Yerlilik ve Millik Meselesine Sınıfsal Bakış
“Yerlilik ve millîlik” söylemi çoğu zaman sınıfsal çelişkileri perdeleyen bir ideolojik sis perdesi işlevi görür.
“Yerli ve millî” söylemi kimin için, kimin adına?
Bugün iktidarın dilinde yere göğe sığdırılamayan “yerli ve millî” kavramı, çoğu zaman halkı değil; sermayeyi, büyük şirketleri, holdingleri ve sermaye dostu politikaları korumaya yönelik bir kalkan olarak kullanılıyor.
Ama soralım:
Yerli olan kim, millî olan ne?
Bir fabrika burada kurulmuş olabilir ama işçi asgari ücretle güvencesiz çalışıyorsa,
O üretimin kârı birkaç zengine aktarılıyorsa,
İşçi sendikalaşınca kapı önüne koyuluyorsa,
Devlet “yerli ve millî sanayi” adına teşvik verirken sosyal hakları görmezden geliyorsa…
O sistem ne kadar halktan yana, ne kadar millîdir?
Yerlilik, millîlik ve sınıf gerçeği:
“Yerlilik” adı altında kurulan birçok sektör, emeği sömüren, işçiyi güvencesiz bırakan, sendikalaşmayı engelleyenpiyasa düzenine hizmet ederken;
“Millîlik” iddiası, halkın ortak yararı için değil, sermaye sahiplerinin çıkarlarını korumak için kullanılmaktadır.
Bu söylemle, yerli üretim adı altında işçiye daha az hak tanımak, daha uzun saat çalıştırmak, sendikasızlaştırmak meşrulaştırılıyor.
Devlet destekleri, halk için değil, zaten zengin olan “yerli ve millî patronlara” akıtılıyor.
Peki kim yerli sayılıyor?
Bir köylü, yerli tohumunu kullanmak isteyince cezalandırılıyor.
Bir öğretmen, bilimsel yerli kaynak talep edince susturuluyor.
Bir bakım veren, çocuğu için kamusal destek isteyince karşısına “bütçemiz yok” cevabı çıkıyor.
Ama büyük sermaye “millî” oluyor, holdingler “vatansever” ilan ediliyor.
Ve halktan, bu yapının “yerli ve millî” olduğu için gurur duyması bekleniyor.
Oysa gerçek millîlik, halktan yanadır.
- Gerçek millîlik; işçinin hakkını korur, emekçiyi yüceltir.
- Gerçek yerli üretim; sadece burada yapılmakla değil, toplumsal fayda üretmekle ölçülür.
- Yerli olmak, sadece toprakta üretmek değil, topluma kök salmak, halkın çıkarına çalışmak demektir.
Bugün her alanında, özel eğitim sektöründe, bakım emeği düzeninde de aynı çelişki yaşanıyor:
“Yerli ürün” adıyla bilimsel temelden yoksun materyaller satılıyor.
Kamu kaynakları “yerli merkezlere” akıtılıyor ama bu merkezler bakım verenlerin emeğini sömürüyor, çocuklara uygun olmayan eğitim modelleri dayatıyor.
Yerlilik bir etiket, millîlik bir pazarlama stratejisi haline geliyor.
Ve sınıf gerçeği, bu kavramların gürültüsünde sessizleştiriliyor.
İşte bu yüzden biz, yerli ve millî olmanın sadece bayrak sallamakla, sembol üretmekle değil;
eşitlik, adalet ve kamusal fayda üretmekle mümkün olduğunu söylüyoruz.
Yerlilik emeğe sahip çıkmıyorsa, millîlik halktan yana değilse; biz o “yerli ve millî”liğin tarafı değiliz.