Tanrı’nın Bilgisinde Alternatif Yokmuş – Rüya Topçu
Bu makalede, Tanrı’nın her şeyi önceden bilmesi düşüncesinin, olayların değişmezliğini nasıl zorunlu kıldığını ve özgür irade kavramıyla nasıl bir çelişki oluşturduğunu ele alıyorum. Tanrı’nın mutlak bilgisi, tüm olayların belirli bir çizgide gerçekleşmesini zorunlu kılarken, bu durum insanın özgürce seçim yapabilme ihtimalini sınırlayabilir. Bu bağlamda, Tanrı’nın bilgisi ile bireyin özgür iradesi arasındaki felsefi gerilimi inceleyerek, kader ve özgürlük arasındaki bu çelişkiyi anlamaya çalışıyorum.
Tanrı’nın her şeyi önceden bildiği düşüncesi, olayların kaçınılmaz olarak o bilgi doğrultusunda gerçekleşmesi gerektiğini ifade eder. Tanrı’nın mutlak bilgisi olayların belirli bir çizgide cereyan etmesini zorunlu hale getirir ve herhangi bir değişime kapalı bir yapı oluşturur. Tanrı’nın bilgisi, mutlak olduğu için kesinlik içerir ve yanılma ihtimali yoktur. Tanrı’nın her şeyi eksiksiz ve yanılmaz biçimde bildiği kabul edildiğinde, bu bilgi, olayların belirli bir biçimde ve sonuçla gerçekleşeceğini öngörür. Eğer Tanrı’nın bildiği bir olay farklı bir biçimde gelişebilseydi, Tanrı’nın bilgisi eksik veya yanlış olurdu; bu da onun mutlak bilgelik sıfatıyla çelişirdi. Bu durumda, Tanrı’nın bildiği bir olay, o bilginin dışında bir şekilde gerçekleşemez. Bu mutlak bilgi, olayların gerçekleşme biçimini değiştirilemez kılar ve her şeyi önceden bilen Tanrı, olayların farklı bir sonuca ulaşma ihtimalini ortadan kaldırır.
Tanrı’nın bir olayın sonucunu önceden biliyor olması, bu olayın farklı bir sonuçla bitmeyeceğini garantiler. Tanrı, sonsuz bilgisiyle bir kişinin gelecekte hangi seçimleri yapacağını da bilir. Bu durumda, bu kişi Tanrı’nın bildiğinin dışında bir seçim yapamaz, çünkü Tanrı’nın bilgisi her türlü olasılığı önceden içerir. Örneğin, Tanrı’nın bir kişinin belirli bir eylemi gerçekleştireceğini bildiği durumda, bu kişi o eylemi yapmaya mecburdur; aksi halde Tanrı’nın önceden bildiği bilgi yanlış olurdu. Böylece, Tanrı’nın mutlak bilgisi, olayların belirli bir doğrultuda gerçekleşme zorunluluğunu doğurur ve olayların alternatif sonuçlarla şekillenmesi ihtimalini ortadan kaldırır.
Felsefi açıdan bakıldığında, Tanrı’nın her şeyi bilmesi, olayların belirli bir nedensel zincirle gerçekleşmesini sağlar. Eğer Tanrı, evrendeki her olayın sonucunu biliyorsa, bu bilgi olayların önceden belirlenmiş bir dizilimde ve kesin bir sonuçla ilerlemesini gerektirir. Nedensel olarak önceden bilinen bir olay, alternatif gelişim yollarına kapalıdır; bu nedenle Tanrı’nın bilgisi, olayların değişmezliğini sağlar. Başka bir deyişle, Tanrı’nın bilgisi olayların belirli bir sonuç doğrultusunda zorunlu olarak gelişmesini gerektirir ve bu durum, her şeyin belirli bir nedensellik çerçevesinde işlemeye mahkum olduğu anlamına gelir.
Tanrı’nın bilgisi zamansız bir bilgi olarak ele alınır; bu, Tanrı’nın geçmiş, şimdi ve geleceği aynı anda bilmesi anlamına gelir. Bu bakış açısına göre, Tanrı’nın bilgisi zamana göre değişmez ve tüm olaylar onun bilgisi dahilinde olduğu haliyle gerçekleşir. Tanrı, gelecekte olacak bir olayı mutlak doğrulukla bildiğinde, bu olay onun bilgisi doğrultusunda cereyan etmek zorundadır. Eğer olay Tanrı’nın bildiğinden farklı bir şekilde gerçekleşseydi, Tanrı’nın bilgisi değişmiş ya da yanıltıcı olurdu ki, bu Tanrı’nın mutlak bilge sıfatıyla uyumsuz olurdu. Dolayısıyla, Tanrı’nın zamansız bilgisi, olayların belirli bir çerçevede ve değişmez bir sabitlik içinde meydana gelmesi gerektiğini ima eder.
Tanrı’nın mutlak bilgisi ile özgür irade arasında felsefi bir gerilim vardır. Eğer Tanrı tüm seçimleri önceden biliyorsa, bu seçimlerin farklı bir doğrultuda gelişmesi mantıksal bir paradoks yaratır. Tanrı’nın önceden bildiği olayların farklı sonuçlanabileceğini savunmak, Tanrı’nın bilgisinin yanılabilir veya eksik olduğunu kabul etmeyi gerektirir. Bu da Tanrı’nın mutlak bilgi sıfatıyla çelişir. O halde, Tanrı’nın bilgisi olayları belirler ve her seçim, önceden bilinen sonucu gerçekleştirir; bu da özgür iradeyi geçersiz kılar. Dolayısıyla, Tanrı’nın her şeyi biliyor olması, özgür iradenin geçerliliğini zayıflatır ve bireyin başka türlü bir eylemde bulunmasını imkansız hale getirir.
Tanrı’nın her şeyi önceden bilmesi, olayların belirlenmişliğiyle özdeştir. Tanrı’nın bilgisi, olayları zorunlu olarak aynı doğrultuda ilerlemeye mahkum eder. Klasik kader anlayışında, Tanrı’nın önceden bilmesi, olayların kesin ve değişmez bir şekilde gerçekleşeceğini ifade eder. Bu bilgi, olayların değişebileceği ihtimalini tamamen dışladığı için, Tanrı’nın bilgisi ve kader birbirini tamamlayan ve aynı doğrultuda ilerleyen kavramlar olarak kabul edilir.
Sonuç olarak, Tanrı’nın her şeyi önceden bilmesi, felsefi ve teolojik bağlamda olayların değişmezliğini zorunlu kılar. Tanrı’nın bilgisi mutlak, eksiksiz ve zamansız olduğu için, bu bilgi olayların kesin bir biçimde bilindiği şekilde gerçekleşmesini gerektirir. Eğer bir olay Tanrı’nın önceden bildiği doğrultunun dışında gerçekleşebilseydi, bu durum Tanrı’nın bilgisinin eksik veya yanıltıcı olduğunu gösterirdi. Dolayısıyla, Tanrı’nın bilgisi, olayların nasıl cereyan edeceğini belirler ve değişmez bir kader çizgisi oluşturur.
Rüya Topçu
kendimekatilmiyorum.blogspot.com
Kaynakça:
İbn Sina (Avicenna) – Kitabü’ş-Şifa ve Risale fi’l-Kader
Augustinus (St. Augustine) – Confessiones ve De Libero Arbitrio (Özgür İrade Üzerine)
Alfred R. Mele – Free Will and Luck