Etiket: #sofokles

Bilinçdışının Derinlikleri ile İktidarın Örüntüleri: Zizek’in İdeolojik Fantazması Üzerine Bir İnceleme

  Freud’un bilinçdışı kavramı ile Foucault’nun iktidarın üretkenliği fikri, modern düşüncenin iki temel taşı olarak birey ve toplum arasındaki karmaşık ilişkiyi anlamada önemli bir zemin sunar. Bu iki kavram, insan deneyiminin görünmez mekanizmalarını ve toplumsal düzenin işleyişini sorgular. Slavoj Zizek’in ideolojik fantazma kavramı ise bu iki düşünceyi birleştirerek, bireysel arzuların

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cinsiyet Kimliklerinin Simgesel ve Anlamsal Uçurumları: Lacan, Derrida ve Butler’ın Tartışmaları

Cinsiyet kimlikleri, insan varoluşunun en karmaşık ve çok katmanlı meselelerinden biridir. Jacques Lacan’ın simgesel düzen anlayışı, Jacques Derrida’nın anlamın ertelenmesi fikri ve Judith Butler’ın performatif cinsiyet teorisi, bu konuyu farklı düzlemlerde ele alarak hem bireysel hem de toplumsal boyutlarını sorgular. Bu metin, Lacan’ın sabitlik arayışını, Derrida’nın anlamın sürekli kaçışını ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Psikanalizin Çift Yönlü Doğası

Psikanaliz, insan ruhunun derinliklerine inen bir yolculuk olarak ortaya çıkarken, aynı zamanda modern toplumların birey üzerindeki etkilerini sorgulayan bir araç olmuştur. Sigmund Freud’un bilinçdışı kavramıyla temellendirdiği bu disiplin, bireyin iç dünyasını anlamayı ve onu özgürleştirmeyi vadeder. Ancak Michel Foucault’nun eleştirel bakış açısı, psikanalizi bir özgürlük pratiğinden çok, bireyi denetleyen ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varlığın Çıplak Yüzleşmesi: Sartre, Camus ve Bukowski’nin İnsanlık Sorgusu

Jean-Paul Sartre’ın Bulantı’sı, Albert Camus’nün Sisifos Söyleni’nde ortaya koyduğu “Sisifos mutluluğu” ve Charles Bukowski’nin “pislik altındaki şiir”i, insan varoluşunun anlam arayışını farklı pencerelerden ele alır. Sartre, varlığın absürtlüğüyle yüzleşmenin tiksintisini; Camus, bu absürtlüğü kabullenip ona rağmen yaşamanın direncini; Bukowski ise kaosun ve çamurun içinde estetik bir başkaldırı bulur. Bu metin,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sartre’ın Kötü Niyeti ve Spinoza’nın Conatusu: Özgürlüğün ve Varoluşun Kesişiminde Bir Yeniden Yorum

Jean-Paul Sartre’ın “kötü niyet” (mauvaise foi) kavramı, insanın özgürlüğünü inkar ederek kendini aldatma eğilimi bir durum olarak, varoluşsal felsefenin temel taşlarından biridir. Öte yandan, Baruch Spinoza’nın “conatus” kavramı, her varlığın kendi varlığını sürdürme ve yetkinleşme çabası olarak tanımlanır; bu, yaşamın özsel bir dürtüsüdür. Bu iki kavram, ilk bakışta birbirine zıt

OKUMAK İÇİN TIKLA

Feyerabend ve Anarşizm Üzerine Tezler: Bilginin ve Özgürlüğün Sınırları Üzerine Bir İnceleme

Bilimin Dogmalarına Karşı Bir İsyan Paul Feyerabend’in Anarşizm Üzerine Tezler adlı eseri, bilimin evrensel bir hakikat üreticisi olarak yüceltilmesine karşı cesur bir başkaldırıdır. Feyerabend, bilimin tarih boyunca değişken, kaotik ve bağlama bağlı bir etkinlik olduğunu savunur. Onun gözünde bilim, katı kurallarla işleyen bir makine değil, insan yaratıcılığının ve toplumsal dinamiklerin

OKUMAK İÇİN TIKLA

İdeal Düzen ile Kırılgan Aradalığın Çatışması: Platon, Foucault ve Žižek’in Düşünceleri

Platon’un Devlet adlı eseri ile Foucault’nun heterotopya kavramı, insan toplumu ve mekânın anlamlandırılması üzerine köklü düşünceler sunar. Platon’un idealize edilmiş düzeni, mutlak bir ahenk arayışını temsil ederken, Foucault’nun heterotopyası, toplumsal gerçekliğin çelişkili ve geçici mekânlarını öne çıkarır. Žižek’in ideolojik eleştirisi ise bu iki vizyonu, modern dünyanın manipülatif dinamikleri üzerinden yeniden

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dilin İktidarla Dansı: Derrida, Lacan ve Butler Üzerinden Bir Okuma

  Dilin iktidarla ilişkisi, insan düşüncesinin en karmaşık ve çok katmanlı meselelerinden biridir. Jacques Derrida’nın yapıbozumu, Jacques Lacan’ın simgesel düzeni ve Judith Butler’ın performativite teorisi, bu ilişkiyi farklı açılardan ele alarak, dilin hem özgürleştirici hem de baskıcı potansiyelini sorgular. Bu metin, bu üç düşünürün kavramlarını derinlemesine inceleyerek, dilin birey ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varlığın Özgürlüğü: Spinoza, Sartre ve Deleuze Arasında Bir Diyalog

  Spinoza’nın doğal zorunluluk anlayışı, Sartre’ın radikal özgürlük fikri ve Deleuze’ün oluş kavramı, insan varoluşunun anlamını sorgulayan üç temel düşünce sistemini temsil eder. Bu metin, bu üç felsefi yaklaşımı birbiriyle karşılaştırarak, aralarındaki gerilimleri ve uzlaşma olasılıklarını araştırır. Spinoza’nın her şeyi belirleyen doğa yasalarına dayalı evren tasavvuru, Sartre’ın insanın mutlak özgürlüğüne

OKUMAK İÇİN TIKLA

Antik Yunan Polis Etiği ile Modern Çoğulcu Toplumların Etik Anlayışı Arasında Bir Diyalog

Ortak İyi Arayışı Antik Yunan polis etiği, bireyin değil, topluluğun iyiliğini merkeze alır. Polis, sadece bir şehir-devleti değil, aynı zamanda bir anlam dünyasıdır; yurttaşlar, ortak bir erdem anlayışıyla bir arada tutulur. Platon’un Devlet’inde, adalet, her bireyin kendi rolünü oynayarak toplumu uyum içinde tutmasıdır. Aristoteles ise Nikomakhos’a Etik’te, eudaimonia’yı (mutlu ve

OKUMAK İÇİN TIKLA