir tarafıyla yüzleşmiş olmasına bağlı olarak bir şaşkınlık durumu kalır. Kişinin bu nedenle psikolojik desteğe ihtiyacı olur. Akut dönemindeyken şizofreniden ayırıcı tanısı için elde veri yoktur. Tanı sadece bozukluğun seyri ile konabilir.
Bir psikoz türü de yansıyarak paylaşılan psikotik bozukluktur (Folie a Deux). Yerleşik bir hezeyanı olan kişi ya da kişilerle yakın ilişkisi olan bir başka kimsede ortaya çıkan bir hezeyan durumudur. Genellikle karı-koca arasında hezeyanın paylaşılması söz konusudur. Bu kişilerden biri asıl hezeyanı üreten kimsedir ve diğerleri daha çok onu izlemektedir. Üç ve daha fazla kişinin paylaştığı hezeyanlar da olabilir. Bu hezeyanlar içerik olarak benzerdir. Yatılı okullarda ya da yurtlarda kalan gençler arasında da perseküte (kötülük görme sanrısı) hezeyanlar görüldüğü olmuştur. Yoğun perseküsyonlardan ötürü suç işlendiği de olabilir. Kural olarak hezeyanı gösteren kişilerin olabildiğince ayrılması gerekir. Bunun için de yatırılarak tedavisi önerilir.
Bunlardan başka çeşitli bedensel hastalıklara bağlı olarak da psikozlar gelişebilir. Psikozlara yol açabilen bedensel hastalıklar arasında çeşitli habis tümörler ile enfeksiyon hastalıkları ve pernisyöz (kötücül) anemi gibi kan hastalıkları başta gelir. Kronik obstrüktif (tıkayıcı) astım, dolaşım hastalıkları gibi sıkıntı verici, bunaltıcı hastalıklara da psikozların refakat etmesi nadir değildir. Ayrıca madde kullanımı da kısa süreli ve yerleşik psikozların yaygın nedenlerindendir. Maddenin kullanımı kadar kullanılan maddenin yoksunluğu da buna neden olabilir. Psikoza neden olan maddeler arasında amfetamin türevi ilaçlar ile kortikosteroidler başta gelir. LSD ve esrar da zaten psikozomimetik, yani psikozu taklit eden maddeler sayılır.
50 Soruda Psikiyatri
Ali Nahit Babaoğlu
Bilim ve Gelecek Kitaplığı


