Selim Işık ve Tutunamayanların Toplumsal Kökenleri: Bir Çözülme ve Yabancılaşma Analizi

Modernleşme ve Kimlik Krizi

1960’lar ve 1970’ler Türkiye’si, köklü bir toplumsal dönüşümün yaşandığı bir dönemdir. Köyden kente göçün hızlanması, geleneksel toplum yapısının çözülmesi ve yeni bir kentli kimliğin henüz oturmamış olması, bireylerde derin bir aidiyet kaybı yaratır. Selim Işık, bu süreçte “arada kalmış” bir figürdür—ne geleneksel değerlerle bütünleşebilir ne de modern kent yaşamının sunduğu bireycilikle barışabilir. Onun varoluşsal bunalımı, aslında Türkiye’nin modernleşme macerasının bir mikrokozmosudur.

Aydınların İflası: Entelektüel Yalnızlık

Dönemin aydınları, Batılılaşma projesinin taşıyıcıları olarak görülmüş, ancak bu rol onları toplumdan koparmıştır. Selim, üniversite eğitimi almış, edebiyat ve felsefeyle haşır neşir, ancak bu birikimini somut bir hayata dönüştüremeyen bir karakterdir. Aydınların yaşadığı bu yalnızlık, sadece siyasi ve ekonomik koşullardan değil, aynı zamanda kültürel bir “hiçlik”ten kaynaklanır. Selim’in trajedisi, bilginin pratik hayatta karşılık bulamamasıdır.

Kentleşmenin Getirdiği Yabancılaşma

Hızlı kentleşme, gecekonduların yükselişi ve işsizlik, 1970’lerin Türkiye’sinde yeni bir proletarya yaratmıştır. Ancak Selim, işçi sınıfına da tam olarak ait değildir; o, “beyaz yakalı” olmaya çalışan ama bürokratik sistemin anlamsızlığına katlanamayan bir “yarı-aydın”dır. Kentin sunduğu anonimlik, onun yalnızlığını daha da derinleştirir. Toplu taşımadaki kalabalıkların içinde bile kendini yalnız hisseden bu karakter, modern kent insanının tipik bir temsilidir.

Gelenek ve Modernite Arasında Parçalanma

Selim’in bunalımı, sadece ekonomik değil, kültürel bir çatışmanın ürünüdür. Geleneksel aile yapısından kopmuş, ancak modern bireyciliğin getirdiği özgürlüğü bir türlü içselleştirememiştir. Bu ikilem, özellikle alt-orta sınıf gençlerinde görülen bir çözülmedir. Ailesinin beklentileri (düzenli bir iş, evlilik) ile kendi varoluşsal arayışı arasında sıkışan Selim, nihayetinde hiçbir role tam olarak uyum sağlayamaz.

Tutunamayanların Sosyolojik Karşılığı

Selim Işık, yalnızca bir roman karakteri değil, aynı zamanda Türkiye’nin modernleşme sürecinde “dışarıda kalmış” bir kuşağın simgesidir. Üniversiteli ama işsiz, entelektüel ama işlevsiz, özgürlük isteyen ama yalnızlığa dayanamayan bu insanlar, 1970’lerin toplumsal çalkantılarının bir ürünüdür. Oğuz Atay’ın dehası, bu karakteri sadece bireysel bir trajedi olarak değil, kolektif bir yabancılaşma olarak resmetmesindedir.

Tutunamayanların Güncelliği

Selim’in hikâyesi, sadece 1970’lerin Türkiye’sine değil, günümüzün prekarize (güvencesiz) gençliğine de ışık tutar. Bugün de benzer bir kimlik krizi yaşayan, işsizlik ve anlamsızlıkla boğuşan bir kuşak var. Selim Işık’ın trajedisi, aslında modernleşmenin tamamlanamayan bir proje olduğunun kanıtıdır—bir yere ait olamamanın evrensel hikâyesi.