Raskolnikov ile Bazarov zaman yolculuğu ile 21.yüzyıla gelseler ne konuşurlardı?
[Raskolnikov ve Bazarov, 21. yüzyılın kaotik bir metropolünde, neon ışıkların altında bir kafede oturuyorlar. Raskolnikov, modern dünyanın hızına ve tüketim çılgınlığına şaşkın, kahvesini yudumlarken dalgın. Bazarov, masadaki akıllı telefonu inceliyor, yüzünde alaycı bir gülümseme.]
Raskolnikov: [Derin bir iç çekerek] Bu çağ, Bazarov, insanın ruhunu yitirdiği bir bataklık. Bak şu insanlara: hepsi bir koşuşturmaca içinde, ama nereye? Her şey satılık—vicdan, ahlak, hatta düşünceler. Benim zamanımda en azından suç işleyen, kendi günahıyla yüzleşirdi. Şimdiyse suç bile bir meta olmuş, televizyonlarda sergileniyor.
Bazarov: [Telefonu masaya bırakıp gözlerini devirerek] Hadi, Raskolnikov, yine o melankolik ahlak vaazlarına başladın. Bu çağın sorunu vicdansızlık değil, aptallık. İnsanlar bilimle, akılla ilerleyebilirdi, ama bak: teknoloji ellerinde, bilgi parmaklarının ucunda, yine de batıl inançlara, popüler kültüre tapıyorlar. Nihilizmim bile bu manzaraya hafif kalır. En azından ben her şeyi reddederken bir amaç güdüyordum—eskiyi yıkıp yeniyi inşa etmek. Bunlar neyi inşa ediyor? Daha büyük ekranlar mı?
Raskolnikov: [Masaya vurarak] Ama mesele bu, Bazarov! Senin nihilizmin, bu çağın ruhsuzluğunun tohumu değil mi? Her şeyi reddettin—ahlakı, dini, toplumu. Şimdi bak, senin “yeni insan” dediğin şey ne hale geldi: sosyal medyada beğeni dilenen, kendi varlığını bir algoritmaya teslim eden bir köle. Ben… [duraksar] ben bir katildim, evet, ama en azından kendi ıstırabıma sahip çıktım. Bu insanlar ıstıraplarını bile hissetmiyor, çünkü hissetmek için durmuyorlar.
Bazarov: [Alaycı bir kahkaha atarak] Istırap mı? Raskolnikov, senin ıstırabın romantik bir fantezi. Bu insanlar hissetmiyor, çünkü hissetmek gereksiz. Onlar için mutluluk, bir sonraki dopamine vuruşu—bir bildirim, bir alışveriş, bir “trend”. Senin ahlaki çöküş dediğin şey, benim için sadece biyolojik bir gerçek: insan, hayatta kalmak için optimize edilmiş bir makine. 21. yüzyıl bunu açıkça gösterdi. Din, ahlak, senin o kutsal değerlerin—hepsi birer illüzyondu. Bilim, en azından dürüst.
Raskolnikov: [Başını sallayarak] Bilim, ha? Bilim, insanın ruhunu tartamaz, Bazarov. Evet, bu çağın makineleri harikulade, ama insan hâlâ aynı: zayıf, bencil, kayıp. Ben… [sesi titrer] ben o tefeci kadını öldürdüğümde, kendimi üstün bir insan sanmıştım. Nietzsche’nin “üstinsan” fikri gibi, kuralları aşabileceğimi düşündüm. Ama sonra anladım ki, insan kuralsız yaşayamaz. Bu çağda ise kimse kural tanımıyor—ne ahlaki, ne politik. Her şey güç oyunu: para, statü, beğeni. Senin nihilizmin bu güç oyununu haklı çıkarmıyor mu?
Bazarov: [Ciddi bir ifadeyle] Nietzsche mi? Hah, o da senin gibi duygusal bir idealistti, sadece daha iyi yazıyordu. Bak, Raskolnikov, benim nihilizmim güç oyununu yüceltmez; sadece maskeleri indirir. Toplum, her zaman güç üzerine kuruluydu—senin Çar’ın, benim asillerim, bu çağın milyarderleri. Fark şu: şimdi herkes oyunun farkında. Sosyal medya, politikacılar, hepsi açıkça manipüle ediyor. Ama bu şeffaflık, bir fırsat. İnsanlar uyanabilir, sistemi sorgulayabilir. Ama hayır, onlar uyumayı seçiyor. Bu, benim nihilizmimin suçu değil; onların zayıflığı.
Raskolnikov: [Hüzünle] Sorgulamıyorlar, çünkü umutları yok. Benim zamanımda, en azından Tanrı’ya ya da devrime inanırdık. Şimdi neye inanıyorlar? Kredi kartlarına mı? Influencer’lara mı? Senin “uyanış” dediğin şey imkânsız, çünkü bu çağ insanları bireyselliğe zincirledi. Herkes kendi küçük dünyasında kral, ama aslında birer mahkûm. Marx’ı okudum, Bazarov—sınıf mücadelesi hâlâ burada, ama kimse savaşmıyor. Çünkü herkes tüketimle uyutulmuş.
Bazarov: [Omuz silkerek] Marx da bir romantikti. Sınıf mücadelesi mi? Bu çağda sınıf, sadece bir estetik. Zenginler “minimalist” oluyor, fakirler “estetik” fotoğraflar çekiyor. Eşitsizlik var, evet, ama insanlar buna isyan etmek yerine, bir gün zengin olmayı hayal ediyor. Kapitalizm, insan doğasının en iğrenç yanını—açgözlülüğü—bir erdeme çevirdi. Benim zamanımda en azından bu iğrençlik gizlenirdi. Şimdi gurur duyuyorlar.
Raskolnikov: [Yumruğunu sıkarak] İşte bu, Bazarov! Bu gurur, bu kibir, insanın çöküşü. Ben suçumla yüzleştiğimde, Tanrı’ya sığındım. Ama bu insanlar neye sığınacak? Kendilerine mi? Onların “ben” dedikleri şey, bir yalan—reklamların, algoritmaların eseri. Senin nihilizmin, bu yalanı doğurdu. Her şeyi reddederek, insanı boşluğa attın.
Bazarov: [Soğuk bir gülümsemeyle] Boşluk mu? Boşluk, özgürlüktür, Raskolnikov. Ama insanlar özgürlüğü istemez. Onlar zincir ister, çünkü zincirler rahattır. Benim suçum, onlara gerçeği göstermekti. Senin suçun ise, o gerçeği görüp hâlâ Tanrı’ya yalvarman. Bu çağ, ikimizin de yenildiği bir savaş alanı. Ama ben en azından savaşmayı seçtim.
[Raskolnikov susar, gözleri uzaklara dalar. Bazarov, telefonu tekrar eline alır, ama bu kez yüzünde bir gölge vardır. Neon ışıklar yanıp sönerken, ikisi de sessizce 21. yüzyılın kaosunu seyreder.]