Rüzgâr Kapanı, hiçbir sayfasında okuru sıkmayan, karakterler üzerinde derin düşündüren, farklılıkları kucaklayan, dostluğun ve dayanışmanın gücünü hissettiren bir roman.

İskoçyalı eğitimci ve yazar Victoria Williamson’ın yazdığı ve Günışığı Kitaplığı etiketiyle yayımlanan Rüzgâr Kapanı, bir yandan maceralı bir yandan da ruha dokunan bir roman. Bir “gençlik romanı” olarak kategorize etsek de Rüzgâr Kapanı herkese hitap eden bir “insanlık hikâyesi.”

Her şey sakin bir adada başlıyor. 14 yaşındaki Max’in, geçirdiği kaza sebebiyle işitme duyusunu tamamen kaybettiğini okuyoruz önce. O noktada aslında okur olarak bu romanın hiç de sıradan bir roman olmadığını anlıyoruz. Max geçirdiği kaza sonucu artık “özel öğretim” öğrencisi olmak zorunda kalınca eskiden mensubu olduğu “çeteyi” ve yeni sınıfındaki diğer engelli çocukları tanıyoruz tek tek. Temelde adaya rüzgâr türbinleri kurulması üzerinden ilerleyen hikâye, karakterlerin farklılıkları, toplumun ve ailelerinin bu gençlere bakışı ve en önemlisi gençlerin kendi farklılıklarını nasıl değerlendirdikleri gibi konularla zenginleşiyor, derinleşiyor.

“Çoğu insan, onları duyamadığımı anladığında ya utanarak başını çevirir ya da beni görmezden gelirdi.”

RÜZGÂR TÜRBİNLERİ VE KÖTÜYE KULLANILAN BİLİM
Teknolojik buluşlar insanlık tarihi boyunca faydalı olduğu kadar kötü amaçlar için de kullanıldı. Rüzgâr Kapanı’nın geçtiği Scragness Adası da bu kötülüğün eline düşmekle sınanıyor. Adaya yerleştirilecek rüzgâr türbinleri bazı olumlu gelişmeleri içerse de ada sakinlerinin bilmediği kötülüklere gebe.

“Türbinler gelmişti ve artık bütün sahil ölü yarasalarla kaplıydı; üstelik bir müfreze silahlı asker kimseden izin falan almadan elektrik santralini işgal etmişti.”

Arkadaşları ve ailesi tarafından ayrımcılığa uğradığını düşünen, kazadan sonra hayatı tamamen değişen Max “zoomerlar” adını takarak aslında ilk başta kendisinin ötekileştirdiği engelli arkadaşlarıyla zamanla girdiği dayanışma sonucu, rüzgâr türbinlerinin arka planında yer alan kötülüğü ortaya çıkarıyor. İki işitme engelli, bir down sendromlu ve bir felçli genç, bu süreçte sadece dışsal bir tehlike ile mücadele etmiyor, aynı zamanda toplumun önyargıları, dışlamaları ve kendi korkularıyla da yüzleşiyorlar.

Roman tüm bunlarla birlikte teknolojinin gücünü, doğanın tahribatının sonuçlarını, kötüye kullanımların daima var olduğunu anlatarak okurların doğaya ve canlılara bilinçli yaklaşımlarını da beslemeye gayret ediyor.

FARKLILIKLARIN GÜCÜ ADINA
Rüzgâr Kapanı’nın bence en etkileyici yönlerinden biri karakterlerin farklılıklarının hikâyeye olağan bir şekilde yedirilmesi. Romanda “engelli” diye tabir ettiğimiz gençler yardıma muhtaç olarak değil kahraman olarak yer alıyor. Bu da birçok genç okura ilham olabilecek çok kıymetli bir anlatım… Yazarın özellikle vurgu yapmak istediği noktalardan biri şu olsa gerek: Toplumun engel olarak gördüğü şeyler, aslında bizi birbirimize bağlayan köprüler olabilir.

“Sağır olduğum için kendi kaderime ve utancıma o kadar gömülmüştüm ki onu ve çeteyi istemeden terk eden ben olmuştum.”

Romanın anlatım dili sade ve oldukça akıcı. Okurken fark ettiğim şeylerden biri de yazarın, işaret dilini tabiri caizse yazıya tam da olması gerektiği gibi dökmesi. İşaret dili kullanılırken kelimelerin ek almadığını, kök haliyle işaret edildiğini biliriz. Okurlar da bunu fark edecektir kitapta. Bu şekilde yazıya dökülmesi işitme engelli okurlar için oldukça farkındalıklı ve empatik bir anlatım olmuş.

Rüzgâr Kapanı, hiçbir sayfasında okuru sıkmayan, karakterler üzerinde derin düşündüren, farklılıkları kucaklayan, dostluğun ve dayanışmanın gücünü hissettiren bir roman. Hem sürükleyici bir macera hem de kalbinize dokunacak bir kitap arıyorsanız bu kitap kesinlikle doğru tercih olacaktır. Akıcı anlatımı, alışılmışın dışındaki konusu sebebiyle 12 yaş ve üzeri tüm okurların seveceğini düşünüyorum.

RÜZGÂR KAPANI

Victoria Williamson

Günışığı Kitaplığı, 2024

Pınar TAŞÇI
birgun 24.12.2024