“Bireyleşme” kavramı ne anlama gelir?
Bilinçli ile bilinçsiz arasındaki ilişki ve bireyleşme (individuation) süreci, analitik tedavi (bilinçsizliğin varlığını hesaba katan bir prosedür) sırasında düzenli olarak ortaya çıkan sorunlardır. Özetle, bu bölüm “bireyleşme” kavramının ne anlama geldiğini açıklamak için başlangıç niteliğinde sözler sunar.
Normal koşullar altında, bilinçsiz, bilinçli ile sorunsuz ve fark edilmeden işbirliği yapar. Ancak, bir birey ya da sosyal grup içgüdüsel temellerinden çok uzaklaştığında, bilinçsiz güçlerin tam etkisini yaşar. Bilinçsizliğin işbirliği amaçlı ve zekicedir; bilince karşı hareket ettiğinde bile, kaybolan dengeyi yeniden kurmayı hedefleyen dengeleyici (compensatory) ve zekice bir ifade sergiler.
Bu tür bir kanıtın (bilinçsizliğin işbirliğine dair) var olduğuna dair bir kanaat mevcuttur. Ancak, bu kanıt materyalinin psikolojik analizin inceliklerine ait olması nedeniyle, okuyucuya basit ve ikna edici bir fikir sunmak zordur.
Kısa bir açıklama olarak, her erkeğin bilinçsizliğinde gizli bir dişil kişilik ve her kadının bilinçsizliğinde gizli bir eril kişilik bulunduğu belirtilir.
Cinsiyetin çoğunluk genlerle belirlenmesine rağmen, karşı cinse ait azınlık genlerinin tamamen kaybolmadığı bilinen bir gerçektir. Bu nedenle bir erkekte, genellikle farkında olmadığı bilinçsiz bir dişil taraf (figür) bulunur. Yazar bu figüre “anima,” kadındaki karşılığına ise “animus” adını vermiştir. Bu figürler rüyalarda sıkça ortaya çıkar.
Aynı derecede önemli ve belirgin bir figür de “gölge” (shadow)dir. Gölge de anima gibi, ya uygun kişilere yansıtma (projection) yoluyla ya da rüyalarda kişileştirilmiş olarak görünür. Gölge, “kişisel” bilinçsizlikle örtüşür (bu Freud’un bilinçsizlik kavramına tekabül eder). Bu figür, Faust-Mephistopheles ilişkisi ve Hoffmann’ın Şeytanın İksiri gibi eserlerde resmedilmiştir. Gölge, bireyin kendinde kabul etmeyi reddettiği her şeyi (aşağılık karakter özellikleri ve uyumsuz eğilimler gibi) kişileştirir.
Yazar, bilinçsizliğin rüyalarda duygusal tona sahip içerikleri kendiliğinden kişileştirmesi nedeniyle, bu kişileştirmeleri terminolojisinde (anima, gölge gibi) isim olarak kullanmıştır.
Bu figürlere ek olarak, daha az sıklıkta ve çarpıcı olan, ancak mitolojik ve şiirsel olarak ifade edilmiş başka figürler de mevcuttur. Bunlardan en bilinen ikisi kahraman ve bilge yaşlı adam figürleridir.
Bilinçlilik patolojik bir duruma girdiğinde, bu figürlerin tamamı bilince kendiliğinden girer (autonomously irrupt). Bu figürlerin, olgusal olmayan, ancak kendiliğinden bir benzeşimin ürünleri olan çarpıcı mitolojik, dini veya şiirsel ifadelerle bağlantılar göstermesi dikkate değerdir.
Fransız yazar Benoît‘nın L’Atlantide adlı eseri, Rider Haggard’ın She eseriyle kesin bir paralellik sergilemiş, bu durum intihal suçlamasına yol açmış, ancak Benoît’nın She‘den haberdar olmadığı ortaya çıkmıştır (ancak kriptomnezi tamamen dışlanamaz). Anima’nın “tarihsel” yönü ve kız kardeş, eş, anne ve kız figürleriyle yoğunlaşması, ensest motifiyle birlikte Goethe’de de bulunabilir.
Bu fikir (anima/kraliçe/anne/eş), simyadaki regina veya femina alba (beyaz kadın) anima figüründe de yer alır. İngiliz simyacı Eirenaeus Philalethes (yaklaşık 1645), “Kraliçe”nin Kral’ın “kız kardeşi, annesi veya eşi” olduğunu kaydetmiştir. Anima kompleksi, Latin simyasının en eski özelliklerinden biridir.
Bilinçli ve bilinçsiz, biri diğerini bastırdığında ve yaraladığında bir bütün oluşturamaz. Eğer mücadele etmeleri gerekiyorsa, bunun eşit haklara sahip adil bir çekişme olması gerekir. Bilinçlilik, aklını ve kendini korumalı; bilinçsizliğin kaotik yaşamına ise dayanabildiğimiz ölçüde alan tanınmalıdır. Bu, aynı anda hem açık çatışma hem de açık işbirliği gerektirir. Bu süreç, sabırlı demirin yıkılmaz bir bütüne, yani bir “bireye” dönüştürüldüğü eski örs ve çekiç oyununa benzetilir.


