Yabancılaşmanın Gölgesinde Otistik Deneyim: Kimlik, Emek ve İlişkilerin Sınıfsal Boyutu

Karl Marx’ın “yabancılaşma” teorisi üzerinden, otistik bir bireyin kapitalist sistemde yaşadığı deneyimleri anlamaya çalışacağız. Yabancılaşma, sadece işçilerin fabrikadaki durumu değil, modern insanın ruhunu derinden etkileyen evrensel bir sorundur; otistik bireyler içinse bu sorun, çoğu zaman katmerlenerek yaşanır.

Giriş

Marx’a göre yabancılaşma, insanın kendi emeğine, ürettiği ürüne, kendi doğasına (tür-özüne) ve diğer insanlara karşı yabancılaşmasıdır. Kapitalist sistem, bizi kendi varlığımızın ve eylemlerimizin efendisi olmaktan çıkarıp, piyasanın ve sermayenin bir aracı haline getirir. Otistik bireyler için bu yabancılaşma deneyimi, nörolojik farklılıkları nedeniyle, çoğu zaman daha erken başlar ve daha yoğun yaşanır.

1. Emeğe Yabancılaşma: Üretim Bandında Kaybolan Yetenekler

Kapitalist üretim, verimlilik ve standardize edilmiş işgücü üzerine kuruludur. Otistik bireylerin, çoğu zaman farklı öğrenme ve çalışma stilleri, duyusal hassasiyetleri ve sosyal iletişimdeki farklılıkları vardır. Bu durum, onların ücretli emek piyasasında ciddi zorluklar yaşamasına neden olur ve emeğe yabancılaşmalarını derinleştirir.

  • İş Bulma ve Sürdürme Engelleri: Kapitalist işgücü piyasası, “neurotypical” (tipik beyin) beklentilerine göre tasarlanmıştır. Mülakatlarda göz teması, “networking” becerileri, hızlı sosyal etkileşimler gibi unsurlar, otistik bireyler için engel teşkil edebilir. İş bulsalar bile, gürültülü ofis ortamları, değişen sosyal kurallar veya esneklik eksikliği, işlerini sürdürmelerini zorlaştırır.
    • Örnek: Detaylara olan olağanüstü dikkatiyle bir yazılımda hata avcısı olabilecek otistik bir birey, mülakatta yeterince “sosyal” bulunmadığı için işe alınmayabilir. Veya bir fabrikada seri üretim bandında çalışırken, gürültüden duyusal aşırı yüklenme yaşayarak verimi düşebilir ve “işi beceremiyor” diye damgalanabilir. Bu durum, bireyin kendi yeteneğini kullanarak üretime katılma arzusunu engeller ve emeğine yabancılaşmasına neden olur. İşçi, emeğinin kendi yeteneğinin dışavurumu olmaktan çok, sadece geçimini sağlamak için bir zorunluluk haline geldiğini hisseder.

2. Ürüne ve Tür-Özüne Yabancılaşma: Kendi Kimliğini Bastırmak

Marx’a göre insan, emek yoluyla doğayı dönüştürür ve bu süreçte kendini gerçekleştirir. Kapitalist sistemde ise işçi, ürettiği üründen yabancılaşır; o ürün artık onun değil, sermaye sahibinin malıdır. Otistik bireyler için bu durum, kendi “tür-özlerine” (insan olarak özgün doğalarına) ve yaratıcı potansiyellerine yabancılaşmaları şeklinde daha da keskinleşir.

  • Yaratıcılığın Törpülenmesi: Otistik bireylerin özgün düşünme biçimleri, derinlemesine odaklanma yetenekleri ve kalıpları fark etme becerileri, kapitalizmin dayattığı standartlaştırılmış üretim ve eğitim sistemlerinde çoğu zaman bastırılır. Onlardan “sistemin istediği gibi” düşünmeleri, öğrenmeleri ve üretmeleri beklenir. Bu, onların içsel yaratıcılıklarını ve özgün katkılarını marjinalleştirir.
    • Örnek: Bir çocuk, özel ilgi alanı olan bir konuda (örneğin dinozorlar veya bilgisayar kodları) inanılmaz derin bir bilgiye sahip olabilir, ancak okulda bu bilgiyi sunmanın “normal” yolları olmadığı için veya müfredatın dışına çıktığı için “uyumsuz” bulunur. Sanata, müziğe veya bilime olan doğal yeteneği, kapitalist “üretkenlik” tanımına uymadığı için göz ardı edilebilir. Birey, kendi potansiyelini gerçekleştirmekten alıkonularak, kendi tür-özüne yabancılaşır.
  • “Normal” Olma Baskısı ve Maskeleme: Kapitalist toplum, “normal” insanı, yani sisteme kolayca uyum sağlayan, sosyal olarak “uygun” davranan, duygularını ve düşüncelerini filtreleyen bireyi kutsar. Otistik bireyler, bu “normale” uymak için maskeleme (daha önceki yazımızda ele aldığımız gibi) yapar. Bu maskeleme, kendi otantik duygusal ifadelerini, duyusal ihtiyaçlarını (stimming gibi) ve iletişim tarzlarını bastırmak anlamına gelir. Bu, bireyin kendi benliğine ve bedenine yabancılaşmasının en somut halidir.

3. Diğer İnsanlara Yabancılaşma: Sosyal İlişkilerin Metalaşması

Kapitalist toplumun rekabetçi, bireyci ve çoğu zaman yüzeysel yapısı, Marx’a göre insanların birbirlerine yabancılaşmasına yol açar. Otistik bireylerin sosyal iletişimdeki farklılıkları, bu yabancılaşma deneyimini daha da karmaşıklaştırır:

  • İletişim Engelleri: Nörotipik sosyal etkileşimlerin karmaşık, hızlı ve genellikle sözel olmayan doğası, otistik bireyler için bir mayın tarlası gibidir. İroni, imalar, alt metinler ve beden dili gibi unsurları anlamakta güçlük çekebilirler. Bu durum, yanlış anlaşılmalara, sosyal dışlanmaya ve yalnızlığa yol açar.
  • İlişkilerin Metalaşması: Kapitalizmde ilişkiler bile, “sosyal sermaye” veya “networking” adı altında faydacı bir amaca hizmet edebilir. Bu durum, otantik, kırılgan ve koşulsuz insan ilişkilerinin yerini yüzeysel, çıkar odaklı bağlantıların almasına neden olur. Otistik bireylerin bu tür “oyunları” oynamakta zorlanması, onları daha da yalnızlaştırır.
  • Rekabetçi Ortam: Kapitalist sistemin dayattığı rekabet, okulda, işte ve hatta sosyal gruplarda bireyler arasındaki dayanışmayı zayıflatır. Bu durum, otistik bireylerin zaten zor olan sosyal entegrasyonlarını daha da zorlaştırır.

Sonuç: Yabancılaşmadan Kurtuluş ve Nöroçeşitli Bir Gelecek

Yabancılaşma, Marksist perspektiften, otistik bir bireyin kapitalist sistemde yaşadığı acının ve zorluğun temel bir bileşenidir. Bu, sadece bireysel bir psikolojik durum değil, aynı zamanda sistemin doğasından kaynaklanan bir sömürü biçimidir. “Hastalık” ve “sendrom” etiketleri, bu yabancılaşmayı derinleştirirken, “nörolojik farklılık” kavramı, bireyin kendine olan yabancılaşmasını kırmanın ve otantik benliğini sahiplenmenin ilk adımıdır.

Gerçek kurtuluş ve yabancılaşmanın sona ermesi, otistik bireylerin sadece “uyum sağlamaya” zorlandığı bir toplumda değil, kapitalist üretim ilişkilerinin ve sömürünün ortadan kalktığı, insan çeşitliliğinin bir zenginlik olarak kutlandığı, emek ve ilişkilerin insani değerler temelinde yeniden inşa edildiği bir toplumda mümkündür. Ancak o zaman, otistik bireyler de dahil olmak üzere tüm insanlar, kendi emeklerine, ürünlerine, kendi tür-özlerine ve birbirlerine yabancılaşmadan, tam anlamıyla özgür ve bütüncül bir yaşam sürebilirler.


“Klüjokrasi’nin Labirentleri: Kapitalist Devlette Hizmetlerin Çatışması”