Ruhun Düşlerde Kendini Göstermesi – Carl Gustav Jung

Ruhun psişik tezahürleri onun arketipik bir doğası olduğunu gösterir, yani ruh denen fenomen, insan psike’sinin bilinçöncesi yapısında evrensel olarak var olan özerk bir ilkimgeye dayanır. Benzer tüm konularda olduğu gibi, bu sorunla da hastalarımın düşlerini incelerken karşılaştım. İlk önce dikkatimi çeken şey, belirli bir baba kompleksinin “ruhsal” bir karakterde olmasıydı, yani babanın imgesiyle ilgili ifadeler, davranışlar, eğilimler, itkiler, fikirler vs. “ruhsal” sıfatını kullanmadan edemeyeceğimiz niteliklere sahipti. Olumlu baba kompleksi erkeklerde genellikle otorite inancı, ruhsal dogma ve değerlere kayıtsız şartsız boyun eğme, kadınlarda ise ruhsal istek ve ilgilerin çok yoğun olması biçiminde tezahür eder. Düşlerdeki baba figürü kati beyanlarda bulunur, yasaklar ve öneriler getirir. Bu kaynağın görünmez oluşu, nihai yargılarda bulunan otoriter bir sesten ibaret olmasıyla vurgulanır genellikle.{97} Bu nedenle, “ruh” faktörünü simgeleyen kişi çoğu kez yaşlı bir adamdır. Zaman zaman “gerçek” bir ruh, yani ölmüş bir kişinin hayaleti, nadiren de, grotesk, cücemsi figürler ya da konuşan bilge hayvanlar bu roldedir. Cüce biçimler, en azından benim deneyimlerime göre, genellikle kadınlarda görülür; bu nedenle, Barlach’ın Der tote Tag (Ölü Gün) oyununda annenin cüce “Steißbart” figürüyle anlatılması -tıpkı Bes’in de Karnak anatanrıçasıyla ilişkilendirildiği gibi- bana gayet mantıklı geliyor. Ruh, gerek kadınlarda gerekse de erkeklerde oğlan çocuğu ya da delikanlı görünümünü alabilir. Kadınlarda bu figür, bilinçli bir ruhsal çaba olasılığına işaret eden “olumlu” animus anlamındadır. Erkeklerdeki anlamı bu kadar açık değildir. Olumlu da olabilir olumsuz da; olumluysa, “yüksek” bir şahsiyet, Kendilik ya da simyacıların kavradığı anlamda filius regius,{98} olumsuzsa, çocuk kalmış gölge anlamına gelir.{99} Her iki durumda da oğlan çocuğu bir tür ruhu temsil eder.{100} Yaşlı adam ve oğlan çocuğu bir çift oluştururlar. Bu çift, Mercurius’un simgesi olarak simyada da önemli bir rol oynar.

Düşlerdeki ruh figürlerinin ahlaken iyi olup olmadıklarından asla yüzde yüz emin olunamaz. Çoğu zaman ikiyüzlülüğün, hatta kötülüğün tüm belirtilerini gösterirler. Şunu da vurgulamam gerek: ruhun bilinçdışı yaşamının temelini oluşturan ana plan bizim kavrayışımızın o kadar uzağındadır ki, karşılıklı etkileşimden iyiliğin çıkması için ne tür bir kötülük gerektiğini, hangi iyiliğin kötülüğe yol açacağını asla bilemeyiz. Yuhanna’nın tavsiye ettiği “probate spiritus”,{101} dikkat ve sabırla bekleyip görmekten başka bir şey olamaz.

Yaşlı bilge figürü yalnızca düşlerde değil, meditasyon vizyonlarında da (ya da “aktif imgelem”de) o kadar canlı olabilir ki, Hindistan’da zaman zaman görüldüğü gibi, bir guru rolünü üstlenebilir.{102}

“Yaşlı bilge adam” düşlerde büyücü, hekim, rahip, öğretmen, profesör, büyükbaba ya da otorite sahibi herhangi bir kişi olarak görünür. İnsan, gulyabani ya da hayvan görünümündeki ruh arketipi, insanın idrak, anlayış, iyi bir tavsiye, karar, plan gibi şeylere ihtiyaç duyduğu, ama kendi imkânlarıyla bunlara ulaşamadığı durumlarda ortaya çıkar. Arketip bu ruhsal yetersizliği, boşluğu dolduran içeriklerle telafi eder. Genç bir teoloji öğrencisinin ruhsal sıkıntılarını gidermeye çalışan ak ve kara büyücü düşü buna mükemmel bir örnektir. Bu düşü gören kişiyi tanımadığım için benim herhangi bir kişisel etkim söz konusu olamaz. Genç adam düşünde, uzun, siyah bir cübbe giymiş olmasına rağmen “ak büyücü” denen ve rahibi andıran ulvi bir kişinin önünde duruyordu. Bu kişi uzunca bir konuşma yaptıktan sonra sözlerini şöyle bağladı: “Ve bunun için kara büyücünün yardımına ihtiyacımız var.” Bu sözlerden sonra aniden bir kapı açıldı ve içeriye bir başka yaşlı adam daha girdi, beyaz bir cübbe giymiş olan kara büyücüydü bu. O da güzel ve soylu görünüyordu. Kara büyücü ak büyücüye bir şeyler söylemek ister gibiydi ama düşü gören kişinin yanında konuşmakta tereddüt ediyordu. Bunun üzerine ak büyücü düş gören kişiyi işaret ederek kara büyücüye şöyle dedi: “Konuş, o masum biri.” Kara büyücü, cennetin kayıp anahtarlarını bulduğuna ama bunları nasıl kullanacağını bilmediğine dair garip bir hikâye anlatmaya başladı. Dediğine göre, ak büyücüye gelmesinin nedeni, ondan anahtarın sırrıyla ilgili bilgi almaktı. Ak büyücüye, yaşadığı ülkedeki kralın kendisi için uygun bir mezar aradığını anlattı. Tesadüf eseri, kralın tebası, içinde bir bakirenin fani kalıntılarının olduğu eski bir lahit bulmuştu. Kral lahti açmış, içindeki kemikleri atmış ve ilerde kullanabilmek için boş lahti yeniden gömdürmüştü. Fakat kemikler gün ışığına çıkar çıkmaz, bir zamanlar ait oldukları varlık -yani bakire- kara bir ata dönüşmüş ve çöle kaçmıştı. Kara büyücü çölde atı izlemiş ve başına gelen bir sürü olaydan ve çektiği zorluklardan sonra cennetin kayıp anahtarını bulmuştu. Hikâyesi burada bitiyordu ve maalesef düş de sona eriyordu.{103}

Fakat burada, düş gören kişinin sıkıntıları, ona istediği gibi kolay bir çözüm sunularak değil, yaşamın bizi daima karşı karşıya getirdiği -daha önce değindiğim- sorunla, yani ahlak değerlerinin muğlaklığı, iyi ile kötünün şaşkına çeviren etkileşimi ve suçluluk, ıstırap ve kefaretin acımasızca iç içeliğiyle yüz yüze getirilmesiyle giderilmiştir. Dinsel ilkdeneyime giden bu yol doğru yoldur ama bunu kaç kişi görebilir? Çok uzaklardan gelen hafif bir ses gibidir. Müphemdir, şüphelidir ve karanlıktır, tehlike ve macera anlamına gelir; herhangi bir güvence ve onay olmadan, ancak Tanrı adına gidilecek zorlu bir yoldur.

Dört Arketip
Carl Gustav Jung
METİS YAYINLARI

Çeviren: Zehra Aksu Yılmazer