Victor Hugo’nun Sefiller romanında Jean Valjean’ın hayatı, adalet sisteminin katılığı ve merhametin dönüştürücü gücü hakkında ne söyler?

Victor Hugo’nun Sefiller (Les Misérables) romanında Jean Valjean’ın hayatı, adalet sisteminin katılığı ile merhametin dönüştürücü gücü arasındaki çarpıcı bir karşıtlığı gözler önüne serer. Jean Valjean, bir somun ekmek çaldığı için 19 yıl kürek cezasına çarptırılan eski bir mahkûmdur. Bu ceza, dönemin Fransız adalet sisteminin orantısız sertliğini ve yoksulların çaresizliğine karşı duyarsızlığını yansıtır. Valjean’ın hikâyesi, suçun genellikle toplumsal koşullardan kaynaklandığını ve cezalandırmanın rehabilitasyondan çok bireyi daha da çökerttiğini gösterir. Hugo, bu karakter üzerinden, yasaların kör bir şekilde uygulanmasının insanlık onurunu yok edebileceğini ve gerçek adaletin merhamet olmadan eksik kalacağını savunur.

Valjean’ın hayatındaki dönüm noktası, Myriel Piskoposu’nun ona gösterdiği beklenmedik merhametle başlar. Hırsızlık yaparken yakalandığında, Piskopos’un yalan söyleyerek onu kurtarması ve gümüş şamdanları hediye etmesi, Valjean’ın ruhunda bir uyanışa yol açar. Bu merhamet, onun kimliğini ve hayatını yeniden inşa etmesine olanak tanır; o artık dürüst bir iş adamı ve hayırsever bir figür olan Monsieur Madeleine olur. Hugo burada, cezanın caydırıcılığından çok, birinin insanlığına inanmanın ve ona ikinci bir şans vermenin dönüştürücü gücünü vurgular.

Ancak Valjean’ın hikâyesi, adaletin katı yüzünden tamamen kurtulamaz. Müfettiş Javert, yasayı mutlak bir ahlak olarak gören, esnemez bir figür olarak Valjean’ı takip eder. Javert’in Valjean’a karşı takıntısı, merhametten yoksun bir adalet anlayışının ne kadar yıkıcı olabileceğini gösterir. Buna karşılık, Valjean’ın Cosette’e duyduğu sevgi ve fedakârlık, merhametin yalnızca bireyi değil, çevresindekileri de iyileştirebileceğini kanıtlar.

Sonuç olarak, Jean Valjean’ın hayatı, Hugo’nun adalet sistemine yönelik eleştirisinin ve merhametin insan ruhunu kurtarma potansiyelinin bir sembolüdür. Roman, katı yasaların insanları damgalayıp dışladığı bir dünyada, empati ve bağışlayıcılığın gerçek değişimi mümkün kıldığını söyler. Valjean, hem bir kurban hem de bir kurtarıcı olarak, bu ikilemin canlı bir temsilidir.