TEZER ÖZLÜ: Resim, Felsefe ve Edebiyat Sinemacısı: Werner Herzog

Resim, Felsefe ve Edebiyat Sinemacısı:Werner Herzog

Her toplumun kendine özgü burjuvaları vardır. Bunlar küçük ve büyük burjuva arasında yer alan ama toplumun genel değer yargılarına damgalarını vuran, bizim büyük ozanımız Can Yücel’in “Epigram” şiirinde “insana ilişkin ne varsa kabulüm/ Şu hümanistler hariç” diye tanımladığı kitleye şöyle karşı çıkıyor Werner Herzog: “İyi” burjuvalar, aşırılıklara delilik der. Bu delilik benim yaşamımın felsefesi ve filmlerimin içeriğidir.

Yaşam ve varoluş, birbirinden kesinlikle ayrılan iki olgudur. İnsan kendi deliliği üzerinde ısrar etmelidir. Çünkü yaşam, ancak henüz erişilmemiş, henüz denenmemişse varabilmek için sınırların zorlanmasıyla sanata varma çabasında “varoluş”a dönüşür. Herzog:

“Ben sinemada yeni resimler arıyorum. Magazinlerdeki, kartpostallardaki ya da bir Pan-Am bürosunun duvarındaki bir afiş beni hasta ediyor. Bu posası çıkmış resimlerin bir hiç uğruna kullanılmasının kanıtıdır. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama, yeni resimler bende bir içgüdü olarak doğuyor. Bunları uzak bir ülkenin ufkunu görür gibi görüyorum. İç dünyamızın en derinliklerini dışavurmak istiyorum. Bu sonsuz derin ve sonsuz verimli bir içgüdü…”

Herzog’un filmlerinde doğa, artık dramatik bir kişiliktir. Duyarlılığı olan ve konuşan bir kişilik. Onun görüntülediği bir gökyüzünün gecesi, insanı yalnız korkutan bir gökyüzü değil, aynı zamanda korkan bir gökyüzüdür.

1942’de doğmuş, Bavyera’da yetişmiş, tarih, edebiyat, ve tiyatro öğrenimini yarıda kesmiş, kendi deyimi ile “sinema zanaatına işçi” olmuştur. İlk filmi Lebenszeichen (Yaşam Belirtileri) 1968 Berlin Film Festivali’nde “Gümüş Ayı” ödülünü aldığında Herzog, Federal Alman İçişleri Bakanı konuşurken, söz istemiş: “Ben bu ödüle ne hayır derim, ne de teşekkür ederim” deyip susmuştur.

1974 yapımı Jeder für sich und Gott gegen alle (Herkes Kendi Başına ve Tanrı Herkese Karşı) filmi için Ingmar Bergman: “Yaşamımda beni etkileyen on filmi saymak gerekirse, biri budur. İnanılmaz, akıllı, derin ve güzel” (Newsweek, 1977) Herzog, bu büyük yapıtını tamamladıktan sonra, 1974 Kasımında Münih’ten yaya olarak yola çıkmış, Paris’e dek yürümüştür. Aynı yılın Aralık ayında Paris’e varan Herzog, burada hasta film tarihçisi Lotte Eisner’i ziyaret etmiştir.

Bu filmi izlediğimden beri (iki hafta önce) ben de yürüyorum. Filmin kahramanı, dünyaya yetişkin doğan Kaspar Hauser’in bir bahçenin serine çimenlerden dikip yetiştirdiği adının kökenlerinden, Albinoni müziği ile çıktığı Kafkasya düşünden yürüyorum. Herzog’un yaşamdan “varoluş” başlattığı bu yürüyüşe katılmamak mümkün mü?

1967’de Lebenszeichen’i Yunanistan’da çeken Herzog, yangın sahnesini çekmek istediğinde, karşısında Yunan cuntasını bulur. Ona bu sahneyi çekemeyeceğini ve itfaiyenin yardım etmeyeceğini, çekmeye kalkışırsa tutuklanacağını söylerler. “İstediğinizi yapın. Ama ben silahlı olacağım. Bu sahneyi çekeceğim. Bana dokunan benimle birlikte ölür” der.

Sabah 3000 izleyici, 50 kadar polis ve askerin gözü önünde istediği sahneyi çeker. İtfaiye de ateşlemeleri söndürür. 1976 ilkbaharında Antil Adaları’ndan Guadeloupe’da Soufriere yanardağı patlama belirtileri gösterince, dağ eteğindeki 75 bin kişilik kent boşaltılır. “Yaşamımdan başka yitirecek hiçbir şeyim yok” diyen bir ihtiyar, patlamadan korkmadan yerini terk etmez. Almanya’da bu haberi duyan Herzog, hemen oraya gider. Boş kent, yanardağ patlamasını korkusuzca bekleyen ihtiyarı (ihtiyar kadar, ölüm Herzog’a da yakın değil mi?) filmle belgeler.

Bavyera ormanlarında çektiği Herz aus Glas (Camdan Yürek) filmi için, eleştirmen Greiner şöyle yazıyor: “…Bu film ormanlarımızdan bir şey içeriyor, hepimizin içinde varolan, içimizden herhangi birinin isteyip de ağlayamadığı gibi ağlayan, dileyip de göremediği kâbusları gören, sabah uyandığımızda unuttuğumuzu sandığımız özlemlerimizi özleyen bir şey…”

Cüceleri, üç yaşından büyüyene dek tüm yaşamını sinir hastaneleri, bakımevleri ve ıslahanelerde geçiren, “iyi” burjuvaların akli dengesi yitik diyeceği Bruno S.’e en önemli filmlerinde başrol veren Herzog’u bu insanları sergilediği için eleştirenler de var. Ne denli yanılıyorlar!

İnsana inanıyorsak, her insana inanmalıyız. Yaşamdan, varolmaya geçmek istiyorsak, hep birlikte geçmek istemeyecek miyiz?

5-12 tarihleri arasında İstanbul Atatürk Kültür Merkezi ’nde gerçekleştirilecek Werner Herzog toplu gösterisini resim, felsefe, edebiyat seven tüm sinema meraklılarına günümüzün, önde gelen bu yazar-sinemacısını heyecanla öneririm.


TEZER ÖZLÜ,
Yeryüzüne Dayanabilmek İçin
Hazırlayan: Sezer Duru
Yazılar
yky